YA O OKULA GİREMEZSE?

Tuğrul GÜNAY 14 Nis 2018

Tuğrul GÜNAY
Çevremde bir okul telaşıdır, aldı başını gidiyor.

Misal bizim ufaklık ilkokula başlayacak. Gelişiminin bu yaş aralığı hayatının en kritik zamanı. O yüzden en seçkin, en ufku açık bir ortamda, en organik yemeklerle beslenirken, çevresinde kendisi gibi pamuklara sarılmış arkadaşlarıyla takılmalı. Ücretiniz? Herşey dahil, sizi çok sevdim indirimi ile beraber yıllık yirmibeş asgari ücret.

Kardeşimin durum apayrı. İkizleri var. Herşey çifter çifter. O seçkin liselerden birine girebilmesi için, 11 ila 15 yaşları arasında iki haftada bir genel teste tabi tutulmaları ve bu dört senede, liseye çok sıkı şekilde hazırlanmaları gerekiyor. Çocuklar o liselerden birisine giremezse, iyi bir çevre ve iyi bir üniversite hayal. Üniversite biterse? KPSS’ye girebilir, en azından. Özel okul haliyle şart. Görüşmeler, gitmeler, gelmeler, indirimler, indirmemeler derken, binbir çaba.  Ve bunun gibi etrafımda dönen bir sürü muhabbet, bir sürü endişe.

Eldeki veriler ve yaşam tecrübesi bağlamlarında velilerin bu endişelerini ve gelecek vizyonlarını son derece tutarlı bulduğumu belirtmeliyim. Nitekim, hemen hepimizin hayat içerisinde gördüğü apaçık örnekler var. Falan okuldan sonra, filan okulu bitirmiş insanların dikkate değer bir kısmı, toplum içerisinde diğer insanlara göre ortalamada daha ileride oluyor. İstisnaları yok mu? İstisnalar denemeyecek kadar çok var. Ancak yine de çocuklarının eğitim hayatı ile ilgilenen velilerin hemen hepsinin aklı, öğrenilmiş ve test edilmiş bilgide. Burayı bir zorlasın da, olmazsa diğer seçenek zaten hep orada duruyor.

Oysa, bugünün dünyası içinden geldiğimiz dünyadan oldukça farklı. Geçmişte büyük anlamlar yüklenen bazı kavramlar, o anlamlarını bir bir yitirirken, daha önce fazlaca dikkate alınmayan kavramlar değer kazanıyor. Ya da tamamıyle yeni kavramlar ortaya çıkıyor. Eskinin verisi elbette önemli. Ancak değişen şartları da çok iyi izlemek gerekli.

Hepimizin gururu, evlatlarımızın örnek almasını umduğumuz Prof. Dr. Aziz Sancar hocamız Nobel ödülü alabilmiş tek bilim adamımız. İçinden geçtiği hayat yolunda, keskin zekası ve yeteneklerinin yanı sıra hayran kalınacak bir irade ve istek sahibi olduğuna şüphe yok. Ancak işte bir tane. Neden?

Nobel ödüllerinin nasıl verildiği, orada dönen adaletsiz kararlar konumuz değil. Nitekim, ödül alanları ülkelerin nüfusuna oranla sıraladığınızda üst sıralarda bulunan ülkelerin dikkat çekici özelliği, ayrılan eğitim bütçelerinin kişi başına en üst sıralarda olmasının yanı sıra eğitim sistemlerinin oturmuş olması. Sistem oturmuşluğunun bir karinesi de eğitim olanaklarının mümkün olduğu derecede eşit bir biçimde ülke sathına yayılarak daha çok vatandaşa imkan sunabilmeleri. Haliyle de, bilgi nurunun daha çok insana dokunması ve daha çok genci içine çekebilmesi. Bu anlamda verilen ödül kararları en azından matematiksel olarak tutarsız değil.

Eğitimde yapılan son düzenlemelerle Bakanlığımız yeni bir süreç başlattı. Çok uzun yıllardır eğitim sistemimizde sürekli olarak bir iyiye götürme, daha iyiye taşıma çabası var. Düne kadar sistemde yapılan ince ayarlarla, belirli olumlu sonuçları ummak mümkündü. Oysa bugün eğitim teknolojilerinin ulaştığı seviye, yepyeni imkanları bizlere sunuyor. Düne kadar hehangi bir uzmanlık alanındaki bir bilgiye ulaşmak ancak büyük kütüphanelere ulaşabilmekle ya da Aziz Hoca gibi takdire şayan bir kişilik yapısı ile mümkünken, bugün 300 TL’lik bir Android telefon ve idare eden bir internet bağlantısıyla istediğiniz konudaki bilgiye ulaşmanız mümükün. Bunun anlamı, çok yakın bir zamanda ortaya çıkacak olan bir insan sermayesi devrimidir.

Çocuklarımızın yetkinlik ve becerilerini çağımızın sunduğu imkanlarla çok kısa bir sürede belirleyerek yetkinlik havuzumuzu tespit etmek, her bir çocuğumuzun kendi yetkinlik ve ilgi sahasına göre doğru online eğitimlere tabi tutarak gelişiminin önünü açmak mümkün. Eğitim nurunun en ücra kasabalara bile ulaşması sağlanıp Aziz Hoca kadar zeki ve becerikli ama belki onun kadar dirayetli olamayan gençlere ulaşarak yeni Aziz Sancar’lara dokunmak mümkün. 

Bilginin bu kadar ucuz ve ulaşmasını bilen için bu kadar ulaşılabilir olduğu bir dünyanın gebe olduğu şey, insan sermayesi devrimidir. Neye nasıl ulaşacağını bilen en ücra kasabadaki bir genç, misal yazılım konusunda bilmem ne üniversitesi, yazılım mühendisliği mezunu bir çocuktan daha yetkin olabilecektir. Gelecek, bugün önemli gibi gördüğümüz bir çok kavramın yetersizliği ve gereksizliği üzerine inşa edilmektedir.

Zeynep’in okulu mu? İşin şakası. Bir devlet okuluna gidecek. Hemen her ekonomik sınıftan arkadaşıyla beraber büyüyecek. Ama bilgiye nasıl ulaşılır, doğru bilgi yanlış bilgiden nasıl ayırt edilir öğrenecek. Kodlamayı öğrenip ilkokul bittiğinde yazılım nosyonu edinecek. Hepsi elimizin altında. Hepsi elinizin altında.