​KÜLTÜREL İKTİDAR-1

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Çok bilinen bir söz vardır:

Çok bilinen bir söz vardır:

“Bir sene içinde mahsul almak istiyorsanız, buğday ekin. On sene içinde mahsul almak istiyorsanız, ağaç ekin. Kırk sene içinde mahsul almak istiyorsanız, insan yetiştirin.”

Bu güzel sözü kullanmanın en kolay yola, dikkat çekici bir görselin yanına yazıp sosyal medyada paylaşmaktır. “Klavye şövalyeliği” denen bu davranış, son zamanlarda ayyuka çıkmış olsa da, değişik şekillerde insanın fıtratında vardır. 

İnsanoğlu duyduğu en küçük bir bilgiyi, duymayan kişilerle paylaşıp kendince bir “ucuz bilgelik” kazanma sevdâsındadır. Çabuk öğrenilen, çabuk paylaşılır ve sosyal medyada somutlaşan hızıyla çabucak unutulur gider.

İnsanoğlu olarak kolay olana meyilliyiz. Hemen olsun, zahmetsiz olsun, kusursuz olsun, hep olsun isteriz. Hatta nefsimizi doyuramayız; aynı anda birden fazla olsun isteriz. Sonra, ne olanın kıymetini biliriz, ne de olandan ders çıkartabiliriz. Biraz önce olanı anlamadan, biraz önce olandan keyif almadan bir sonrakine heves ederiz.

Bu çabuk elde etme ve doyumsuzluk, belki bebek sayılabilecek yaştaki çocuklar için mazur görülebilir. Çocuk yaşadığı çevrenin telkin ve uyarısıyla kendini dizginler ve yaşayacağı uzun yıllarda gerçek mutluluğu tecrübe etmek için sabırlı olması gerektiğini, başarısızlığa hazırlıklı olması gerektiğini, çok çalışması gerektiğini, güzel şeylerin oluşmasının zamana bağlı olduğunu yaşaya yaşaya anlar.

Siyasal İktidar Ergenliktir

Yukarıda bahsettiğim noktalar bağlamında, Türkiye’deki siyasal yapıyı sosyal ve kültürel açıdan ele alalım.

Benim 28 Şubat ile başlattığım ve ülkemiz için artık geri dönülmesi mümkün olmayan süreçte bugün gelinen noktayı “Kaos Teorisi” ile açıklamak mümkündür. Pozitif bilimler içerisinde fizik ve astronominin kullandığı bu teori, düzensizliğin içinde bir düzen, daha doğrusu düzen eğilimi olduğunu söyler. Ne düzen, ne de kaos sürekli değildir; birbiriyle iç içedir ve birbirini tâkip eder. Bu teori açısından bakıldığında, sosyal yapılar her an düzene doğru giden bir karmaşa içindedir. Sosyal hayâta hareketlilik veren de budur. 

Sosyal bilimlerde hiçbir olay, suyun 100 derecede kaynaması ya da Yerçekimi Kanunu gibi aynı sebep-sonuç ilişkisinde gelişmez; sürekli değişir ve etkileşim içindedir. Yâni sosyal yapılar her an doğar, her an ergen olur ve her an ölüp yeniden dirilirler.

Elbette bu süreç, bizim daha sonra gözlemleyebileceğimiz bir içsellik içinde yaşanır. Bu süreç içinde yaşanan değişikliklerin anlık tanımlamasının, tam olmasa da, kısmen yapılabileceği alan siyâsal yapılardır.

Örneğin bir partinin kuruluşundan (başarabilirse) iktidar oluncaya kadar geçen süreç, bir kaos-düzen yapısı içinde geçer. İktidar olan parti, ergenliğe ulaşmış çocuk gibidir. Reşit olmuştur; her konuda ehliyeti vardır. Ama mâhir olup olmadığını zaman gösterecektir.

On sekiz yaşına girdiği gün bağımsızlığını ilan edeceğini hayâl eden çocuk, her şeyin eskisi gibi olmayacağını zanneder. Ama o gün geldiğinde güneş her günkü gibi doğmuştur. Hayat, bir tarlanın yanından akan nehir gibi akıp gitmektedir.

Siyasal iktidârı elde etmek, sosyal yapıdaki etkin ve yetkin olmayla kıyaslandığında, kısa sürede elde edilen bir başarıdır. Birkaç sene önce kurulup iktidar olan bir siyâsî partinin, sosyal ve kültürel anlamda iktidârı için onlarca sene geçmesi gerekir. Zira seçim kazanıp iktidara gelmek (daha doğru tâbirle hükûmet olmak) buğday ekmekse, sosyal ve kültürel iktidârı elde etmek, insan yetiştirmektir.

Bir yol kenarında, bir dağ başında tek bir ağaç, Allah’ın bir lütfu olarak yetişmiş olabilir. Bu ağaç, çevresinde çok değişikliklere sebep olabilir. Daha önce var olmayan kuşlar, dallarında yuva yapabilir. Daha önce orada durmayan insanlar gölgesinde dinlenebilir. Kökleri toprağı daha da canlandırır. Ancak o tek ağacın sebep olduğu değişikliklerin sürdürülebilmesi, mesela o bölgenin ağaçlarla kaplı yemyeşil bir saha hâline gelebilmesi için bu ağacın gölgesinde oturanların insânî gayreti ve sabrı gerekir. Şikâyet etmeden, azim ve kararlılıkla, ihtiyaç duyulan eksikleri öngörerek ve yapılan olumsuz eleştirileri sâdece yanlışları görme fırsatı olarak algılayarak çalışmakla mümkündür. Aksi takdirde o tek ağacın varlığından rahatsız olanlar, diğer ağaçlarında yetişmesini engellemek için her türlü “baltalığı” yapmaktan ve kaosu felâkete çevirmekten geri durmayacaktır.