Emin Ongan Üsküdar Musıki Cemiyeti 100. Yıl Gecesi'ne davet edildiğimde, zihnime üşüşen bu detaylı anıya gülümserken buldum kendimi:
İstanbul’un tepelerinde, ılık bir yaz akşamında, dik bir yokuştan yukarı doğru, çocuksu bir sevinç ile sekerek yürüyordum. Arnavut kaldırımı taşlar ile döşenmiş bu yol ile ağır bir demir kapının önüne geldiğimde, tereddüt etmeden içeri girdim. Biraz heyecan, biraz da ürkek, loş ışıklar altında koridorda ilerlerken güler yüzlü, orta yaşlı bir adam ile karşılandım. Lise yıllarından tanıdığım Tarkan’ın müzik hikayesi ile bildiğim bu kurumun, doğduğum yer olan Üsküdar’da olması, evimde olmakla aynı duyguyu veriyordu. Müzik çalışılan bir odada karşılıklı sohbet, piyano eşliğindeki seslenişler ile o anda sınavda olduğumdan habersiz, Üsküdar Musıki Cemiyeti’ne kabul edilmiştim. Ne başardığımın farkında olmadan, sevinç ile evimin yolunu tutmuştum.
İçimden gelen sesi dinleyerek adım attığım herşey, hayatıma bir “çentik” olarak yerleşti ve ne olacağını bilemediğim bu noktalar birgün gelip de birleştiğinde, etkisi büyük mucizelere dönüştü. Beni geçmişe götüren bu gece de öyle bir şeydi.
Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşen bir konser değil, “Türk Musıkisi’nin Hayat Hikayesiydi”:
Evlerde meşk olarak başladığı yıllardan sonraki, 100. yılda yapılan bir kutlamanın, konser niteliğinde bir değerlendirmesini yapmak doğru olamaz. Saund yakınlaşmasının dikkatimi çektiği müzik kalitesini irdelemekten ziyade, gözlemim, müziğin birleştiriciliği üzerinde takılı kaldı. Halka açık, ücretsiz olarak düzenlenen bir davetin, kokteyl ile başlaması, cesaretli bir ilk adımdı. Salonun kapasitesinin üzerinde dolu olması ile düzenlenen akış sendelemeye başladı. Elindeki davetiyesine rağmen yerine oturulduğu için ayakta kalan, değerli büyüklerimin çaresizliğini görmek inanın çok üzücüydü. “Protokol” sisteminin ciddi olarak ele alınmasının elzem olduğunu düşünüyorum. Musıki eğitimi verilen yerlerde, edep, adap dersi olarak ele alınabilir.
Salondaki kalabalığı incelerken, yan yana oturan herkesin aslında birbirini tanıdığını fark ettiğimde içim titredi. Biraz sonra ruhumuza akacak olan musıkimizin bir araya getirdiği birlik ve beraberlik gücüne hayran oldum. Hemen yanı başımda oturan hocalarım, arkamda sıralanan arkadaşlarım, konserlerine katıldığım tanıdıklarım, bakanlar, milletvekilleri, şefler, sanatçılar, sazendeler, solistler, koristler, gençler, çocuklar, eşler, görevliler. Cemiyetin hizmeti, musıki eğitimi gibi görünse de asıl görevi, toplumun birliği ve beraberliği!
Emin Ongan Üsküdar Musıki Cemiyeti’nin yetiştirtiği yedi koro ile dinleyicilerin birlikte okuduğu eserler, yıllara yayılan emeğin bugüne yansımasıydı. Müziğin birleştiriciliğinin en güzel örneğiydi. Anılarım bugünümde birleşti!
Çocukluğumda komşu olduğum Ahmet Özhan, hocasından geçtiği eserlerin her birine dair anılarını anlatırken, bizlere geçmiş yıllara yolculuk yaptırdı. Bir hocanın öğrencisinde bıraktıklarından çok, insan ilişkilerinin dönüşüm yolculuğuna, “Medeniyetimizin Müziği” ile birlikte tanıklık ettik.
Türk Müziği güzel şey azizim!