"Cumhurbaşkanlığı sistemi ya da parlamenter sistem gibi fikri tartışmalar Türkiye toplumunun gündeminde önemli yer tutmaz. Ekonomi açısından da pazardaki domates fiyatına bakar."
Hayat pahalılığı var, kabul. Enflasyonun da tek haneli rakamlardan tırmandığı oran ortada. Tüm dünyada yaşanan bu finansal bunalımdan Türkiye de etkileniyor. Bu ekonomik kalemlerin her biri yok sayarak da yok olmayacağından siyasal iktidar duruma sürekli reçete üretmeye çalışıyor.
Bu tarz gelişmelerin normalde muhalefete alan açması gerekirken, Türkiye muhalefeti her zaman ki gibi siyasetsizliğinden beslenerek toplumun düşünce dünyasında yeri dahi olmayan bir “çözüm önerisiyle” geliyor. O da güçlendirilmiş parlamenter sistem.
Biliyorsunuz, altı muhalefet lideri geçtiğimiz gün bir “yuvarlak masa” etrafında buluştular ve Türkiye’nin sorunlarına yönelik o “dahiyane” fikri ortaya attılar. Güçlendirilmiş parlamenter sistem tüm sorunları çözermiş. Siyaset literatüründe olan parlamenter sistem değil, literatürde olmayan, kendilerinin de ne olduğunu bilmediği güçlendirilmiş parlamenter sistem.
Bu sisteme göre Cumhurbaşkanı sembolik olacakmış ve tüm sorunlar çözülecekmiş. 2001 krizinde “sembolik cumhurbaşkanının” Türkiye’yi nasıl bir krize soktuğu ortadayken hem de. O kadar “sembolik ki…” sakın baskı hatası sanmayın, faizlerin bir gecede yüzde 7500’e fırladığı o yıllardan bahsediyorum. Şimdi denenmiş yolla farklı bir sonuç almayı arzuluyorlar, bu defa tek fark, “güçlendirilmişin” ne olduğunu kendileri de bilmiyor.
Aslında Ahmet Davutoğlu’ndan umudum vardı, “epistemolojik ve ontolojik” olarak bu sistemin altını doldurabilirdi. Söylenene göre masada en uzun konuşmayı da o yapmış. Muhtemelen dünya pembe bir toz bulutundan ibaretti diyerek konuya başlamıştır, Selçuklulardan günümüze gelememiştir, diğerlerine de ayıp olmasın diye sözü fazla uzatmamıştır. Yoksa bir selamıyla Anadolu’yu ayağa kaldırırdı. Ben demiyorum, kendi diyor.
Şaka bir tarafa, Türkiye toplumu “sol, sağ, merkez-sağ, ortanın solu” gibi kavramları bilmez, bilse de uğraşmaz. Cumhurbaşkanlığı sistemi ya da parlamenter sistem gibi fikri tartışmalar da Türkiye toplumunun gündeminde önemli yer tutmaz. Ekonomi açısından da pazardaki domates fiyatına bakar. AK Parti’yi de 20 yıldır bunun için iktidarda tutmuştur. Tüm anket sonuçları da bunu göstermektedir. Halkın en önemli sorunu ekonomi çıksa da bu ekonomik durumu AK Parti’nin dolayısıyla Erdoğan’ın düzelteceğine inanmaktadır.
Türkiye muhalefeti 2018 yılında gerçekleşen seçimlerde Erdoğan’ın “kek” vaadinin bu toplum için ne anlam ifade ettiğini anlamamış, Endüstri 4.0 gibi içi boş bir vaadi sunmuştu, şimdi de anlamıyor. Oysa “kek” şehirleşme serüveninin üzerinden yarım asır bile geçmemiş bu ülke için bir sınıfsal atlamaydı, somut ve gerçekti. Muhalefet yine aynı hatayı yapıyor, solcuların “devrim olunca her şey düzelecek” hikâyesi gibi “parlamenter sistem her şeyi çözer” diyorlar. O solun kaç oy aldığı ortadayken.
Beyazların ödül töreni
Oscar gecesinin tanıdık sunucularından Chris Rock’ın ifadesiyle “beyaz insanların ödülleri olarak da bildiğimiz törenin” adayları açıklandı.
12 dalda aday olan Western filmi The Power of the Dog Oscar’a damga vurmuşa benziyor.
İlk kez Hürriyet’in Yozgatlı genel yayın yönetmenine katılıyorum, Netflix’te filmi izlediğimde hayatımda bir değişiklik olmasını bırakın acaba ne zaman bitecek diye saate bakıp durdum.
O kadar kötü bir film anlayacağınız.
Sahiden insan merak ediyor, Nobel ve Oscar’ın jürileri toplum genelinin aksine aday belirlediği ya da ödül verdiği “eserlerde” bizim bilmediğimiz ve görmediğimiz ne buluyorlar?
Cahilliğime verin.