Bir kişiyi en iyi yolculukta tanırsın diye. Oysa sadece bir kişiyi değil insan kendini de en iyi yolculuk yaparken tanır.
Hayır!
Öyle “dünya bir yolculuktan ibarettir” gibi bayatlamış ve alışagelmiş klişelerden bahsetmeyeceğim.
Ya da “hepimiz yolcuyuz aslında” gibi sözler de yolculuğun ne demek olduğunu tam manasıyla açıklayamaz.
Hani hep dile getirilir ya…
Bir kişiyi en iyi yolculukta tanırsın diye.
Oysa sadece bir kişiyi değil insan kendini de en iyi yolculuk yaparken tanır.
Yolculuğu esnasında düşündüklerinde, kurduğu hayallerde hatta hiç gerçekleşmeyecek düşlerde kendini bulur.
Kibrini, sevgisini, merhametini, iyiliğini, kötülüğünü yolculuk esnasında daha iyi test eder.
Bir çeşit rehabilite gibidir yolculuk…
İnsanları tanıyamamaktan daha çok hayıflansak da kendimizi tanıyamadığımız için hayıflandığımız hiç olmaz.
Bunun nedeni nedir bilmem ama belki de asıl mesele orasıdır!
Kendimizi tanıyamadıktan sonra başkalarını tanıyamadık diye hayıflanmamızın hiçbir kıymeti de yoktur.
Kendini tanıyamadıktan sonra başkalarına kızmaya da hakkın yok!
Ama…
Yolculuğa çıkmak bile başlı başına kendimizle en sahici manada kaldığımız andır.
Düşündüklerimiz hatta düşünmeye fırsat bulamadığımız şeylerle en gerçekçi anlamda yolculukta yüzleşiriz.
O uzun yolculukta kendimizle yüzleşmekten de pek korkmayız.
Tek korkmadığımız yerdir belki orası.
Bir çeşit zamandan soyutlanmış bir arena…
Yolculuk süresince bu yüzleşmeye tanık olsak da o yolculuk eninde sonunda bitecektir ve gerçek hayat o yolculuğun sonunda seni bekliyor olacaktır.
O nedenle bu yüzleşme bir nevi kaçış gibidir…
Çünkü sonunda bu yüzleşmenin biteceğini bilirsin ve o nedenle olabildiğince de açık olursun kendine.
Ama her şeye rağmen yapılması gereken bir rehabilitedir.
Herkesten uzak, kendine en yakınlaştığın zaman dilimi…
Bir de hiç çıkılamayan yolculuklar var…
Gidilmesi düşünülen ama gidilemeyen yollar ve yolculuk…
Oysa bu yolculukta yol esnasını değil yolun sonunu düşlersin…
Seni nelerin beklediğini, nelerle karşılaşacağını, karşına kimlerin çıkacağını ve kimlerle muhatap olacağını…
Bunda bir yüzleşme yoktur.
Çünkü her daim ve mutlak olarak en iyisini hayal edersin.
Ya da olması gerektiğini…
Çünkü yolculuk kestirilse bile sonu kestirilemez.
Zaten ondan dolayı çıkamamışsındır bir türlü yola…
Gitmek istesen de gidememiş ve gidememenin bir acısı olsa da en güzelini düşünerek yolun sonunda kendini motive edersin.
Yalandan da olsa!
Ama hayali bile güzeldir ya da hiç yaşanmayacağı için yolun sonunu öyle bilir, öyle kabul edersin.
Sonunda kazanan ve mutlu olan sen olursun.
Yolculuk böyle bir şey…
O yollar, o yolculuklar bitmese de bitiyor…
Bitmesini istemiyorsan da bitirmemek senin elinde.
Ama o yola çıkmamayı göze alıyorsan…
***
Her ne kadar bir “takvim cilvesinden” ibaret olsa da yeni yılda güzel dilekler dilemek, eşe dosta iyi temenniler de bulunmak insani özellikleri unutmaya başladığımız şu çağda önemli bir mesele haline geldi.
Geldi gelmesine ama…
Bu güzel temennileri dilemek için neden yeni bir yıla gerek var?
Normal bir günde hatta hiç umulmadık bir zamanda neden uzak kalıyoruz bu güzel temennilerden diye sormamız gerekiyor bence artık.
Bu da bir çeşit yüzleşme!
Yıllar birbiri ardına yolculuk yapsa da o yılların arasında yolculuğu keşfeden de bizleriz aslında.
Evet…
2016 ülkemiz ve birçoğumuz için pek de iyi bir yıl olmadı.
Ama bunları unutalım demenin bir anlamı yok, aksine unutmadan bu çektiğimiz acıları zihnimizde tutarak daha iyisini arzulamanın ve bunun için mücadele etmenin tam zamanı!
2017 o nedenle güzel bir yıl olsun.
Hepimiz için.
Mutlu yıllar…