Gelen gideni aratırmı?, sözünün gerçekleştiği bir konumdayız.
Gelen gideni aratırmı?, sözünün gerçekleştiği bir konumdayız. Trump’ın karar ve eylemleri ABD içi ve uluslararası müesses nizamı çok rahatsız etmişti. Kararları ve uygulamalarının başta ABD medyası tarafından manipüle edilerek haberleştirilmesi kendi ülkesinde ve dünya genelinde karşı cephelerin açılmasına yol açmıştı. Ve bu cephelerin başarılı olduğunu Biden’ın seçimi kazanması ile görüyoruz. Türkiye odaklı seçim söylemleri ve Başkan Yardımcısı iken yaptıkları Türkiye-ABD ilişkilerinin hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağının göstergeleri idi Biden’ın. Ve öyle olmaya başladı. Trump ve önceki ABD Başkanları Türkiye’ye karşı hatalı tutum ve davranışlar içinde bulunmuş olsalar bile sonuçta ortaklık/iş birliği gibi için tam dolu olmayan kavramlarla bir noktaya gelinebiliyordu.
Biden yönetimi ile birlikte Türkiye merkezli kararların arka arkaya alındığı bir aşamaya girmiş bulunuyoruz. “Hasımlarına Yaptırım Yolu İle Karşılık Verme Yasası”-CAATSA” kapsamında Trump’ın son günlerinde imzalayarak yürürlüğe koymak zorunda kaldığı Türkiye’ye yönelik yaptırımlar ile başlayan, ABD Başkanı Biden’dan kaynaklanan, Sayın Cumhurbaşkanı ve dolayısı ile Türkiye ile temas kurmama yönündeki kararlılık olacakların adeta işareti gibi olmuştur.Ö ncelikle Türkiye F-35 programında resmi olarak çıkarılmış, ardından da Biden, 24 Nisan günü soykırım kelimesini beklendiği gibi çekinmeden kullanmıştır.
“NE DOST NE DE DÜŞMAN”
Ermeni tehciri sırasında ki can kayıpları için bugüne kadar “Büyük Felaket “kavramını kullanan ABD Başkanlarından farklı olarak Biden neden “Soykırım” ı kullanmayı tercih etmiştir ? Aslında Biden, 2019 yılında ABD Kongresi’nin her iki kanadının kabul ettiği “Ermeni Soykırımı” kararını seçimde vermiş olduğu sözleri gerçeğe çevirmek için fırsat olarak da kullanmıştır. Bunu sadece seçimlerde verdiği söz olarak görmemek gerekir. ABD,Türkiye’yi son yıllarda uyguladığı dış politika hamleleri ve Rusya ile artan iş birliği nedeniyle hasım olarak görmeye başlamıştır. ABD’de yayımlanan makalelerde Türkiye çoğunlukla “Ne dost ve ne de düşman” olarak görülen ve nihayetinde CAATSA yaptırımları ile hasım kavramı içine alınan bir ülke konumuna dahil edilmiştir. Kısacası, ABD gözünde; Rusya, İran, Kuzey Kore ile aynı görülmeye başlanmıştır.
ABD, NATO güvenlik stratejisinde birinci tehdit olarak tanımlanan Rusya ile, bir NATO üyesi olarak, aynı zamanda Rusya’nın tehdit olarak görüldüğü belgede imzası bulunan Türkiye’nin geliştirdiği iş birliğini, hem kendi hem de müttefiklik ruhuna aykırı olduğunu birçok kez belirtmiştir. NATO’dan da benzeri açıklamalar gelmiştir. Bu kararın NATO üyeliğimize yansımalarının ne şekilde olacağını zamanla göreceğiz. Rusya ile ilişkiler sıradanlaşmadıkça yani bir komşuluk ilişkisi boyutu içine girmedikçe NATO üyeliğimz sorgulanabilecektir. Ve bu durum Haziran’da yapılacak NATO Liderler zirvesinde aleyhimize bir karara kadar evrilebilecektir.
KARADENİZ’DE ARTAN NATO VARLIĞI
Diğer taraftan Ukrayna-Rusya krizinde Türkiye’nin Ukrayna tarafında yer alması ve Kırım’ın işgalini tanımaması, Ukrayna’ya satılan İHA’lar, Ukrayna ile savunma sanayi alanında artan iş birliği Rusya tarafında şidddeti giderek artan bir tepkiye neden olmuş ve olmaktadır. Karadeniz’de artan NATO varlığı ve Türkiye’nin Karadeniz’de düzenlenen Rusya karşıtı bu tatbikatlarda yer alışı Rusya tarafından ilişkilere zarar verdiği şeklinde değerlendirilmektedir. Bu krizde Türkiye’nin tam anlamı ile Ukrayna yani ABD ve Batı ülkeleri ile birlikte hareket etmeside soykırım kelimesinin kullanılmasına engel olmamıştır.
ABD, Türkiye özellikle Rusya ile ilişkilerini sıradanlaştırmadan ve S-400 konusuna çözüm getirmeden, haklı olmasına rağmen Doğu Akdeniz’de ve Ege Deniz’inde gerginliği sona erdirecek adımlar atmadan ilişkileri normalleştirmeyeceğini göstermiştir. Bugün ABD Kıbrıs adasında, Girit’te, Ege Denizinde ve en önemlisi hemen yanıbaşımızda Dedeğaç’tadır, Bulgaristan, Irak ve Suriye’dedir. Batı’da Yunanistan ile giderek artan iş birliği, Doğu’da Ermenistan yanlısı tutumlar, Suriye’de terör örgütü ile iş birliği ile ABD Türkiye’yi çevrelemeye devam etmektedir. Bundan sonraki zaman diliminde ABD’nin istediği yönde politika değişikliği için Türkiye üzerinde ki baskıların giderek artacağı öngörülebilir. CAATSA yaptırımlarının ikinci paketi devreye alınabilir. Ve en önemlisi Suriye’de ki terör örgütü devletimsi bir yapı içerisine sokulabilir. Türkiye aleyhine olabilecek her şey her an olabilir. Elbette Ekonomik saldırılarda beklenmelidir. Halkbank davası hızlandırılabilir. Açıkçası Türkiye pes edene kadar nefes aldırmayacaklar gibi görünmektedir.
DEMOKRASİ ADI ALTINDA
Bugün Suriye ve Irak’ın içine düştüğü durumun en büyük sorumlusu olan, demokrasi adı altında girdiği her ülkeye kan, açlık ve istikrarsızlık getiren, ortalığı kan gölüne çevrdikten sonra ben gidiyorum diyerek sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getiren ABD’nin girdiği her ülkede yaptıkları tam bir soykırımdır. Atom bombasını Japonya’da sivillerin öleceğini bilmesine rağmen askeri hedef yerine hedef gözetmeksizin kullanması zaten en açık bir soykırımdır. Dünya tarihinde bundan daha ağır bir katliam yoktur.
Gölge CIA ve Pentagon’un beyni kabul edilen 357 milyon dolarlık resmi bütçesinin yüzde 84’ü başta Pentagon olmak üzere güvenlik ile ilgili resmi kurumlarca karşılanan Rand Corporation ABD hegemonyası’nın devamı için bütün gayretini yoğunlaştırmaktadır. Bu kurumun Ocak 2020’de yayımladığı “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası” başlıklı rapor olacakların adeta işareti niteliğindedir.
Türkiye-ABD ortaklığının Sovyetler Birliği’ni kuşatmak için kurulduğu belirtilen raporda karşılıklı çıkarların uyuşmadığı alanlar sıralanmakta, bu durumun Sayın Cumhurbaşkanı’nın lideliğindeki Türkiye’nin otoriter sapmasından kaynaklandığını, Türkiye’nin batıdan koptuğunu, ABD ve NATO üyeleri ile Türkiye’nin çelişen çıkarlarının arttığına yer verilen raporun en can alıcı bölümleri Türkiye içinde bir fitne politikası ile ülkeyi bölmek ve istikrarsızlık yaratmak olarak düzenlenmiştir. Bu raporun önemli bölümlerinden birini İncirlik Üssü ile Türkiye’de ki diğer ABD ve NATO tesislerine erişimin kaybedilmesine karşı hazırlıklı olunması ifadesi oluşturmaktadır. Yani ABD, Türkiye’nin bu yönde olası hamlelerine karşı alternatifler geliştirmelidir denilmektedir. Girit ve Ege adalarında artan ABD hareketliliğini bu kapsamda değerlendirebiliz.
Türkiye bugüne kadar ABD ve Rusya arasında yürüttüğü denge politkasının sonuna gelmiş olduğu görülüyor.Türkiye bir kavşak noktasındadır. Ya Avrasya ya batı. Her iki taraf safını açık bir şekilde belli et diyorlar.