Dünün devamı niteliğinde yine emminin öneri ve eleştirilerine kulak vermeye devam ediyoruz...

Dünün devamı niteliğinde yine emminin öneri ve eleştirilerine kulak vermeye devam ediyoruz...

- "Bir de şu lanet hastalık (koronavirus) sonrası, ilk uzun tatil olduğu için çok kişi geldi memlekete, savağından boşanmış gibi herkes akın etti. Sende görüyorsun bak çarşı tıklım tıklım. Özlemiş millet köyünü, kasabasını, akrabalarını. Gelenlerden bir de bu; 'belli bir bölgeye has hemşericilik' işinin çok yaygınlaştığını duydum.. O bölgenin adamı (kuzeyde sahili olan bir bölge) her yere, siyaseten tepede olan tanıdıklarının selamı kelamı, inisiyatifi ile biraz daha belirgin olarak çokça işe güce giriyorlarmış. Daha dün, bir tanıdığın 'komiser' olan oğlu seninle olduğu gibi 'şor' (halk dilinde; söz, söyleşi, konuşmak) ederken iş bir konuya gelince o da biraz hayıflanarak; 'emmi, keşke şu an özel şirketler hariç her yerde görev yapan üst düzey yöneticilerle, gene üst düzey siyasi parti yöneticilerinin nereli olduklarıyla ilgili bir anket yapılsa da millet de bir görse!' dedi. Bu işten de canları çok daralmış olanlar var Evlat. Aha işte bu tür işleri yapanlar motorun içindeki o bozuk seslere sebep oluyor. Motorun gücünü düşürüyor. 'Rektefe' ondan şart. Bak, bizim buralarda bile sere serpe konuşulur olmuş. Kulağıma daha önce de geldiydi, şimdi ise alenen herkes konuşuyor. Duyanlar da benim gibi başını iki elinin arasına koyup düşünüyor. Bir de bizim buranın ahalisinden okumuş yazmış çok. Siyaseti iyi takip ederler. Gurur ederler, bazı şeyleri kolay kabul edip geçmezler. Zorlarına gider evlat. İşini usturuplu (derli, toplu, düzenli, ustaca, uygunca) olarak yapacak vasıflara sahip, bu ülkede yaşayan tüm horanta (aynı çatı altında yaşayan kişiler, ev halkı) hak ettiği ölçüde ekmeğine kavuşmalı. Gene Allah hayırlısını versin ama anladım ki bu işler 'mavra' (boş söz, palavra) olmaktan çıkmış."

- "Geçenlerde Almanya, Hollanda'dan tatile gelen iki üç gurbetçiyle de karşılaştım. Onlarla da ecnebileri konuştum (yabancı ülkeleri). Oraları anlattırdım, yaşadıklarını. Bizi sordum, onlar da; 'eskiden bizi bu kadar konuşmaz, yok sayarlar, Türkiye'yi o kadar önemsemez, bilmezler, lafını da etmezlerdi emmi. Şimdi ise bizi fazlaca sevmeseler bile gene yapılan güzel işler sayesinde gündemlerinde varız, ilgileniyorlar bizlerle. Yok sayamıyorlar' dediler. O gurbetçilerin dediğini buradan agrı ben de görüyorum, doğru. Dış siyasetimiz 'evet' arı gibi işliyor, güzel işler oluyor maşallah. Bu tür lafları da duydukça seviniyor, gurur duyuyoruz. Misal; kendi bazı silahlarımızı üretmemiz, kendimize ait bazı enerji kaynaklarını bulmamızda hepimizi gururlandırdı ayrıca. İyiye, iyi evlat! İşte şu içerideki sıkıntılarımız da 'ah' bir düzeltilse, dediğim yanlış işlere çabucak bir el atılsa, daha güzel olacak halimiz. Umudum yok değil. Yanlışları düzeltildiğinde kimse bir şey kaybetmez, kimse bir şey de demez. Her yönden, siyaseten de kazanç sağlar, getirisi götürüsünden fazla olur. Takdir edilir bir de. Lakin yapmazsan, aha işte o vakit takılır kafalara. Kazancın olmasa bile, doğruyu yapıp kaybedenlerden olursun, değil mi evlat. Sonra da alnın 'ak', sataşanlara da 'karnın tok' gezersin!"

- "Geçen gün, yengen bizim evde televizyonda yıllardır yayınlanan 'abuk sabuk' bir program yüzünden kız torunuyla tartıştı. Araya girdim ama dinleyen kim? Yine seyretmeye devam etti o programı. Türkiye'nin aile yapısına, kültürüne ters düşen, aile içi özel meselelerin konuşulduğu, tartışıldığı o 'gevezelik' programları yüzünden. Onlar saatlerce televizyon kanallarında neden yayınlanıyor evladım. Sen yazmıyor musun bu konuları hiç? Hepimizin ev horantasını kötü yönde etkiliyor o tür programlar. Bu 'kepazelik' ne böyle. Bunları görenler var muhakkak, ben görüp biliyorsam. Neden, bu aile kültürümüzü iyi bildiğini sandığımız aklı başında yöneticilerimiz, insanlarımız etrafta bu kadar çok varken, bir o kadar da niye yoklar? O tür programlara niye müsaade ediliyor, bu da gayrı kafamda ciddi soru işaretleri bırakır oldu!"

Evet... Emmi'nin biraz bilgece sözleri, tespitleri, önerileri, eleştirileri daha çoktu ama ben başta da belirttiğim gibi kritik ve ilginç bulduklarımı paylaştım. Emminin o tespitlerden bir kısmına ben de, 'katılmıyorum' desem yalan olur. Fakat, emminin yukarıda ve bir kısmını daha yazmadığım, onun işaret ettiği kimi hususlarla alakalı sorduğu 'bilgece' sorulara açıkçası kimi zaman ben de sessiz kaldım ya da net, 'sissiz' bir cevap veremedim. Akşam kasabadan eve dönünce, emminin bazı sorduklarını tekrar düşündüm velakin iç dünyamda onların bazılarına doğru düzgün bir cevabı gene bulamadım! Kendimi ikna edecek türden olanını daha doğrusu. Diyeceğim o ki, bazı sorular boşlukta öylece asılı kaldı! Karşılığı da sanki 'sisli' ve 'derin' bir boşluktu!

Bence, iyiye ve olumsuza dair daha bir takım eksik gedik hususlar vardı, emminin dillendirmediği. Veya dillendiremediği. Ancak o kadarına vaktimiz oldu, yapacak bir şey yok. Netice de görüyorum ki, sağdan soldan günümüzde arada sırada benim bile duyduğum, emminin de işaret ve iddia ettiği, ileri sürdüğü kimi hususlar zihinlerde, gönüllerde, kalplerde bazı yaralar açmış gibi. Ve o yaralar halen içten içe de kanıyor, hasılı kan kaybı var kimi konularda! Buna tepkisiz ve sessiz kalmak, müdahale etmemek ileride ne getirir ne götürür, onu da size bırakıyorum! Kendince çözüm önerileri de sundu ayrıca emmi...

Emmi, Anadolu irfanı ile ve aklınca, gördüğünce, yaşadığınca, inandığınca, karınca kararınca, samimiyetince dertleşti. Kanaatimce o bu topraklarda bir 'köktü'. Gövdesinin gölgesine bağdaş kurup çöktü. Belki dallarına, yapraklarına, çiçeklerine, meyvesine dair içini döktü.

Günün sonunda onun dedikleri aklıma biraz da Yunus Emre'nin şu mısralarını getirdi:

(...)

Gönül Çalab'ın tahtı gönüle Çalap bahdı/İki cihân bed-bahtı kim gönül yıkar ise/Sen seni ne sanırsan ayruğa da anı san/Dört kitâbın manâsı budur eğer var ise.

(Gönül Allah'ın tahtı /sarayıdır. Allah gönüllere bakar. Kim gönül yıkarsa iki alemde de bedbahttır /kötü talihlidir; sonu iyi değildir./ Sen seni ne sanıyorsan/bilip kabul ediyor, kendine nasıl davranılmasını istiyorsan/ başkalarına da öyle/bilip kabul etmeli ve davranmalısın! Zira bütün varlık birdir ve insanlar arasında fark yoktur. Eğer varsa -ki vardır- dört kitabın manâsı budur.)

Sağlıcakla kalın.