​SOSYAL KEMOTERAPİ-2

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Bir önceki yazımızı bitirirken, kemoterapik tedâvinin alternatiflerinin neler olacağı sorusunun cevâbı olarak, bâzı okurlarım, bu alternatiflerden birinin referandumda "Evet" demek olduğunu düşündüklerini benimle paylaştılar.

Bir önceki yazımızı bitirirken, kemoterapik tedâvinin alternatiflerinin neler olacağı sorusunun cevâbı olarak, bâzı okurlarım, bu alternatiflerden birinin referandumda “Evet” demek olduğunu düşündüklerini benimle paylaştılar. Fikrî paylaşımları için öncelikle teşekkür ediyorum. Ancak en iyi tedâvinin koruyucu hekimlik olduğunu hatırlatıp onlarla hemfikir olmadığımı belirtmek isterim.

16 Nisan akşamı “Evet” sonucunun çıkması, sosyal kemoterapinin bir alternatifi değildir. “Evet” sonucu, toplumsal bünyemizin sosyal kemoterapiye verdiği olumlu cevaptır. Bir başka deyişle, toplum “tedâviye cevap veriyor” demektir. Bu da, devlet ve millet olarak başta FETÖ olmak üzere, terörist gruplarının oluşturduğu şer cephesine karşı verilen mücâdelede mesâfe alındığının bir işâretidir. Bunun istikrâra kavuşması gerekir. Evet sonucu bu istikrâr için önemlidir. 

Ancak 16 Nisan akşamı “Evet” sonucunun çıkması, 17 Nisan’da sosyal kemoterapinin biteceği anlamına gelmez. Bu sonuç, sosyal kemoterapinin alternatiflerinin neler olduğu önündeki perdenin biraz daha açılmasını da berâberinde getirecektir. Zîra hâkimiyetin gerçek sâhibi olan millet, toplum ağır hasta olup kemoterapiye mâruz kalmadan önce neler yapılması gerektiğini ve milleti oluşturan bireyler de sorumluluklarının neler olduğunu görecektir.  Hâkimiyet ile millet arasına konulan vekâlet blokları, mümkün olan en alt seviyeye ve sayıya inecektir. Millet, elini altına koyduğu taşın ne olduğunu daha iyi görebilecektir.

Bu ahvâl ve şerâit, bâzılarının gözünü korkutabilir. Mehdi bekleme sevdâsında olup, sorumluluk altına girmek istemeyenler elbette olacaktır. “Birisi gelsin kurtarsın” ya da “Daha önceden kurtaran geri gelsin” deyip çâreyi kendi dışında aramak işin kolayıdır. 

Peki ya alternatifler?

Öncelikle, kemoterapinin alternatifi, kemoterapi öncesi ve ona gerek kalmaması için söz konusudur. Dolayısıyla bu alternatif, gelecekte başka bir sosyal kemoterapiye gerek kalmaması içindir. 

Tıbbî kemoterapinin en etkili alternatifi, kanserli hücrelerin bünyede tutunması engellemek olduğu için, sosyal kemoterapinin genel anlamda alternatifi, kanserli yapılanmalara karşı toplumsal bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve bunu muhafaza etmektir. Bunun birinci şartı, çârenin mehdi benzeri kurtarıcılarda değil, sorumlu birey olmakta olduğunu bilmektir. “Kişi kendinin doktorudur” tâbiri uyarınca, toplumun doktoru da, onu oluşturan birey ve başta âile olmak üzere kurumlardır. Toplumun kendi doktoru olmasının sosyal bilimler terminolojisindeki karşılığı “sivil toplum”dur. Bunun uygulamaya geçmiş hâline “sivil toplum irfânı” diyebiliriz.

Sivil toplum irfânının toplum tarafından kültürel bir unsur olarak kabûl edilmesinin öncelikli şartı, devletçi anlayışın oluşturduğu engellerin, sâdece suistimâlleri asgarî seviyeye indirmek için gerekli hukûkî düzenlemeler seviyesine indirilmesidir. Yâni devlet, engelleyici değil denetleyici bir rol oynamalıdır. Ancak bu şekilde toplumu oluşturan bireyler, sorumlulukların öncelikle kendilerinde olduklarını idrak edebilirler. Bu idrâkin tahkim edeceği sivil toplum yapısındaki milyonlara irfân sâhibi birey, kanserli yapılanmaları ilk oluşum anında tespit edecektir.

Bu yazı ile zihinlerde oluşan “iyi de nasıl?” sorularına verilebilecek birkaç cevâbı da gelecek yazıya bırakalım.