​KÜLTÜR İKLİMİ (KÜLTÜREL İKTİDAR-2)

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Kültürel iktidar konulu seri yazılarımızın ikincisine, Türk kültürünün son büyük şâiri Yahya Kemâl Beyatlı'nın Türkçe'mize kazandırdığı bir ifâde ile başlayalım: Kültür İklimi.

Kültürel iktidar konulu seri yazılarımızın ikincisine, Türk kültürünün son büyük şâiri Yahya Kemâl Beyatlı’nın Türkçe’mize kazandırdığı bir ifâde ile başlayalım: Kültür İklimi.

Yahya Kemâl’in bu ifâdesi, âdeta “kültür” kavramının nasıl anlaşılması ve nasıl ele alınması gerektiği konusunda bir şifre gibidir. Kültüre ve kültür ile doğrudan ve dolaylı ilgili kavramlara farklı açılardan bakabilmemizin kapılarını açacak olan bu şifreyi oluşturan “kültür” ve “iklim” kavramları, kültürel iktidârın nasıl oluşturulacağı, nasıl kazanılacağı ve nasıl sürdürülebileceği konusuna da açıklık getirmektedir.  

Latince “cultura” kelimesinden gelen ve Türkçe’deki eş anlamlısı “ekin” olan kültür kelimesi, etimolojik anlamı itibârıyla insan müdahalesiyle, insanın kendisi de dâhil olmak üzere, tabiattaki canlı potansiyelinin artırılması demektir. Yâni bir kültürün oluşması için, insanın çabası gerekir. Ayrıca bu çabanın yanında, o kültür için uygun olan şartların, yâni iklimin var olması ve/veya oluşturulması gerekir. Bir canlının hayâtiyetini devam ettirmesi için besin zincirinin var olması; o canlı başka canlı türleriyle beslenirken, o canlıyla da başka canlı türlerinin beslenmesi gibi, birbirine destek veren canlılar ve bu canlılar için uygun ortama ihtiyaç vardır. Yanlış iklim şartlarında gösterilen çaba, sonuçsuz kalacağı gibi, doğru iklimde de sonuç alınması için doğru unsurlar üzerinde çaba gösterilmesi gerekir.

Bu benzetmeyi daha ileri götürmeden devam edelim. Bu bağlamda kültürel iktidar, bir kültüre sâhip insanların, birbirlerinin varlığını korumak için, birbirlerine destek vermesi ve yaşadıkları şartları korumaları ve geliştirmeleriyle mümkündür.

Bir önceki yazıdaki ifâdeyi hatırlayıp siyâsî iktidârın ergenlik olduğundan yola çıkarak diyebiliriz ki, kültürel iktidar, o kültüre sâhip toplum yapısının olgunluk dönemidir. Bu, daha oturaklı, daha kendini bilen, daha ileri görüşlü, kendi ayakları üzerinde duran ve tek tipçi olmayan bir toplum yapısıdır. 

Bir toplumun kültürel iktidarı ürettiği mûsıkî, mimârî ve edebî eserler, yaptığı icâtlar ve zamânın ihtiyaçlarına cevap veren hayat görüşü ile ortaya çıkar. Bu kültür iktidârı, sürekli ışıldayan bir atom çekirdeği gibi, organik bir yapıya ulaşır. Ama atâletin çukuruna yuvarlanmaması için çaba gereklidir.

Bu toplumun üyeleri, kendi kültürlerine yâni yaşam tarzlarıyla ilgili şüphe duymazlar. Günümüz Türkiye’sinde, bâzılarının duyduğu endişe gibi, siyâsî iktidârın değişmesiyle rüzgâr tersine döner diye kendi kültürünü tehdit olarak görenlerle dirsek temâsına devam etme hesapları yapmazlar; onlara şirin gözükme çabasına girmezler. Varlıklarına olan güvenlerini, ekonomik imkânlarına endekslemezler. Tam aksine, kendi varlıklarının diğer kültürlerin varlığı için gerekli ve kaçınılmaz olduğu bilinci ile hareket ederler. Diğer kültürlerin varlığını kendi varlıkları için de gerekli görürler. Ancak bunu yaparken kendi kültür iklimlerinin ontolojik yapısını muhafaza ve gerekirse müdafaa ederler.

Kişiliği Kimliğinden Güçlü Bireyler

Kültürel iktidarını, yâni kendi varlık emniyetini tesis etmenin yolu, birey plânında Allah’ın verdiği biriciklik vasfını koruyarak, bu biricikliğin verdiği enerji ile egoist olmayan, tek tipçiliğe karşı bireylerin yetiştirilmesidir. Bu bireyler, toplumsal iklimleri uğruna kişiliklerini yok etmeyen ve kişiliklerini, akıllarını, muhakemelerini başkalarına teslim etmeyen bireylerdir. Ancak ve ancak, bu bireylerin oluşturduğu sosyal iklimde oluşan kültür, bir kültürel iktidar gücüne sâhip olabilir.

Konunun devâmını bir sonraki yazıya bırakıp Michel Foucault’nun sözü ile şimdilik bitirelim: 

“Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir.”