Bir ara Ahmet Taşgetiren'e "sen kimin ağzıyla konuşuyorsun?" diye sormuştum da kendisi "adam ol" diye cevap vermişti.
Bir ara Ahmet Taşgetiren’e “sen kimin ağzıyla konuşuyorsun?” diye sormuştum da kendisi “adam ol” diye cevap vermişti. Bir de tüm kibriyle “bana söverek var olamazsın” demişti de kendini çok önemli bir kefeye koymuştu. Kendisini göklerde gören bu zat kendisi eleştirilince eleştiren insanların “var olacağını” düşünecek kadar kibrin içine batmıştı. Uzatmadım. Kendisinin “direnç yürüyüşü” olarak adlandırdığı Kılıçdaroğlu’nun FETÖ’ye destek yürüyüşünü savunmasını hayretler içerisinde izledim.
O zamandan bugüne çok şey değişti ama Taşgetiren adına değişen bir şey yok. Hatta kendisi “level” atlamış gözüküyor. Son olarak eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a takmış durumda. Aslında 15 Temmuz’dan bu yana Ahmet Taşgetiren bu tarz şeylere takıp duruyor. 15 Temmuz’u gerçekleştiren FETÖ adlı terör örgütünün kumpaslarını, hainliklerini bırakmıştı FETÖ’cülerin “mağduriyetlerini” köşesine taşımıştı. Şimdi de 17-25 Aralık gibi kirli bir kumpası bıraktı ama FETÖ’cülerin algı operasyonu olarak piyasaya sürdüğü malzemeleri köşesine taşıyor. Şaşırdık mı diyeceğim ama kendi adıma pek şaşırdığımı söyleyemeyeceğim.
17-25 Aralık çok net bir darbe girişimiydi. 17-25 Aralık darbesi başarıya ulaşmış olsaydı muhtemelen 15 Temmuz’a gerek kalmayacaktı. “Ayakkabı kutuları, para sayma makineleri, kol saatleri” FETÖ’nün ortaya saçtığı kirli bir algı operasyonuydu. Türkiye o dönem zarfında ekonomik açıdan çağ atlıyor, İran’la olan ihracatını artırarak döviz açığını da kapatıyordu. Aynı zamanda para birimimiz TL değer kazanarak dolar değer kaybediyordu. ABD’nin o dönem uluslararası ödeme sistemindeki açık 100 milyar dolara vurmuştu. Hal böyle olunca FETÖ düğmeye bastı ve 17-25 Aralık kumpasını gerçekleştirerek Türkiye’nin gelişmesine darbe vurdu. Hedef Erdoğan’ı devirip küresellerle ılımlı geçinen bir hükümeti göreve getirmekti. 17-25 Aralık’ı her ne kadar şimdi pek konuşmuyorsak tahmin ettiğimizden de çok büyük bir darbe girişimiydi ve ucuz atlattık. Buna benzer operasyonlar Pakistan’da ve Brezilya’da başarılı oldu çünkü.
Sadece bununla da kalınmadı. FETÖ’nün ortaya saçtığı malzemelerden dolayı “Yüce Divan tezgâhı” ortaya döküldü. Bu Yüce Divan zokasının temel hedefi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ulaşarak onu devirmekti. Aslında bir nevi 17-25 Aralık’ın bu zokayla birlikte yürümesi amaçlanıyordu. Bakanların “aklanma” kisvesi altında çok büyük bir plandı. Hem bakanlar FETÖ’nün kumpaslarından mı aklanacaktı? Ya da bakanları FETÖ’cülerin olduğu bir kurum mu aklayacaktı? Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olaya müdahale etmesiyle bu tezgâhtan da kurtulduk, Türkiye yoluna devam etti.
Ahmet Taşgetiren bunları konu etmiyor, yok FETÖ’cülerin mağduriyeti, yok kol saatleri falan diye hala daha kimin ağzıyla konuştuğunu anlayamadığım bir dilde yazılar yazıyor. ABD tekrardan 17-25 Aralık kirli kumpasını gündeme getirmeye çalışırken bu yazıları hangi düşünceyle yazıyor bilemiyorum. Türkiye dışardan kuşatılmaya çalışılırken, Barzani İsrail’in desteklediği bir referandumla Irak’ın toprak bütünlüğünü bozmaya yüz tutmuşken ve tüm bu gelişmelerin asıl hedefinde Türkiye varken Ahmet Taşgetiren kimin değirmenine su taşıyor anlamak mümkün değil.
Dost mu düşman mı diye soru sormayacağım buna okurlar karar versin. Zira her şey ortada.
MEB ve TEOG
TEOG’un artık olmaması ve çocukların küçük yaşta at yarışı gibi sınav maratonuna girmemesi son derece iyi bir gelişme. Tabi tüm bunlarla birlikte eğitimde yaşanan skandalları görmemek olmaz. Özellikle bu sene ders kitaplarında yaşanan skandallar facia. Padişahları kötüleyen şiirler mi dersiniz, “basın özgürlüğü” konusu kapsamında FETÖ’nün yolsuzluk safsatalarını andıran bir metin mi dersiniz, küfür içeren bir hareketin karikatür olarak ders kitaplarına sokulması mı dersiniz her şey var.
TEOG kalktı kalkmasına ama ders kitaplarını hazırlayan komisyonlarda ciddi bir sıkıntı olduğu açık. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konunun peşine düşmesi ve tüm bu skandallara imza atanları görevden uzaklaştırması şart. TEOG kalksa da hala daha çocuklara kirli bir algı operasyonunu işleyen bu tarz skandallara göz yumulmamalı artık.
Dilime dolandı: There’s Nothing Holdin’ Me Back
Aslında parça çok yeni değil. Lakin ben kısa bir süredir dinliyorum ve çok beğendim. Shawn Mendes’in There’s Nothing Holdin’ Me Back parçasından bahsediyorum. Son derece özgün ve piyasadaki diğer parçalardan kendisini ayıran bir tarafı var.
Özellikle Shawn Mendes daha 19 yaşında ve çok net söylemeliyim ki geleceğin en büyük starlarından biri olacak. Bu parçadan sonra Mendes’in Mercy ve Treat You Better parçalarını dinledim ve bu çocuğun büyük bir star olacağına kesin kanaat getirdim. Gerek ses tonu ve gerekse sahnedeki ışıltısıyla birkaç seneye kadar dünya müzik piyasasını kasıp kavurabilir. Şarkılar her ne kadar genç işi gözükse de dinlediğinizde ayrı bir özgünlüğü yakaladığınızı hissediyorsunuz. Açıkçası ben müptelası oldum ve siz de bir göz atın istedim.