Çocukluğumuzda, ilkokullarda her sene 12-18 Aralık tarihleri arasında Yerli Malı Haftası kutlamaları yapılırdı.
Çocukluğumuzda, ilkokullarda her sene 12-18 Aralık tarihleri arasında Yerli Malı Haftası kutlamaları yapılırdı. Öğretmenlerimiz konuşmalar yapar, bizler yazdığımız şiir ve kompozisyonları okurduk. Ne hoş günlerdi. (Başrolde Sümerbank vardı o günlerde.)
“Gel zaman-git zaman,” sonra bir gün liberal ekonomi diye bir “şey”le karşılaştık Rahmetli Turgut ÖZAL sayesinde. Kapitalizmin kaçınılmaz argümanlarından, serbest piyasa ekonomisinin olmazsa olmazı “emek ve sermayenin” serbest dolaşımı-serbest rekabet diye bir şeyler yazılır çizilir oldu ve ne olduysa o zaman oldu, “cin şişeden çıkıverdi.”
Takip eden zamanda (15 Aralık 1995) Avrupa Adalet Divanı da Belçikalı Futbol emekçisi Jean Marc BOSMAN’ın müracaatını haklı buluyor ve kulübüyle sözleşmesi biten AB Üyesi Ülke futbolcularının Avrupa kıtasında bonservis ödenmeden serbest dolaşımını onaylıyordu.
Birbirinden bağımsız bu iki sosyal olgu öncelikle Kıta Avrupası’nı ve bizi farklı şekillerde etkiledi yıllar boyunca. Futbolcuların ithal ve ihracı ile ilgili olarak, her ülke belli standartlar eşliğinde kendi durumuna göre uygulamalar yapmaya başladı, Bizde ise; bildiğiniz gibi sürekli ifrat ile tefrit (birbirinin zıttı iki uç nokta) arasında bir sarkaç gibi gidip gelmeyi sevdiğimiz(!) için orta yolu bulmak henüz kısmet olmadı. Ama umudumuz var, daha yaşımız genç sayılır.
Sâbık Türkiye Futbol Direktörü ve Kebapçı Kavgası Gazisi Fatih TERİM Hocamızın Ülke Futboluna yön vermek adına aldığı kararla, 2015-2019 yılları arasında Türkiye Süper Ligi takımları; 14 yerli, 14 yabancı oyuncu istihdam edebiliyor. Kural iki senedir bir şekilde uygulanıyor ama homurtular ve fokurtular arasında. “5+3, 6+1, 6+1+1”ci zihniyet ile “serbestiyet fırkası” arasında, gazete sütunlarında ve TV spor programlarında adı konulmamış bir savaş yaşanıyor kıran kırana.
Uzun yıllardır tecrübe ettiğimiz gibi; bir şeye sınırlama koymak, kota uygulamak aslında tek başına çözüm getirmiyor. Eğer elinizde “Master Plan” diye bir “vizyon” yoksa ve “misyon adamı” değilseniz ne yapsanız boş. Çünkü amacınızdan, idealinizden habersiz yaşıyorsunuz demektir. (Geçmiş olsun. Doktor “ne yerse yesin” dedi.) Ama ve lâkin; sizin ölçülebilir bir değerlendirme sisteminiz var ve vizyon-misyon sözcükleri ile haşır-neşir iseniz amacınıza giden yolda her türlü tedbiri bir süreliğine alır, gereğini yerine getirir ve arkanızda bırakır, bir sonraki aşamaya geçersiniz.
Bir tarafta naklen yayın gelirleri dışında hiçbir kaynak üretemeyen, sorumsuz, hesap vermeyen spor yöneticilerinin oyuncağı olmuş bir kulüp yapısı, diğer yanda “altyapı” deyince su-kanalizasyon tesisatı, “öz kaynak” deyince maden suyu/soda aklına gelen “kulüpçü amca”lar varken, çıkış yolu bulmaya çalışıyoruz. Allah aklımızı korusun. (Amin !)
Türkiye Kupası statüsünde yapılan akılcı değişiklik gibi beklenmedik kararlar alabilen TFF ve Yıldırım Başkan, Sayın Cumhurbaşkanımızın da topa girmesini fırsat bilerek, beklendiği şekilde, uygulanan yabancı oyuncu oynatma kuralının yeniden revize edeceğini duyurdu. Kademeli bir şekilde, eski sistemin matematik formülleri gibi (5+3-4= 6+1/7 ) günler bizi bekliyor anlayacağınız gibi.
Aslında bu işin doğasını ve doğrusunu Bilge Adam OBRA Reis (Zelimir OBRADOVİÇ) söylüyor bir röportajında; “yerli oyuncu, yabancı oyuncu yoktur. İyi oyuncu, kötü oyuncu vardır.” “Güzel ve Şanssız Ülkemizde her tarafımızı sarmış “vasatlık” hastalığını ve serbest rekabetten kaçan yerli oyuncularımızı deşifre eden daha güzel bir cümle kurulamazdı. Geçmiş olsun Türk Futboluna.
İyi bir hafta geçirmenizi dilerim.