III. Murad, Sultan II. Selim'in en büyük oğlu olarak Nurbanu Sultan'dan dünyaya gelmiştir.
Manisa doğumlu olan Şehzade Murad’ın doğumu 1546’dır. Babası II. Selim’in Saruhan/Manisa Sancakbeyliği döneminde bu şehirde yetiştirilen III. Murad’ın hocalığını, Hoca Sadeddin Efendi yapmıştır.
Sultan III. Murad tahminen 1557 yılında Aydın Sancakbeyi, 1558 yılında ise Alaşehir Sancakbeyi olarak tayin edilmiştir. Babası Şehzade Selim’in, Şehzade Bayezid ile giriştiği savaşta babasının idare merkezi olan Konya şehrinin korumakla vazifelendirilmiştir. Şehzade Murad, akabinde payitahta, dedesi Kanuni Sultan Süleyman’ın yanına gitmiş ve 1562 senesinde Manisa Sancakbeyliğine tayin edilmiştir. Şehzade Murad, dedesinin 1566 yılında vefatı üzerine babasının tahta geçmesiyle birlikte Manisa Sancakbeyliği görevini devam ettirerek devlet idaresindeki tecrübesini geliştirmiştir.
14 Aralık 1574’te babası Sultan II. Selim’in vefatı üzerine Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa tarafından tahta davet edilmiş ve 22 Aralık 1574 tarihinde 28 yaşında Osmanlı Devleti’nin yeni padişahı olmuştur.
Sultan III. Murad tahta geçtikten sonra, dedesi Kanuni döneminde Sadrazamlığa tayin edilen ve babası döneminde devletin yönetim ve idaresini önemli ölçüde bi’l-fiil idare eden Sokullu Mehmed Paşa’yı Sadrazamı olarak görevinde bırakmıştır.
Sokullu’nun idaresi ile Osmanlı Devleti, Kanuni dönemindeki gücünü devam ettirirken yeni fetihlerin gerçekleşmesi de Sultan III. Murad zamanında vuku bulacaktır. Nitekim Sultan III. Murad dönemi, Kanuni Süleyman döneminde yetiştirilen çok kaliteli devlet adamı ve seraskerlerin bulunduğu bir devir olmuştur. Bu bağlamda ilk gündeme gelen Şark Seferi olmuştur.
Osmanlı Devleti, İran’daki Safevî Devleti’nin Osmanlı sınırlarına olan tacizleri ve acem ajanlarının Osmanlı topraklarında bölücü faaliyetler yapması neticesinde İran’da vuku bulan taht karışıklıklarını da dikkatle tahlil ederek uygun bir zamanlama ile Şark Seferi’ne karar vermiştir. O dönem için Osmanlı Divan-ı Hümayunu’nda bulunan başta Lala Mustafa Paşa ve Koca Sinan Paşa olmak üzere bazı Vezirler, bu seferin başlaması yönünde padişahı teşvik etmişlerdir. Sokullu Mehmet Paşa ise, Şark Seferi’ne “İran coğrafyası zordur, kalıcı olarak fethedilemez, atanız Süleyman Han nice zahmetler çekmiştir. Barış yapılıncaya kadar nice kahırlar yutmuştur. İran fethedilse bile ahalisi ekseri Şii olduğu için bize itaat etmez, üstelik seferin çok masraflı olacağı aşikârdır. Vergilerden halk perişan olacak ve giderler de artacaktır” gibi mütalaaları öne sürerek Safevîler üzerine sefer açılmasına karşı çıkmıştır.
(Sultan III. Murad 1574-1595)
Bununla birlikte Şark Seferi’ne karar verilmiş ve 1578 yılında Lala Mustafa Şark Serdarı tayin edilmiştir. Lala Mustafa Paşa kumandasındaki Osmanlı Ordusu, Ardahan topraklarından itibaren fetihlere başlamıştır. Osmanlı Ordusu’na mukavemet etmek üzere harekete geçen Safevî Valisi Tokmak Han’a, Serdar Mustafa Paşa tarafından tehdit dolu bir mektup yazılarak Amasya ahdinden beri korunan sulhun Safevîler tarafından bozulduğunu, buna binaen de Şirvan ve Azerbaycan’ın fethine niyet edildiğini bildirmiştir.
Bu bağlamda bugünkü Gürcistan topraklarına giren Osmanlı Ordusu, karşısına çıkan Safevî Ordusu ile karşılamıştır. 9 Ağustos 1578’de vuku bulan “Çıldır Savaşı”, Serdar Mustafa Paşa’nın yerinde aldığı tedbirler, zamanında gönderdiği yardımlar ve de özellikle Özdemiroğlu Osman Paşa olmak üzere diğer beylerbeylerinin kahramanlığı ile zaferle sonuçlanmıştır.
Akabinde Serdar Mustafa Paşa idaresindeki ordu, Gürcistan’ın tahtgâhı konumundaki Tiflis şehri üzerine yürüyüşe geçmiş ve 24 Ağustos’ta Tiflis’i fethetmiştir. Sultan III. Murad’ın emri doğrultusunda harekâtına devam eden Lala Mustafa Paşa, bugünkü Azerbaycan’ın kuzeybatı istikametinden ilerleyerek Şirvan bölgesini fethetmiştir. Bu bölgede Osmanlı Ordusu’nun karşısına çıkan Safevî Ordusu ile meydana gelen ikinci büyük karşılaşma, “Koyungeçidi Savaşı” olmuştur.
9 Eylül 1578’de cereyan eden savaş Osmanlı zaferi ile sonuçlanmıştır. Lala Mustafa Paşa, Sultan III. Murad’a gönderdiği “Zafername’de”, Çıldır yenilgisinin intikamını almak maksadı ile üzerlerine gelen Safevî kuvvetlerinin nasıl bozulduğunu, bozguna uğrayarak kaçan Kızılbaş kılıç artıklarının bir kısmının Nahçıvan’a, bir kısmının da Kazvin taraflarına dağıldığını ifade ederek cihan padişahının himmetiyle yeni ve büyük bir zafer daha kazandıklarını belirtmiştir.
Bu zaferden sonra Şamahı, Bakü ve Dağıstan’a kadar olan Azerbaycan topraklarının önemli bir bölümü Osmanlı idaresine alınmıştır. Bölgenin Sünni ahalisi, yıllardır Şii Safevî Devleti’nin zulmünden kurtuldukları için Serdar Mustafa Paşa’ya şükranlarını iletmişlerdir. Hatta öyle ki Azerbaycan’ın Ağdaş şehrindeki halk Osmanlı askerlerini sevinçle karşılayarak orduya ellerinden geldiğince erzak getirmiş ve yardımcı olmuşlardır.
Tarihçi Selânikî, Azerbaycan halkının Serdar Mustafa Paşa’ya çeşitli hediyeler sunduğunu, Sultan III. Murad’a ve Osmanlı askerlerine dualarda ve şükürlerde bulunduğunu belirtmiştir. Tarihçi Harîmî ise bu şehirde 40-50 yıldan beri Cuma Namazı kılınmadığını, 18 Eylül 1578’deki Cuma Namazı nedeniyle tüm Sünnilerin camiye geldiğini belirtmiştir.
Lala Mustafa Paşa’nın serdarlığından sonra özellikle Özdemir Osman Paşa’nın Dağıstan, Azerbaycan’ın güney bölgeleri ve Tebriz’i fethettiğini, sonrasında bölgeye serdar tayin edilen Ferhat Paşa’nın da Nahçıvan, Karabağ ve Erdebil bölgelerini alarak İran Safevî Devleti’ni antlaşmaya zorladığını görmekteyiz. Bu dönemde Hemedan, Luristan gibi İran’ın güney eyaletleri de fethedilmiştir. Nitekim Osmanlı ve Safevî Devleti arasında 1590 yılında imzalanan Ferhat Paşa Antlaşmasıyla, İran tüm Osmanlı fetihlerini tanımıştır.
Osmanlı Devleti’nin Şark’taki bu fetihlerine müteakip Polonya ve Fas’ın himayesini de kendi uhdesine alarak siyasi sınırlarını kuzey ve güneybatı istikametinde genişlettiğini görmekteyiz.
Özellikle Kuzey Afrika bölgesinde Portekiz Ordusu’nun Osmanlı Ordusu üzerine saldırması sonucu 1578 yılı Ağustos ayında Fas sınırlarında büyük bir savaş bulmuştur. Bizatihi Portekiz Kralı’nın katıldığı “Vadiü’s-Seyl Savaşı’nda” Osmanlı Ordusu, 70.000 kişilik Portekiz Ordusu’nu büyük ölçüde imha etmiş ve Portekiz Kralı savaş meydanında ölmüştür. İspanya ile birlikte deniz aşırı sömürgeleri olan Portekiz Ordusu’nun ağır bir yenilgiye uğratılması sonucu, Portekiz Devleti tarihten silinmiştir. Nitekim bu durumu fırsat bilen İspanya, Portekiz’i 1640 yılına kadar 62 yıl işgali altında tutmuştur.
Sultan III. Murad döneminde 1579 yılında Sokullu Mehmet Paşa’nın şehit edilmesiyle birçok Sadrazam değişikliği vuku bulmuştur. Nitekim Koca Sinan Paşa’nın Sadareti döneminde Batı’da Avusturya ile 1566 yılından beri var olan barış bozulmuş ve 1593 yılında 1606 yılına kadar sürecek ve aslında Osmanlı Devleti’nin gücünü hayli yıpratacak 13 yıllık bir savaş dönemi başlamıştır. Sultan III. Murad’ın onayı ile Osmanlı sınırlarına tacizlerde bulunan Avusturya üzerine açılan bu savaşın başlarında, Osmanlı Ordusu başarısızlıklar yaşasa da, kısa sürede toparlanmış, Avusturyalıların ele geçirdiği birçok bölgenin dışında yeni topraklarda fethetmiştir. Sultan III. Murad’ın saltanatının son döneminde başlayan bu savaş, asıl olarak oğlu III. Mehmed döneminde etkisini göstermiştir.
Sultan III. Murad dönemindeki bir diğer politik gelişme de, İngiltere ile ikili ilişkilerin başladığı bir dönem olmasıdır. 1580’lerde İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth, Sultan III. Murad’a mektup yazarak dönemin denizaşırı gücü olan İspanya’ya karşı askeri destek istemiştir. Sultan III. Murad ise yazdığı cevabında; gerekli yardımın İngiltere’ye yapılacağını belirtmiştir. Nitekim bilhassa Akdeniz’de Osmanlı Devleti ve Donanması’nın en büyük rakibi olan İspanya’ya karşı dönemin konjonktürel siyaseti ve devletin menfaatleri gereği henüz çok güçlü bir ülke olmayan İngiltere’ye destek verilmiştir.
1588 yılında İngiliz Donanması’nın İspanyolları, Osmanlı yardımı ile mağlup etmesi, İspanyolların düşüşüne, İngilizlerin ise yükselişine sebebiyet vermiştir. Bu dönemde İngiltere’ye kapitülasyonlarda verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin en güçlü olduğu dönemde İngiltere’ye yaptığı askeri ve ekonomik yardım ve kolaylıklar, sonraki yüzyıllarda sıkıntıya dönüşecektir. İspanya’ya karşı bir hamle olarak yapılan İngiltere’ye destek siyaseti, aynı zamanda Avrupa üzerinde de kendini hissettirmiştir. Bilhassa Osmanlı siyasetinin, o dönem için Papalığın kurabileceği Haçlı ittifakına engel olma ekseninde hareket ettiği düşünüldüğünde Protestan olan İngiltere’nin desteklenmesi bu bağlamda da dönemin siyasetine göre etkili bir diplomatik hamle olarak görülebilir.
Sultan III. Murad dönemi Osmanlı sınırlarının büyük devlet adamları ve komutanların varlığı ile daha da genişlediği bir dönemdir. Nitekim II. Selim döneminde 15.162.51 km2 olan Osmanlı sınırları, Sultan III. Murad’ın saltanatının sonunda 19.902.000 km2’ye ulaşmıştır.
Sultan III. Murad döneminde fetihlerin olması kadar iç siyasette de gelişmeler olmuştur. Bu dönemde artan savaşlar ve dünya ticaret eksenin yavaş yavaş değişmeye başlaması nedeniyle Osmanlı ekonomisinde bazı bozulmaların başladığı görülmektedir. Bu manada Yeniçerilerin isyan derecesine varmasa da birtakım huzursuzluklar çıkardığı takip edilmektedir. Yine birçok tarihçiye göre, Yeniçeri Ocağındaki bozulmalar, Sultan III. Murad döneminde başlamıştır.
Sultan III. Murad döneminde İstanbul’da büyük bir Rasathane ve astronomi araştırma merkezi açılmışsa da, bir müddet sonra burası işlevsiz hale gelmiş ve yıkılmıştır. Bu devirde imar faaliyetleri de son derece hızlı bir şekilde devam etmiştir. Sultan III. Murad tarafından, şehzadeliği döneminde yöneticilik yaptığı Manisa şehrinde; Medrese, İmaret, Çeşme ve Cami’den oluşan Muradiye Külliyesinin inşa ettirilmiştir. Yine bu dönemde Medine şehrinde de büyük bir imaret kurulmuştur.
Merhametli bir padişah olan III. Murad’ın Osmanlı Devleti’nin hayvan haklarını da çok iyi gözettiğini gösteren ve Osmanlı Arşivi’nde kaydı yer alan önemli bir emri de bulunmaktadır. Padişah 1587 tarihli ilgili emrinde; yük hayvanlarına fazla yük yüklenmemesi, nallarına ve semerlerine gerekli özenin gösterilmesi ve hayvanların belli günler dinlendirilmesini emretmiştir.
Sultan III. Murad’ın baş Hasekisi Safiye Sultan olmuştur. Bununla birlikte tahta çıktıktan sonra birçok evladı dünyaya gelmiştir ki, Osmanlı hanedanı içerisinde en çok çocuk sahibi olan padişahtır. Sultan III. Murad’ın 20 erkek, 4’te kız çocuğunun olduğu görülmektedir.
Sultan III. Murad, sanat, musiki ve edebiyata düşkün bir padişah olup “Murâdî” mahlası ile Divan şiirleri yazmıştır. Sabah namazına geç kalması üzerine yazdığı meşhur “uyan uykusu çok gözlerim gafletten uyan” mısralarının yer aldığı şiir kendisine aittir. Özellikle bu şiirde yer alan
“bu dünya fanidir sakın aldanma
mağrur olup tac-u tahta dayanma
yedi iklim benim deyu güvenme
uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan” dizeleri çok anlamlı olup padişahın; “ 7 iklimin sahibiyim diye kendine güvenme kalk ve sabah namazını kıl diye” kendi nefsine sitem ettiği görülmektedir.
Sultan III. Murad, 20 yıl 24 gün padişahlığı, 16 Ocak 1595’te 49 yaşında vefat etmesiyle sonuçlanmıştır. Naaşı, babası Sultan II. Selim’in de kabrinin yer aldığı Ayasofya Camisi’nin haziresine defnedilmiştir.
Not: (Osmanlı Ordusu’nun Gürcistan ve Azerbaycan fethini detaylı okumak için arşiv belgelerine göre kaleme almış olduğumuz “Kıbrıs, Azerbaycan ve Gürcistan Fatihi Lala Mustafa Paşa” isimli kitabımızı okumanızı naçizane temenni ederim)