Herhalde bu yazı, yazmakta en çok zorlandığım ve muhtemelen en kısa yazım olacak.
Dizilerdeki karakterlerin toplum üstündeki rolü inkâr edilemez.
Devlet aklını mefhum-u muhâlifi yâni zıttı ile daha iyi anlatabiliriz. Buna "partizan akıl" diyebiliriz.
Bundan önceki dönemlerde askerî bürokrasi başta ve en ön plânda olmak üzere üniversite, medya, kültür sanat çevreleri, halkın irâdesiyle teşekkül eden Meclis ve bu irâdenin – dolaylı da olsa – bir yansıması olarak kurulan hükûmetler, etkileri altında tutuyordu.
Avrupa enerji krizi ile, ABD'de soğuk hava şartlarıyla, Fransa beslediği PKK'nın gerçek yüzüyle cebelleşirken, İngiltere viskisini alıp şömine başına geçen aristokrat gibi işine bakıyor.
Bu arkadaşımın adı Rabia Tuba Arslan. ABD- Kaliforniya'da yaşayan Rabia Hanım'dan izin alıp paylaştığım bu yazıları, Türkiye'nin yurt dışından ve birçok kişinin benzin istasyonunda çalışmaya bile râzı olarak gitmek istediği Amerika'dan nasıl göründüğüne bir örnek olarak okumanızı rica ediyorum.
Her ne kadar "Ben Marxist değilim" diyerek ideolojiye ve kendi düşüncelerinin bir ideolojiye dönüştürülmesine karşı olsa da bu ideolojiye adı verilen Karl Marx'ın düşüncelerini en yalın hâlde anlatmaya kalksak, emek sömürüsünün önünü açan kapitalist sermâyeye karşı olduğunu, sermâye oluşumuna imkân veren kurumlara cephe aldığı, bu kurumlar içinde, özel mülkiyetin kökeni olarak gördüğü âilenin bile olduğunu söylenebilir.
ABD'deki "Rum lobisi"nin de desteğiyle sinema ve medya silâhını(!) kullanarak iftiralara ve târihî gerçekleri çarptırmaya da devam ediyor. Bunun bir örneği 8 Aralık 2021'de ABD'de gösterime giren "Sevgili İzmir" (Smyrna) adlı film.