Türkiye'nin geçmişi darbelerle dolu.
Her on senede bir yapılan darbelerle Türkiye’nin önünü kesmek isteyen küresel güçlerin şubeleri hep bu topraklarda varlığını sürdürdü. Çok kısa bir zaman önce 15 Temmuz hain darbe girişimini hep birlikte yaşadık. Darbeler Türkiye’ye çok şey kaybettirdi, evet demokrasi mücadelesi hep kazandı ama darbelerin izleri de silinmedi.
Geçen gün 28 Şubat’ın yıldönümüydü. 28 Şubat diğer darbelerden farklı olarak asker, medya ve finans aktörleriyle hükümeti devirme operasyonuydu. Askerin direkt olarak yönetime el koymadığı ama darbecilerin deyimiyle “demokrasiye balans ayarı” verildiği korkunç bir girişimdi.
15 Temmuz’da diğerlerinden farklıydı. Ordunun içindeki bir grup asker görünümlü teröristin yönetime el koyma operasyonuydu. Belki de tarihimizdeki en sinsi, en pervasız ve iç savaşa yol açma hedefi taşıyan darbe girişimiydi.
***
28 Şubat post-modern darbesi bin yıl sürmese de izleri silinmiş değil. Geçen, dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün sanık olarak yargılandığı darbe davasındaki savunmasını okuyunca anladım. Gürüz, kendinden emin bir şekilde yine olsa aynı şeyleri yapacağını söyledi. Gürüz ve Gürüz gibi faşist zihniyetlilerin düşünce yapısının değişmesini bekleyemem ama bunu bu şekilde rahat söyleyebilme cüretinin nereden geldiğini merak ederim. Gürüz gibi kafalar hala toplumda var çünkü. Ama bu kafaların bu kadar rahat bir şekilde konuşmasını anlamam mümkün değil.
Her fırsatta dile getiriyorum. 28 Şubat’ı gerçekleştiren zihniyetin siyasal koluyla ve o siyasal kolun tabanıyla asla ama asla birlik ve beraberlik olmaz. Çünkü 28 Şubat’tan bir gün bile ileriye gitmiş değiller. Hala daha aynı noktadalar. Hiçbir şekilde ılımlı olmadılar, durdukları yeri de kaybetmediler. 28 Şubat, FETÖ’yü nasıl palazlandırdıysa ve FETÖ, 28 Şubat’ı nasıl savunduysa bu kafa da aynı şekilde 15 Temmuz hain darbe girişimini savundu. Çünkü aynı nefretten beslendikleri ve aynı şekilde herkesle eşit olmak istemedikleri gün gibi ortada. Elbette küreseller tarafından nasıl desteklendikleri de.
FETÖ’YLE MÜCADELE DEVAM ETMELİ
28 Şubat post-modern darbesiyle hesaplaşmanın yolu 15 Temmuz hain darbe girişimiyle hesaplaşmaktan geçiyor. 15 Temmuz’la hesaplaşmak da FETÖ’cülerin hak ettiği cezayı alması ve uzun soluklu bir mücadele olan FETÖ’yle mücadelenin aynı hızda devam etmesine bağlı. Bu iki darbe girişimiyle hesaplaşınca ancak Türkiye darbelerle hesaplaşmış olabilir. Hesaplaşmadan kastım da bu iki darbenin sadece asker ayağıyla alakalı olan kısmı değil. Gerek finans, gerek medya ve gerekse de sivil toplum ayaklarıyla da hesaplaşılmalı. Çünkü hiçbir darbe sadece askerle yapılmaz. Buna zemin hazırlayan unsurlar her zaman vardır.
Aynı şekilde bakıyorum yine malum kişiler ve malum medya organları 28 Şubat gibi bir hava oluşturmaya çalışıyor. Son derece organize çalıştıkları belli. Türkiye gözünü Afrin’deki operasyona çevirmişken içeride rahat durmuyorlar. Bu noktada dikkatli olmak gerekiyor. 28 Şubat imgeleriyle milleti tahrik edecek her türlü provokasyonu yapabilirler. Bu nedenle herkese görev düşüyor. En önemlisi FETÖ’yle mücadele sürmeli, gözümüzü Zeytin Dalı Harekatı’na çevirmişken iç siyaseti de boşlamamalıyız.
La Casa De Papel çılgınlığı…
Aslında herkes tarafından seyredilen dizileri sevmem. Çünkü bir yerden sonra olay popüler kültür malzemesi haline geliyor. Ama La Casa De Papel farklı… Bir anda Türkiye’de meşhur olunca izlemeye başladım, henüz çok başındayım ama dizinin ilk dakikasından itibaren sizi ekrana kilitleyen mükemmel bir aksiyon var.
Bir İspanyol dizisinin bu kadar popülarite sahibi olabileceğini tahmin etmemiştim ama bence sır dizide olayların çok uzamamasından kaynaklı. Bir soygun var ve İspanya Kraliyet Darphanesi soyulmak isteniyor, ilk dakikadan itibaren olaylar başlıyor. Elbet daha fazla spoiler vermek istemem ama ne kadar stratejik bir soygun olursa olsun, ne kadar iyi bir şekilde planlanırsa planlansın mutlaka beşeri duygular her şeyi bozabilir. Mutlaka izleyin… Ben bu kadarını söyleyeyim.
Back Coffee And More… Gitmelisiniz!
Geçen pazar günü Esenyurt’ta harika bir kafeye gittim. Kafenin sahipleri çok yakın arkadaşlarım. Mihraç Genar Erol - Zehra Erol çifti Back Coffee And More’ye hayat vererek eşsiz bir damak yolculuğuna çıkardılar bizi…
Akbatı AVM’de bulunan Back gerçekten içeriye girer girmez bir şölen havası sunuyor. A’dan Z’ye her şey Erol çifti tarafından zevkle yapılmış. Tek bir mimarla dahi çalışılmamış. Zaten bu büyüleyici ortam sizin iştahınızı kabartıyor.
Sabah gittiğimiz için “Fit Me Up!” adı verilen bir kahvaltı yaptım. Mükemmel bir sunumdu. İki yumurta yanında iki tam buğday ekmeğine sürülmüş fıstık ezmesi, bal, süzme peynir, muz ve füme harikaydı. Tam spor yapanlara göre. Her şeyden önce kafe hayvan dostu bir işletme. Hayvan besleyenlerin kolaylıkla minik dostlarıyla gidebilecekleri bir yer.
Sıcak bir ortam var, özellikle daha önce hiç rastlamadığım sifonda hazırlanan filtre kahveye bayıldım. Tadında inanılmaz bir farklılık var. Kısacası hepinizin günün her saatinde gidip vakit geçirebileceği ve yine gitmek isteyeceği harika bir mekan. Mutlaka deneyin, pişman olmayacaksınız.