ABD ara seçimlerine 2 gün kalmışken Washington'da hava bildiğimiz gibi.
ABD ara seçimlerine 2 gün kalmışken Washington’da hava bildiğimiz gibi. Konuştuğumuz herkes beylik bazı analizleri zikrettikten sonra gelecekle ilgili bir belirsizliğin içerisine düşüyor. Kimsenin yadsıyamayacağı şey pandeminin ekonomide yarattığı etki. Gerçekten de müdavimi olduğumuz pek çok yerin pandemiyi atlatamayıp kepenkleri indirdiğine şahit oluyoruz. Enflasyon rakamlarından herkes hafif dudaklarını ısırarak bahsediyor ama sokaktaki insanın Ukrayna-Rusya savaşından endişelendiğini ya da uzak Avrupa’daki krizlerin ABD’yi bir şekilde vuracağını düşündüğünü söylersek yalan olur. İnsanlar güneşli havanın tadını çıkarırken geleneksel bir şekilde Dünyanın zorluklarını düşünmemenin keyfini sürüyorlar. Kısaca Amerika sadece kendisi ile ilgilenerek seçimlere yaklaşıyor. Bu genel atmosfer içinde mesele bir tür ekonominin kötüleşmesi ve demokrasinin kurtarılması ikilemine oturmuş durumda.
ABD’de Seçim Atmosferi
Hatırlanacaktır, 8 Kasım seçimleri öncesi bir süredir erken oy verme işlemleri devam ediyordu ABD’nde. Anket şirketleri de bu sürece pareler seçim tahminlerini yayınlamaya devam ediyorlardı. 8 Kasım’a yaklaştıkça Demokrat Parti’nin içerisinde bulunduğu iyimser hava kaybolmuş gözüküyor. Trump’ın siyasi mücadeleyi bırakmadığı ve Cumhuriyetçi Parti’de etkisini güçlü bir biçimde sürdürdüğü düşünülürse, Cumhuriyetçi seçmenin büyük oranda zaten seçim günü sandıkların başına gideceği hesaplanıyor. Buna göre yaz ortasında ve Eylül başında anketlere yansıyan Demokratların sürpriz yapabileceği beklentisi, Demokratların bir seçim yenilgisine hazırlanması gerektiği düşüncesine dönmüş durumda. Biden yönetiminin bu nedenle seçimleri ABD adına bir demokrasiye sahip çıkma mücadelesine çevirdiği konuşmaları sürpriz değil. Cumhuriyetçi Partinin Kongre’ye güçlü bir şekilde dönmesi demek 2024 seçimleri için Trump’ın yeniden başkan seçilme beklentisinin canlanması demek. Zaten kimse ABD’nde bu olasılığı yadsımıyor, sohbetlerde fısıldayarak “Trump kazanabilir” ifadesi ister istemez kullanılıyor; ama öte yandan olası bir Demokrat Parti yenilgisinde Biden’ın yaşadığı tüm zorluklara ve ekranlara yansıyan kafa karışıklığına rağmen yarışı bırakacağı beklentisi de yok. Harris’in sevilmediği, Biden’ın sağlık durumu üzerinden eleştirildiğini görüyoruz fakat her nasılsa Demokrat Parti içerisinde Başkan’a karşı bayrak açabilecek kimse çıkamıyor, Demokratlar bir hissi kablel vuku ile Biden’in bir sabah 2024 adaylığı için yerini başka bir adaya bırakmasını bekliyorlar. Bu resim içerisinde temelde umdukları ise, Rusya ve Ukrayna Savaşı dahilinde çatışmaya taraf olan aktörlerin bazı kırmızı çizgileri aşmaması. Bu aslında Biden’ın temel Rusya politikasına da uyuyor ve Moskova’nın -neden bilinmez- bir yıpratma harbi içerisine hapsolmaya razı olacağı düşünülüyor.
Yıpratma Harbinin Geleceği
Aslında Beyaz Saray’ın bu tahmini kağıt üzerinde çok yanlış durmuyor. Teorik olarak büyük aktörlerin kendilerini yıpratma harplerinden kurtarmaları çok kolay değil. Rusya için Ukrayna savaşının bu şekilde başlatılmasının nedeninin sadece Ukrayna üzerinden bir tampon bölgeler sorununu halletmek olmadığını düşündüğümüzde Kremlin’in savaşı sürdürmek için motivasyonu nereden bulabileceği de daha net anlaşılıyor. “Büyük güç milliyetçiliğini” Rusya yeniden inşa ederken Ukrayna savaşını gereksiz bir harpten bir “haklı savaş” biçimine eviriyor. Dışardakiler için anlaşılması zor ama Kremlin’in verdiği mücadele için çok gerekli bu dönüşüm, Rusya’ya el yükseltirken bir alan serbestliği sağlıyor. Zaten Avrupa’nın doğru düzgün bir Rusya politikası ve stratejisi geliştirememesi, ABD’nin Rusya’nın önünü bir çıkış stratejisi için açmaması Moskova’nın sıkıştırılması kadar, Kremlin’in bu “alan serbestliğini” rahatça kullanması anlamına da geliyor. Washington’ın Trump korkusu ve Biden’ın inadı arasına sıkışmış entelektüellerinin görmezden geldiği de tam olarak bu. Kısaca Avrupa hattında Ukrayna Savaşı ile burun buruna yaşamak zorunda olup Washington ve Moskova’dan sağduyu kırıntısı görmek için yanıp tutuşanlar yalnız olduklarını bilmeliler.
Tahıl Koridoru Hayatta
Bu genel durum karamsarlığa düşmemize sebep olsa da bazı gelişmeler bize ılımlı bir umut da vermiyor değil. Türkiye’nin yine, yeniden arabuluculuğu ile devreye giren Tahıl Koridoru Anlaşması böyle bir gelişme. Anımsanacaktır, Rus ve Ukrayna’da depolarda bekleyen tahılın savaş koşulları devam ederken dünya piyasalarına çıkabilmesi için bir deneme süresi öngören mutabakat yaz sonunda imzalanmış, sürecin işlemesi için İstanbul’da bir koordinasyon merkezi oluşturulmuştu. O zaman bu sürecin sadece Ukrayna tahılının piyasalara çıkartılması için işleyecek bir süreç olmadığını, aslında taraflar arasında güvenin tesisini de sağlayabilecek bir iş birliği modeli olduğunu söylemiştik. Zaman içerisinde Ukrayna krizi karşılıklı tırmandırma adımları ile tehlikeli bir el yükseltme harbine dönüşürken taraflar arası güven oluşturmanın önünde yeni engeller belirdi. Üstelik başlangıçtan itibaren bazı eleştirilerin Kremlin tarafından seslendirildiği de unutulmamalı. Kremlin, Karadeniz tahıl koridorunun sadece Ukrayna tahılı değil Rus tahılının da piyasalara çıkması için kullanılması gerektiğini ve tahılın Batı/Avrupa piyasalarından ziyade az gelişmiş/ gelişmekte olan ülke ekonomilerine katkı sağlayacak şekilde pazara sunulmasının önemli olduğunu söyleyip duruyordu. Bu nedenle Moskova’nın el yükseltme veya cezalandırma araçlarını devreye soktuğu bir anda Anlaşmadan çekilebileceği de konuşuluyordu. Sonuçta Kremlin’in neler yapabileceğini Batılılara göstermek için bu tür bir hamleye girişmesi taktik nükleer silah kullanmasından çok daha maliyetsiz ve kolaydı.
Tahıl Krizi Aşılırken Verilen Mesajlar
Geçtiğimiz hafta başında Türkiye sayesinde atlatılan kriz işte bu derecede ciddi bir krizdi ve büyük güçlerin sağduyularını askıya aldıkları izlenimlerini verdikleri bir dönemde Ankara üzerinden sürecin yeniden işlemesinin sağlanması hem tahıl özelinde hem de gelecekte yaşanabilecek başka ciddi krizlerin yönetilmesi adına son derece önemli bir gelişmeydi. Sonuç, yani Rusya’nın tahıl anlaşmasına dönmesi ve dönerken verdiği mesajlar bize üç şeyi anlatıyor: 1)- ABD ve Rusya’nın kendilerine odaklı dış politikaları hala baki ve bu yüzden Ukrayna üzerinden süregiden vekalet harbi, yıpratma harbi ve el yükseltme harbi hayatımızı tüm riskleri ile etkilemeye devam edecek. Hatta bugün geldiğimiz noktada savaşın yayılması ihtimali dünden daha çok dikkate alınması gereken bir risk, bu yüzden de elde var olan, işleyen tansiyon düşürücü iş birliği mekanizmaları çok değerli. Ancak bu mekanizmaların çalışması için tarafların niyetinden ziyade gerçekten güvenilir aktör olarak kabul edilen, bu tür mekanizmaların işlemesini kendi ulusal çıkarı ve stratejisi haline getirmiş aktör ve liderlere ihtiyaç var. Bu açıdan Batı ve Rusya çok şanslı ki Türkiye, uzun bir süredir böyle bir yönetişim rolüne yatırım yapıyordu. 2)- Rusya, el yükseltme araçlarının ve kendi revizyonizmin hedefini Batı hatta Batı içerinde de ABD/İngiltere/AB Bürokrasisi gibi hedeflerle sınırlamak zorunda. Muhtemelen Kremlin bundan çok daha güçlü bir revizyonizmin dili ile konuşmak isterdi ancak Moskova’da oturanlar aptal değil ve güçlerinin sınırlarını biliyorlar. Bugünkü kuvveti ile hala başarılı bir strateji oluşturmak istiyorsa Kremlin Batılı elit merkezin dışındakilerini kaybetmemek zorunda. Bu yüzden de gelişmekte olan ülkelerden mevcut arabuluculara, potansiyel denge stratejisi benimseyenlerden Macaristan gibi Avrupa’nın küskün çocuklarına olumlu bir mesaj vermek zorunda. Ancak giderek Rusya sanrılı, el yükselten ve normları hiçe sayan bir aktör olarak görüldüğünden bu mesajı iletmek çok kolay değil. İşlemeyen modellerin yerine işe yarar iş birliği modellerinin gelmesi gerek. Bugün bu mesaj tahıl üzerinden olabilir ama Rusya asıl mesajını enerji üzerinden vermek istiyor belli ki- bu yüzden de iş birliği için güvenilir aktör dediği Ankara’nın muhtemel enerji merkezi rolü üzerinden işbirliğinin geleceğini açık ve parlak bırakıyor. 3)- Rusya’nın el yükseltme stratejisinin geleceği belirsizken ve ABD’nin bugün ve yakın gelecekteki iktidarları bu stratejiye kulaklarını kapamışken Dünyanın jeopolitik kaderi bir körler-sağırlar diyaloğu içerisinde belirleniyor. Bugün, bu ortamda Türkiye’nin bu yeni ve yeni sınamalara karşı test edilen iş birliği modelindeki yerini doldurabilecek başka bir aktör yok.