Adli vaka1:

Mertcan.

Annesi ve babası boşanmış, iki çocuklu bir aile, kadın adamın dayaklarından bıkıyor, şiddet nedeni ile boşanma davası açıyor ve boşanıyorlar...

Mahkeme, iki çocuk için de annesinin ekonomik gücü yok, çocuklara bakamaz diye karar verip iki çocuğun da velayetini babasına veriyor.

Adam, uyuşturucu bağımlısı, işsiz, on tane sabıkası var, bütün bunlara rağmen yargı velayeti babaya veriyor.

Büyük çocuk, Mertcan 6 yaşında, kardeşi 4 yaşında, yani küçücük çocuklar ve aslında yaşları nedeniyle anne yanında kalması gereken çocuklar.
Baba iki çocuğunu devamlı dövüyor, ruh sağlığı bozuk.

O gün Mertcan okul ödevini yapmadı diye baba müsveddesi, elektrik süpürgesinin demiri ile çocuğu dövüyor ve çocuk kaldırıldığı hastanede ölüyor.

Komşular anlatıyor kaç defa karakola, adalete şikayet ettik.

Adli vaka 2:

14 yaşında genç kız yaklaşık 21 gün önce evini terk etmiş, kaçmış gitmiş, babam beni dövüyordu, raporum var, daha anlatamayacağım şeyler var, 9 yaşındaki kardeşimi de dövüyor, diye anlatıyor.

Burada da 14 yaşında genç kızın ve 9 yaşındaki erkek kardeşin velayetini babaya vermişler.

Anne ve çocuklar defalarca şikayetçi olmuş ve velayeti, tekrar babaya vermişler. Sonunda küçücük kız, babasının yanında kalmaktansa, sokaklara atmış kendini, kaçmış gitmiş..

Ve telefonda, korkak ürkek sesiyle, büyümeye çalışan, bir küçük genç kız gibi Müge Anlı'ya anlatıyor.

Adalete güvenmiyorum, Müge abla.

Ya en son adli vaka 3:

Müge Anlı'nın haftalardır programında işlediği Palu ailesi felaketi.

Ailede kendi çocuklarına cinayet var, kendi çocuklarına cinsel taciz var, eziyet var, üfürükçülük var.

Felaket bir aile, koskoca kadın kızına, torununa damadı tarafından ispirto içirilip, cinsel tacizde bulunup, gözü önünde öldürülüşünü seyrederek göz yumuyor.

Akıl alır gibi değil.

Bu olaylar 2008 yılında olmuş.

Bu aileye ait dosyada inanılmaz suçlamalar var, konu komşu, şahitler anlatılanlar var.

Korku filmde olamayacak kadar, sizin içinizde cin var diye, yapmadığı işkence kalmayan, kandıran aileyi mahveden bir damat var.

Adam içeriye girip girip çıkmış.

Avukat gibi konuşuyor, adalet ile dalga geçiyor, adalet umurunda değil. Nasıl olsa ona bir şey olmayacak, umurunda değil.

Zavallı karısını elinin üstü delik deşik, adam iğne batırmış, kadının vücudunda inanılmaz darp izleri var, sırtı yaralarından kurtlanmış.

Cinayet işlenmiş, üzerinden geçmiş on sene.

Dosya yeniden açılıyor.

3 hafta inanılmaz iddialar ve cinayet neredeyse ortaya çıkıyor.

Ve nihayet bu ailenin tamamı tutuklanıyor ve sorguya alınıyor.

Telefona bağlanan ailenin diğer fertleri, Müge’ye Allah senden razı olsun, diyerek ağlıyorlar, telefonlara canhıraş bağlanarak, anlatıyorlar, sen olmadan bu iş çözülemezdi.

Tüm bu hikayeler inanılmaz, değil mi?

Mesela.

Mahkemenin hakimi, ilk vakadaki, babanın sabıkalı olduğunu bilmiyor mu? Anne ne kadar kötü olursa olsun, 4 yaş ve 6 yaşında iki çocuk anne bakımına muhtaçtır, bilmiyor mu?

Bence dosyayı okumuyor, zaten karşısındakileri dinlemiyor, okusa dinlese Mertcan babasının yanında olmazdı ve ölmemiş olurdu.

İkinci vakada, 14 yaşında küçücük kızın karakolda verdiği ifadeyi, sayfa dolusu ifadeyi okurdu. 9 yaşında küçük kardeşinin karakolda verdiği ifadeyi okurdu ve bunları söylediğimi babama söylemeyin bana kızar, dediğini okurdu.

Ayrıca hakim, hem anneyi, hem kızı azarlamış.

Üçüncü vaka, Palu ailesi hikayesine gelince..

O tarihte o dosyaya bakan hakim, o mahkeme, bunca cinayeti işleyen, damat, erkek kardeş ve diğerini neden hapse atmadığını bugün nasıl anlatacak, merak ediyorum.

Yüzünü görmek istiyorum, kim olduğunu bilmek istiyorum.

Hakimler dinlemiyor biliyorum.

Hakimler okumuyor biliyorum.

Hakimler azarlıyor biliyorum.

Yukarıda anlattığım vakalardan yüzlerce var.

Buradan, Sayın Cumhurbaşkanı'na sesleniyorum, adaletin kestiği parmaklar fena acıyor, mutlaka bir şey yapmalısınız, dava dosyasında ihmale sebep olan, dosyasını sağlıklı kapatamayan, ceza vermeyen, bu insanları hapse atmayan, işini yapmayan, bu hakimlere en ağır cezaların verilmesi ile ilgili kanun çıkmalı.

2019 yılının en önemli konusu bu olmalı.

Yoksa, 14 yaşında küçücük kızlar, adalete güvenim kalmadı diye anlatmaya devam edecekler.

Adalete güven, bir ülkenin en önemli konusudur, insanlar adalete güvenmeyecek de neye güvenecekler?

Funda'nın aklındakiler…

Olay Çin’de.

24 yaşındaki Wang, yeni i-phone alabilmek için böbreğini 3 bin 200 dolara satıyor.
Bu ameliyat sırasında diğer böbreği enfeksiyon kapıyor. Bu genç adam bir türlü iyileşemiyor ve artık hayatını diyalize bağlı yaşıyor.

Sağlığından olmuş bu genç adam, değer mi, insan vücudundaki bir organını, cep telefonun yenisi çıktı diye satar mı?

Bu, her yeni çıkan telefona, özellikle bu markaya olan bağımlılık, sanırım bizim ülkemizde de çok var.

Doların yükselişi nedeniyle on bin TL’ye çıkan bu telefonlar satılıyor mu, diye soruyorum, evet satıyor diye cevap veriyorlar.

İnanmak ne kadar zor.

Ülke ekonomisinin ortalama durumunu bildiğimize göre bu telefonları kimler alıyor.

Sağlam böbrekli, bu telefonu alanlar parmak kaldırsın.

... Çok üzgünüm ama yukarıda, adalet sistemi ile inandıklarımı yazdım.

Bakın yeni olay.

Kadın 32 yaşında, edebiyat öğretmeni, 2017 yılında Ercüment ile evleniyor,

İkisinin de ikinci evliliği, ikisinin de 7 yaşında kızları var.

Merve evlendiği gece kocası tarafından fiziksel şiddet ve cinsel saldırıya uğradığını söylüyor. Ve evliliğinin 6.ayında kocasının onu bulamayacağı bir sığınma evine kaçıyor.

İlk gece dövüyor ve tecavüz ediyor.

Daha sonraki süreçte, kocasına 20 defa suç duyurusunda bulunuyor.

Burnumu kırdı diyor, ameliyat oldum diyor, darp raporum var, beni yerlerde sürükledi, çocuğumun önünde bana tecavüz etti, diyor.

Kadın diyor ki, üç suçtan hükmü bulunan bu adamın tutuksuz yargılanması olur mu?

Ben ölmek istemiyorum, diyor kadın.

Kocanın tecavüzüne kimse inanmıyor, evet bu bana tecavüz ediyor diyor.

Daha ne desin.

6 ay hapis cezası vermiş hakim, çok tuhaf değil mi?

31 Ocak’ta yeniden bu konunun davası varmış, çok merak ediyorum, bu davada adalet ne karar verecek?