USLANMAYANIN HAKKI

Refik ERDURAN 08 Nis 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Genç bir okur "Gazete almaya yeni başladım, sizi pek tanımıyorum, daha önce neredeydiniz?" dedi. Katvizit sunayım ona, eski ve yeni bütün dostlara.

Genç bir okur “Gazete almaya yeni başladım, sizi pek tanımıyorum, daha önce neredeydiniz?” dedi. Katvizit sunayım ona, eski ve yeni bütün dostlara. Yorumculuk kafalarda konuların netleşmesine, ilerinin görülebilmesine yaramalı. Bu uğraşa soyunan birinin görevini yapıp yapmadığı araştırılırken kullanılacak başlıca kıstas da bellidir: Dediği uzun vadede çıkıyor mu, çıkmıyor mu? Övünmek için değil, uyarılarımın bundan sonra biraz daha dikkate alınması umuduyla söyleyeyim. İçim rahat. Sicilime göz gezdiriyorum; görevimi yapmışım. İncelemeye açık Milliyet arşivine bakmak yeter. Müneccim kakası yemiş gibi, gelişmelerin gerçekleşmesinden yıllar önce bir sürü kehanette bulunmuşum. Mealen birkaç örnek:

“Yabancıların oyununa geliyoruz. Gençler kışkırtılarak vuruşturuluyor. Faşist darbe yakın.  (Dinleyen yoktu.)

“Sımsıkı kapalı ekonomimizde açılım kaçınılmazdır. Türk Parasını Koruma Kanunu adlı rüşvet tezgahı bir an önce kaldırılmalı.” (Demirel “Kesinlikle yapılamaz, felaket olur” diyordu.)

“Bürokratik despotluğa dönüşen Sovyetler Birliği yıkılacak.” (Solcu geçinen dostların gözünde aforoz gerektiren bir sözdü bu.)

“Kapitalizm de er geç büyük krizlere girecek.” (Ünlü ekonomi uzmanlarımızdan kimileri kapitalizm artık akıllandığı için önlem alındığını, öyle şeyler yaşanmayacağını savunuyorlardı.)

“Çin süper güç olacak.” (Bir meslektaş hayalciliğimle dalga geçmişti.)

Peki, bugün yurttaşlarımın dikkatine sunacağım bir “temel uyarı” var mı? Evet, var. Ama önce bir gerçeğin altını çizmek istiyorum.

Tartışma konularımız pek çok da, en önemli çatlak Aysun sorunu diyebileceğim görüş ayrılığıdır. O -güzel ama safdil- hanım kızımız birçok kişinin kafasındaki ağza alınmaz isyanı pattadak dile getirivermişti:

Ne yani, dağdaki çobanın oyu benimkiyle bir mi olacak?”

Herkes ayağa kalktı ama tartışılması gereken bir sorudur. Somut gerçek:

Japonya, Güney Kore, Singapur gibi ülkeler özgürlüğe, eşitliğe, “fiilî” demokrasiye kavuşmadan kalkındılar hızla. Çin de öyle yapıyor.

Biz?

“Çok partili rejime erken geçtik” diyenlerimiz, hatta “hatadan dönülmesini” kapalı kapılar ardında önerenlerimiz çoğalıyor. Birkaç haftadır darbe lafları yine söylenti piyasasına sürülmekte.

Öyle bir yol denemenin haklı ve şık olup olmayacağı bir yana, küçük bir engel var önünde:

Mümkün değil.

Yolun burasına gelmişken çobanlarımızın ellerindeki oyları geri alamazsınız. Denerseniz çuvallarsınız. Onlar daha kalabalık. Direnmeyi de öğrendiler.

“Ama çoban iyi kokmuyor, hart hart kaşınıyor, karısının başını açtırmıyor. Ya dağdan iner de benim karımın saçına başına karışırsa?”

Çoban dağdan indi çoktan. Para kazandıkça, kente uydukça incelmekte. Haklarını savunmayı öğrendiği gibi, başkalarının haklarına saygı göstermeyi de öğrenecek. Kaşınırken arkasını dönecek.

Arada ne olacak?

“Beyazlar” onu adam yerine koymaya alışacak. Kutuplaşma yavaş yavaş azalacak. Daha özgür, adil ve huzurlu bir toplum olma yolunda ilerleyeceğiz.

Temel uyarım:

Kimse o uygarca gelişme yolundan bir kere daha saptırmaya kalkmasın Türkiye’yi. Fena dayak yer.