Dünyanın herhangi bir köşesinde gazetecilerin can güvenliği söz konusu olduğunda AB bu durum karşısında sessiz kalmaz.
Gazetecilerin görevlerini yapmaya çalışırken katledildikleri ülkelere karşı tavır alır ve gazetecileri öldürenlerden hesap sorulmasını talep eder. AB’nin bu tavrı sonuna kadar desteklediğimiz doğru bir tavırdır. Gazetecilerin can güvenliğinin korunması konusunda AB’nin hassasiyeti her zaman bu şekilde devam etmeli.
Ancak bu hassasiyet sadece AB sınırları dışında gazeteciler için geçerli olmamalı. AB üyesi ülkelerde de gazetecilerin can güvenliği konusuna özen gösterilmeli.
Son bir yılda AB üyesi ülkelerde üç gazeteci katledildi. Üçünün de katilleri ve özellikle bu katillerin arkasındaki asıl “cinayetlere azmettirenler” hala yakalanamamış durumda. Daha da acısı katledilen üç gazeteci de AB üyesi ülkelerde gündeme gelen yolsuzluk konularını araştırırken birilerini ya da bir takım derin güçleri rahatsız ettikleri için katledildiler.
Eğer bu cinayetler Rusya’da ya da bir Afrika veya Latin Amerika ülkesinde gündeme gelseydi AB başkenti Brüksel’de hem AB Komisyonu hem de Avrupa Parlamentosu nezdinde büyük bir hassasiyet gösterilir ve gazetecilerin katledildiği ülkelere karşı sert tavır alınırdı.
Ancak katledilen gazeteciler Malta, Slovakya ya da Bulgaristan vatandaşı olduğunda nedense bu ülkeler nezdinde ciddi “protestolara” tanık olmamaktayız.
AB sınırları dışında yolsuzluk söz konusu olduğunda katledilen gazetecilerin canı, AB üyesi ülkelerde yolsuzluk ve “devlet içine sızan mafya ilişkilerini” araştırırken katledilen gazetecilerden daha mı değerli?
Ya da başka türlü soracak olursak “dünyanın bir çok köşesinde gündeme gelen yolsuzlukları araştıran gazetecilere destek veren AB, kendi sınırları içinde yolsuzlukları araştıran gazetecilerden rahatsız olduğu için mi onlar katledildiğinde sessiz kalmayı tercih etmekte?”.
Son bir yılda üç faili meçhul gazeteci cinayeti AB açısından çok vahim bir durum. Öldürülen üç gazeteci de kendi ülkelerinde gündeme gelen yolsuzluklar ile ilgili araştırma yaparken canlarını yitirdiler. Üçü de “devlet içine sızan mafyavari gruplar” hakkında birtakım bilgilere ulaştıkları için katledildiler.
Son olarak katledilen Bulgar gazeteci Victoria Marinova “AB kaynaklı paraların amaçları dışında kullanılması ve yolsuzluk” alanında araştırma yapmaktaydı. 30 yaşındaki Bulgar gazeteci cumartesi günü Kuzey Bulgaristan’daki Ruse kentinde öldürüldü.
Bu yılın şubat ayında Slovak gazeteci Jan Kuciak yine aynı şekilde “mafyanın Slovak politikacılar ile olan ilişkilerini” araştırırken bazı bilgilere ulaşmış olmalı ki katledildi.
2017 yılının ekim ayında ise Malta’da Daphne Caruana Galizia arabasına konan bir bombanın patlatılması sonucu öldürülmüştü. Daily Sabah’ta da defalarca dile getirdiğimiz bu cinayetin failleri hala yakalanamadılar. Maltalı gazeteci de öldürülmeden önce Malta’da “yolsuzluk ve mafyanın kara para yıkama” suçları ile ilgili araştırmalar yapmaktaydı. “Malta hükümetine” yönelik suçlamaları dile getirmişti. Katledildi.
AB’de yolsuzlukla mücadele eden üç gazetecinin faili meçhul cinayetlerin kurbanı olması ve hala onları katledenlerin yakalanamamış olması AB’de gazetecilerin can güvenliği konusunda oldukça kaygı verici bir durum. Herhangi bir Afrika ya da Asya ülkesinde “AB’nin karışmadığı” bir yolsuzluğu araştırmak desteklenirken AB üyesi bir ülkede yolsuzluğu araştırmaktan korkmak mı gerekiyor?
Böyle olmamalı.
Geçtiğimiz hafta Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hollanda Dışişleri Bakanı Stef Blok ile birlikte katıldığı “TRT World Forum toplantısında kendisine yöneltilen “AB’nin içinin boşaldığı yönündeki yorumların kendisini korkutup korkutmadığı” sorusuna cevap verirken “Korku değil de kaygı sebebi oluyor. AB politikalarının birçoğu başarısızlığa uğradı. Genişleme, komşuluk ve güvenlik politikası ve entegrasyon başarısızlığa uğradı. Bu sebepten dolayı AB’nin yapması gereken kendisini reforme etmek olacaktır” dedi. Çok haklı. Özellikle yolsuzlukla mücadeleyi de kapsayan AB içişleri Politikası alanında reformlara ihtiyaç var.
AB acilen kendi değerlerinin ve prensiplerinin önce AB üyesi ülkelerde uygulanmasını sağlayıcı reformlar yapmak zorunda. Yukarıda verdiğimiz örnekte dile getirdiğimiz şekilde birçok AB üyesi ülkede gündeme gelenler bizim “bu ülkeler nasıl AB üyesi ülke statüsünde olabiliyor?” sorusunu sormamıza neden olmakta.
AB kendi sınırları içinde yolsuzlukla mücadele ve bu mücadeleyi verenlerin can güvenliğinin sağlanması alanlarında gerekli önlemleri almalı. Anlaşıldığı kadarıyla bu konuda Brüksel’in yaptırımları yetersiz kalmakta. Brüksel AB vatandaşı gazetecilerin AB üyesi ülkelerde can güvenliğini sağlayamayanlardan hesap sorabilecek konuma gelmeli ve bu alanda da acilen gerekli reformları gerçekleştirmeli.