AHMET ALT'TAN...

Osman ATAMAN 14 Haz 2016

Osman ATAMAN
Tüm Yazıları
Yaşım, yaptıklarım, yapamadıklarım, karşılaştıklarım, yaşadıklarım gereği belirli tecrübelere ulaştım. Ve tam tecrübemin 'çerçevesini' anlamaya çalışıyordum ki Sigmund Freud; 'İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde ne yazık ki artık çok geçtir.

Yaşım, yaptıklarım, yapamadıklarım, karşılaştıklarım, yaşadıklarım  gereği belirli tecrübelere ulaştım. Ve tam tecrübemin ‘çerçevesini‘ anlamaya çalışıyordum ki Sigmund Freud;  ‘İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde ne yazık ki artık çok geçtir. İnsanların ‘tecrübe’ dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş bir insana tecrübeli denir’ açıklaması ile imdadıma yetişti. Artık, tecrübemin verdiği ‘analitik’ yaklaşım olmaksızın, her duyduğuma, her söylenilene, her anlatılana ‘inanmıyorum’. İletişim biliminin  temel yaklaşımında da ‘kaynak’ ve ‘aktaran’ önemlidir. Ben tecrübe ve iletişim yaklaşımlarının harmanıyla olaylara bakıyorum.

Ahmet Altan diye bir yazar var malum. Birçok Türk’ü, verimli olma, meslek edinme, üretici topluma dönüşme konularında 50 yıl boyunca ‘uyaran’, köylerinde piyano çalınan, tenis oynanan bir Türkiye hayalini beyinlerimize kazıyan Çetin Altan’ın evladıdır. Bu evlat 1985’lerde  Hürriyet Gazetesi’nde, Şevki Adalı müdür iken dış haberler servisinde çevirmenlerin başında ‘şef’ idi.

(1) Asil Nadir’in Güneş’ine transferi sonrasında ‘ara dönem’ demir attığı Ufuk Güldemir yönetimindeki Milliyet’te kovulmasına yol açan yazıda şunları buyurmuştu; ‘ Türkiye değil de Kürdiye olsaydı, Atatürk değil de Atakürt denilseydi…’ Sonraki yıllarında medyadaki ilk ‘eş-genel yayın müdürü‘ olarak ( Alev Er ile ) başında bulunduğu Taraf Gazetesi’ndeki yayınları geçen kısa süre nedeniyle herhalde unutmamışsınızdır. Ergenekon, Balyoz, Kozmik Oda vs adıyla ‘üretilen’ bütün ‘yıldırma, itibarsızlaştırma, imha operasyonlarının ‘fikri yönlendiricisi, medya merkezi kendisidir. Başına, oğlu Kerem’in evli bir kadınla ‘gönül eğlendirme‘ çabası esnasında ‘ölüme sebebiyet’ suçundan açılan ‘iş‘ dahi kendisinin ‘başkalarının‘ hayatlarını ‘kurcalama‘ ve ithamlarda bulunma zeminini elinden almışa benzememektedir. Henüz Yeni Yüzyıl’da yazdığı zaman bir gece Ufuk Güldemir, Ahmet Altan ve ben, dönemin Pasha adlı mekanında buluşmuş, finali Beşiktaş’ta DGM’nin yakınındaki Şamata Garden’da yapmıştık. Bütün gece ‘eğlenmek’ için Ufuk tarafından organize edilen sürprizlerden mutlu gözüken bu Ahmet Altan, iki gün sonra ‘Ağababalar Nasıl Eğleniyor?’ diye bir yazı ile kendisini ‘gözlemci’ statüsüne yükseltmiş, yüce bir kimlik kazanmıştı (kendi beyninde). O gün iç dünyamda kendisini ‘gönül mezarlığına’ defnederek, cesetle muhabbetten istifa etmiştim.

Bugün Taraf Gazetesi’nde yaptıklarından, yazdıklarından ve ortalıkta söylediklerinden  doğal ‘muaf’ tutulma imtiyazına sahip olduklarını sanan bu  ‘Ahmet’ yine şöyle bir şey buyurmuş; ‘Yaşadığım topluma baktığımda Dostoyevski’nin bir kahramanını anlatırken, ‘delirdiğini fark etmedikleri için terbiyesizleştiğini sanıyorlardı’ demesi geliyor aklıma’.

Ahmet Altan!

Suç kişiseldir. Oğlunun, evli kadınla o saatte neyin peşinde olduğunun sorgusu sana yapılamaz elbet.

Ama…

Taraf Gazetesi’nde yaptıkların ve yaptırdıklarınla kaç onurlu ordu mensubu veya sivilin hayatına mal oldun, aileleriyle beraber yoksunluk, yoksulluk çekmelerine yol açtın? Hiç bunu sorguladın ve bir kere bile, kısık sesle dahi olsa kamuoyundan özür diledin mi?

Dilemezsin.

Kibir, üstten bakma, bencillik okyanusunun en önde gidenisin.

Sıkça cezaevine atılan ve ‘Bir Avuç Gökyüzü’ gibi eserlerini hapishanede yazan, özgürlüğün değerini çok iyi bilen bir Çetin Altan’ın oğlu olarak bu zatın yol açtıklarını affedecek bir insan ‘yüreği’ henüz yaratılmış olamaz.

Sen bir suçlusun.

Ve Dostoyevski üzerinden yönlendirme yapıp birilerine ‘deli’ diyeceğine, üzerindeki gömleğine bir bak.

Sonra Alt’tan almak zorunda kalırsın.

( 1 ) Wikipedia özgeçmişinde yazılan Hürriyet’te köşe yazarı olduğu ‘gerçek’ değildir.