Çok basit bir şekilde adaleti tanımlayın demiş olsak eminim ki; çok kimseden farklı farklı cevaplar alırdık.
KUCAKLAŞALIM
Geçenlerde oturduğum mahallede hiç tanımadığım bir hanımla yokuştan aşağı inerken göz göze geldik. Hanım bana tebessüm ederek selamünaleyküm dedi. Bu öylesine etkileyici ve bütünleyici bir içten selamdı ki sanki tüm hücrelerime Allah’ın varlığı, dirliği sirayet etmişti. Allah isminin içten bir selamın içindeki bu yüksek tesiri bir kişiyi etkilerse hepimizin birbirimize hiç üşenmeden, ötekileştirmeden selam verdiğimizi kucaklaştığımızı düşündüğümüzde nelere kadir olacağını tahayyül etmeliyiz. O yüzden biz inananların, insan ayırt etmeksizin ibadetlerimizi dahi birlikte yapmanın tesirinin daha fazla olacağını görmeliyiz. Evet! Apartmanlar aramıza kalın duvarlar ördü. Olsun biz ısrarla selam vermeye devam edelim, olsun biz ısrarla komşumuzu bir türlü göremesek bile bir kap çorbayı paylaşmak bahanesiyle akşam kapısını çalalım veya kapı tokmağına bir torba taze simit asalım. Biz ayrılmayalım, bölünmeyelim, kucaklaşalım. İnanın bizi kimse yıkamaz. Hele bu Müslüman Türk milletini hiç kimse alt edemez içimizdeki düşmanlara rağmen. Yeter ki kucaklaşalım.
ADALET HAKKIN KORUNMASIDIR
Çok basit bir şekilde adaleti tanımlayın demiş olsak eminim ki; çok kimseden farklı farklı cevaplar alırdık. Alınacak bu cevapları bir sıralamaya tabii tutsaydık büyük ihtimalle ilk üç sıra şöyle olurdu; fikirlere saygı, yaşam özgürlüğü ve gelir paylaşımı. Günümüz anlayışında adalet tümüyle paradoksal bir şeydir. Herkesin adaleti ve bir de Hakk’ın adaleti vardır. O yüzden Allah’ın isimlerinden biri de Hakk’tır. Hakk’ı biz kendi aklımızla yani kendi tecrübelerimizle değerlendirdiğimizde başkası için yerine getirilmesi gereken bir doğrunun da gerçekleşmesini engellemiş oluruz. O yüzden “sizin dininiz size, benim dinim bana” denmiştir. Bu sıradan bir söz değildir. Söz Allah’ın kelamıdır, o da kutsaldır. Kutsallık kelimelerin içindeki anlam derinliğini düşünebilenler ve akledebilenler içindir. Yüce Rabbimizin bu yukarıdaki sözde insanın iradesini özgür bırakan, fikirlere saygı duyan bir anlayışın evrensel çağrısını okuyabiliyoruz. Adaletin nüvelerini de işte bu sözde bulabiliriz. Esas olan, benim, senin, onun adaleti değil; Allah’ın adaletidir. Allah’ın gösterdiği nizama uyarak bütün varlıkların hakkını korumadaki hassasiyetimizdir. Çünkü adalet hakkın korunmasıdır.
Ölçü Allah’a itaat ve vicdanın sesidir
Adaleti pazar yerindeki iki kefeli teraziye benzetemeyiz. Çok yönlü kefesi vardır. Yere tükürmek halk sağlığını tehdit ediyorsa yere tükürmemeliyiz. Bu, yere tükürenin kendisine de sirayet eder. Hak karşılıklıdır. Vicdanın rahat etmesi için şüpheli şeylerden de kaçınılmalıdır. O yüzden İslam adaletin vicdan temelli olduğunu göstermek için ‘kendin için istemediğini kardeşin için de isteme’ demiştir. Dengeyi ve kıstası böyle ölçebiliyoruz. Adil ve vicdanlı olanın iç huzuru vardır. Kozmik anlamdaki adaletin her an yeniden tecelli ettiğini, her an yeniden yaratıldığını idrak edemeyenlerse kalıpların içinde kalanlardır.
Siyah ve Beyaz
Adaleti biz insanlar karşıtlıklar üzerinden tanımlıyoruz. Kimine göre adalet siyah, kimine göre beyazdır. Hak planında baktığınızda ikisinin de doğru olma ihtimali vardır. Hakk’ta eriyen karşıtlıklardan dünya planında bir adalet çıkarmamalıyız. Bu karşıtlıklar üzerinden de adaleti yargılamamalıyız. Elbette adaletin temelinde bir ceza ve bir ödül kavramı vardır ve olmalıdır da. Ama bu kavramları nihayetinde mutlak bir adaletin sonucu gibi görmemeliyiz. Zira Hak hiç durmadan yeniden tecellisi devam ediyorsa, adil insan olmanın da gayesi kemal noktasına erişmektir.
Adalet isteriz
Nasıl da popüler bir söylemdir; “Adalet isteriz.” Bu iki kelime dünya var olalı beri insanlığın en büyük yakarışı değil midir? Adalet her sınıfın kendi nizamına göre şekillenmedi mi? Siyasi otorite için adalet neyse bir vatandaş için aynı mıdır? Bir öğretmen için adalet öğrenci için aynı mıdır? Bir patron için adalet bir işçi için aynı mıdır? Hatta adaleti Allah adına yapanların da amaçları adalet midir?
Adalet planlı mıdır?
Elbette hayatta, evrende her şey bir plan dahilindedir. Hazreti Musa ve Hazreti Hızır hikayesini biliriz. Bilmeyenler için de bir başka sayımızda bu sayfamızda anlatırız. İşte tam da adaletin planını anlatır Hazreti Hızır Musa Peygambere. Plan bizim bildiğimiz gibi değildir. Allah’ın planı içinde adalet Hak namıyla tecelli eder. Tüm bu planda adildir. O yüzden bizim mutlak adalet arayışımız bizim kendi küçük planımız dahilindeki adalet anlayışıdır. Ama mutlak adalet tüm doğruları, yanlışları Hakk’ta erittiğimiz zaman gerçekleşen adalettir. İşte adaletin de hikmet tarafı buradadır.
İyilikten ayrılmayalım
Gecikmiş adaletin adalet olmadığı söylenir. Allah herşeyi önceden bilir. Bilgisi de ezelidir. Varlıkların insan emrine verilmesi, masum bebeğin ölmesi, zalimlerin zulmü gibi içimizi acıtacak nice olayların Allah katında bir sebebi hikmeti vardır. Bir iyiliğin herşeyi etkileyebileceğini düşünelim. Bir kötülüğün herşeyle ilgisi olduğunu düşünelim. Bir kelebeğin kanadını çırpması, kıyameti bile koparabilir. Onun için kendimizi iyilik zincirinden asla koparmamalıyız. Varlığımız Allah’ın lütfu himayesinde bütün varlıkların iyiliklerinde şekil bulur. Terazinin kefeleri adaletse, ibresi hakkaniyettir vesselam.
Fotoğrafın düşündürdükleri
İÇTEN BİR KUCAKLAŞMA
Modern zamanların içinde hala yaşayan kadim kültürler de vardır. Adeta zamanı durduran bugünü yalancı çıkaran yaşamlardır. Dışlayamayız, küçümseyemeyiz.. Onlar için bir varoluş bir anlam taşıyor bu hayat. El izi taşıyan kerpiçten bir ev, ateşin çıtırtısı bir de yanan ateşin dumanı düşündürüyor insanı. Biz de insanız onlar da. Ancak biz modern çağların insanı olarak, insanlığımızı sorguluyor muyuz; işte asıl ona bakmalı... Basit işler bile karmaşık bir hal aldı. İçten bir selam verme ve el sallayış nerede kaldı!.. Çıplak ayaklarla gidilen toprak yollar asfalt zehirle kaplandı. Giyim kuşam deseniz bir gösteriş, bir caka satma ve bir yarış halini aldı. Oysa dingindik biz, sular kadar duru ve berraktık biz. Doğaldık ve doğal davranırdık birbirimize. Kimimiz onbeşlik, kimimiz yirmibeşlik, kimimiz otuzbeşlik; yaşlanır mı insan. Evet yaşlanır insan; sanki yetmişbeşlik, seksenbeşlik, doksanbeşlik gibi bir ruh yorgunluğu bu!.. Dikkat her şey plastik ile başladı; ne yazık ki!. Modern çağ kirlendi biz de kirlendik. Eski günlere nostalji dedik. Demekle kalmadık; içten bir kucaklaşmayı çok özledik.
POZİTİF (+)
Kitaptan ancak feyzalınır
Zaman zaman hocam okuduğunuz kitaplardan bize kitap tavsiye eder misiniz şeklinde isteklerle karşı karşıya kalıyorum. Kitap okumak elbette güzel bir alışkanlıktır. Özellikle hangi tür kitapları öncelikli olarak okumalıyım, kitap okuma alışkanlığını nasıl kazanmalıyım, okuduğum kitaptan nasıl faydalanmalıyım diye düşünerek kitap seçimini yapmalıyız. Kitap okunsun diye yazılıp basılır. Asıl mesele kitaptan aldığımız bilgi ölçüsünde feyzalabilmektir. Fakat kitap var, kitaaaap var. Demem o ki bizi bilgilendiren, bizi olgunlaştıran, bizi erdemli bir insan yapan kitaplar yetişmemiz için olmazsa olmazlarımızdır. Ancak böyle kitaplar bizim için dosttur. İnsanın yaratılışına ve fıtratına uygun, insan maneviyatını yücelten kitaplar tabiri caizse ilaç gibidir. Kitabı okur okur göğsüne yapıştırırsın. Sonra bir derin bir nefes alırsın. Okuduğun kitap sayesinde yaşadığını anlarsın. Kitap var seni diriltir, kitap var seni öldürür ve süründürür. Hayatımızda önemli bir yeri olan başucu kitaplarımız rehber niteliğindedir. Böyle kitapların olması değerlerimize değer katacak pozitif bir yaklaşımdır.
NEGATİF (-)
Rastgele kitap yazılmaz
Her kitap tavsiye edilebilir mi?.. Özellikle talim terbiyeden geçmeden bir kitabın okuyan çocuklarımıza tavsiye edilmesi asla doğru olamaz. Kitap inanç ve insanlık değerleriyle çelişen bir içeriğe sahip olmamalıdır. Kitap gerek teknik, gerek içerikte toplumun kabul edemeyeceği bir yapıya sahip olmamalıdır. Ne yazık ki; özellikle ilkokul öğrencilerimiz için hazırlanan bazı kitaplarda inanca, akla, ahlaka, pedogojik formasyona, örf, gelenek, edep ve adaba aykırı metinlerin olduğu tesbit edilebiliyor. Bu duruma sosyal medyada tepkiler veriliyor. Her ne olursa olsun, bir işi ehil insanlar yapmalı. Sadece teknik bakımdan değil. İşin özü ve ruhuna hakim liyakatli uzmanların onayladığı kitaplar istifadeye sunulmalı. Aksi taktirde kimse bu vebalden kurtulamaz. Bazı şeylerin hesabı verilemez. Bu tür negatif tutumlar birer skandaldır. Bu konularda yetki sahipleri görevini iyi yapmalıdır. Çünkü rastgele kitap yazılmaz.
Periskop
MÜHENDİS OLMAK
Bir radyo yayınındaki haberleri dinliyorum. Mühendis olan bir kişi alkollü araç kullandığı için aracı ile kaza yapmış. Mühendis olmasına rağmen bu kuralı atladığı için başına bunun geldiği anlatılan, bu haber metnindeki meslek vurgusu anlamsızdı. Kurallar insanlar içindir. Meslekler insanları ahlaklı veya dürüst yapmazlar. Alınan eğitim insanı erdemli ve sorumluluk sahibi yapar. Ailede başlayan sorumluluk kazandırmak, ahlak dünyamızı şekillendirir. Meslekler günümüzde sadece iş alanı ve para kazandırmanın ötesine geçtiği zaman sorumlu davranmak, bir toplum içinde yaşamanın kurallarını da meleke olarak kazandırır. Diğer taraftan her meslek ehliyet gerektirir. O da yetmez liyakat gerektirir. Liyakat ehliyetin üstünde bir mertebe ve konumlandırmadır. İnanç, disiplin, ahlaki erdemlilik hatta mesleğinin sırrına erişmişlik gerektirir. Alkollü araç kullanan bir mühendisin çizimlerine ve akli melekelerine ne kadar güvenirsiniz!.. Biraz ağır gelecek ama güvenemezsiniz.