REZİL RAYİÇ

Refik ERDURAN 23 May 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Kara mizahın buz gibi bir türü vardır. Frenkler darağacı mizahı derler.

Kara mizahın buz gibi bir türü vardır. Frenkler darağacı mizahı derler.

Hani, Temel’i asıyorlarmış da, “Bu bana ders olsun” demiş. O biçim.

Ölüm gibi şakaya gelmeyecek bir konu da paradır. Onu bulan tadını çıkarır, bulamayan burun kıvırmaya çalışır.

Bir başka Frank sözü:

“Tanrının para için ne düşündüğünü merak ederseniz kimlere verdiğine bakın.”

En kan dondurucu karışım, ölümle para konuları bir araya gelince oluşuyor. Birkaç yıl önce İngiltere’nin Tudor hanedanı üstüne bir dizi yayımlandı televizyonda. İzlediyseniz görmüşsünüzdür: Kral Sekizinci Henry gözden çıkardığı karısı Anne Boleyn’in kafasını kestirmeye karar veriyor. İdam öncesinde işlemeli bir kese içinde para gönderiyor zindandaki eşine. Cellat ücreti diye. Ertesi gün kadıncağız Fransa’dan getirtilmiş uzman celladın beklediği platforma çıkıp keseyi ona toka ediyor. Herifçioğlu ücretini keyifle cebine attıktan sonra uçuruyor kraliçenin kellesini.

Ben merak etmiştim:

Kesede kaç para vardı acaba? Kafa kesme mesaisinin bedeli neydi? Kazançtan vergi kesintisi yapılmış mıydı? O olayı beş yüzyıl önce yaşanmış bir ilkellik diye tarihin sepetine atıp unutabiliriz. Ama para odaklı yaşam felsefesi zamanla daha da koyulaşıp Batı’nın temel yaklaşımı oldu. Fiyat yaftaları yerleştirildi bütün değerlerin üstüne. Batı “uygarlığının” en keskin gözlemcilerinden Oscar Wilde “Her şeyin fiyatını bilip hiçbir şeyin değerini bilmeyen” insanlardan yakındı. Ve gündeme ciddi bir sorun oturdu: “İnsan canının fiyatı nedir?” Ömür dilimlerinin kiralanması demek olan işçi çalıştırılmasının bedeli, maliyet hesaplarında kilit durumuna geldi. Ne kadar düşürülürse o kadar büyük rekabet kozu elde ediliyordu.

Bu bakış açısı Amerika’da doruğa çıktı. Uygulamada da en acımasız formül orada bulundu: Afrikalılar zincirlenip getirildi,köle yapıldı,mal gibi alınıp satılarak kullanıldı. Bugün Batı ülkelerinin hepsinde kaldırılan idam cezası Amerika’da yürürlükte. Orada yüksek seyreden suç oranının daha da tırmanmaması için vazgeçilmez olduğu iddia ediliyor. O tez istatistikler ve bilimsel araştırmalarla çoktan çürütüldü ama halk %65’lik çoğunlukla idam taraftarlığını sürdürdüğü için ölüm cezası kaldırılamıyor.

Yine istatistikler infazların yalnız yoksullar söz konusu olduğunda gerçekleştiğini, bir zenginin idamının hemen hemen hiç görülmediğini kanıtlamakta. Bu durum Avrupa’da kınanmakta ama Amerikalıların hiç tındığı yoktu. Derken kriz çıkıp da her konuda nasıl tasarruf sağlanabileceği düşünülmeye başlanınca “idam maliyeti” de araştırıldı. Bir rapora göre ölüm cezası uygulamaları -mahkeme masrafları, avukat ücretleri, fiziksel işlem giderleri hesaba katılınca- yılda 25 ile 100 milyon dolar arasında değişen bir paraya patlıyormuş Amerika’ya. Bu miktar fazla bulunmuş ve tepkiyle karşılanmış.  Ölüm cezasının yararsız ve barbarca olduğu tezleri Amerika’da etkisiz kalmıştı ama şimdi maliyet hesapları sayesinde o ülkenin idam hovardalığından vazgeçmesi umudu belirdi. Irak işgalinin Amerikan seçmen çoğunluğunun gözünden düşmesinde de oradaki savaş harcamalarının yüksekliği büyük rol oynadı. Çünkü tek bir Iraklı öldürmenin yüz binlerce dolara mal olduğu hesaplandı. Oysa anavatanda mafya tetikçileri o paranın çok daha azına can alıyorlardı. Yabancıların ayıplarını düşünür,  Amerikalıların idam konusundaki tutumlarını kafamda kınarken birden bir şey hatırlayıp fren yaptım: Bizde de asılanların ailelerinden “idam masrafı” istendiği olmamış mıydı?