TÜRKİYE DAHA DEMOKRATİK ANAYASASINA KAVUŞTU

Ozan CEYHUN 20 Nis 2017

Ozan CEYHUN
Tüm Yazıları
Pazar günü Türkiye'de seçmenler kararlarını verdiler

Pazar günü Türkiye'de seçmenler kararlarını verdiler. Yüzde 51,4 oy oranı ile “Evet” diyerek Türkiye'nin yeni anayasasını kabul ettiler. Aynı İngiltere'nin “Brexit kararında” olduğu gibi ülkenin çoğunluğu tercihini yaptı.

Türkiye'nin ilk olarak 1960 askeri cuntası tarafından ve ardından 1980 askeri cuntasınca kaleme alınan anayasası tarihin çöp sepetine atıldı. 1980 askeri cuntası tarafından halka zorla kabul ettirilen anti-demokratik anayasanın yerini ilk defa halk oyu ile belirlenen bir anayasaya sahip oldu Türkiye.

16 Nisan 2017 günü Türkiye için tarihi bir gün oldu. Türkiye seçime katılımın muhteşem olduğu ve 25 milyon seçmenin oyuyla yeni bir anayasanın kabul edildiği bir referandumla geleceğini belirledi. İlk defa ülkedeki akeri vesayet tamamen sona erdi. Onlarca yıl boyunca sivil politikanın askeri vesayet altında inim inim inlediği ülke bu sayede sivil bir siyasi yaşama tam olarak geçmiş oldu.

Bütün bunlar çok güzel. Hatta tüm dünyaya da örnek olacak nitelikte.

Ancak nedense “demokrasinin beşiği” olduğunu iddia eden AB'de gelen tepkiler çok ilginç. AB adına konuştuğu iddiasında olan bazıları “yüzleri kızarmadan” askeri vesayetin “yasını tutarcasına” konuşmaktalar. Bundan bir kaç yıl önce Kıbrıs'ı ziyaret eden bir AB ülkesi başbakanının yanındaki danışmanlarının büyükelçiliklerinde dinlenirken “Türkiye” hakkında konuştuklarını duymuştum. Bir AB ülkesinin başbakanının danışmanlarının “Erdoğan bizim için büyük sorun. Keşke Türkiye'de hala askerler iktidarda olsaydı” dediklerini duyduğumda hayretler içinde kalmıştım. Demokrasi adına tam bir “skandal” olan bu yaklaşımın şimdi AB genelinde dile getirilmesini de hayretler içinde izlemekteyim.

Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Hollandalı parlamenter Kati Piri'nin pazar gecesi yaptığı açıklama “AB değerleri” açısından da çok vahimdi. Kati Piri, Türkiye'de sonuçlanan demokratik bir referanduma yönelik olarak “Türkiye'yi tehdit” eden bir üslup kullanıyordu. Bu tavrı en başta 25 milyon seçmene büyük bir saygısızlık. 2014 yılında Hollanda'da Avrupa Parlamentosu seçimine katılım yüzde 37 idi! Aynı yıl Avrupa Parlamentosu seçimine tüm AB genelinde katılım ise yüzde 43 idi. Yani eğer birilerinin seçim oranına meşruiyetini tartışmaya kalkacak olursa bu konuda son sırada olacak olan da Kati Piri'dir. Yüzde 37'lik bir oy oranı ile Avrupa adına “ahkam kesmek” ne derece ciddiye alınmalı acaba?

Sanki haftalar öncesinden “eğer referandumu Recep Tayyip Erdoğan kazanırsa nasıl karalarız” şeklinde hazırlanmışçasına Kati Piri örneğindeki gibi politikacılar ve AB ülkelerinde “Türkiye'ye karşı algı operasyonlarında” sürekli görmeye alıştığımız medya hemen “operasyonu” başlattı. Seçimin “şaibeli” olduğu palavrası “piyasaya sürüldü”. “Oylar tekrar sayılmalı” manşetleri atılmaya başlandı. 

Tüm bu çabalar boşuna.

Türkiye tercihini yaptı. Yeni anayasası sayesinde çok daha sosyal,demokratik ve güçlü olacak. Galiba sorun da bu! 

Eğer Kati Piri ve diğerleri gerçekten “demokratik bir Türkiye” istiyor olsalardı yeni anayasayı destekler ve referandum sonucunu alkışlarlardı. Ama böyle bir istekleri yok. Bu nedenle de “tehdit etmek“ ve “çamur atmak” tek yapabildikleri.

Türkiye'nin tehditlere karnı tok. İşte referandum öncesi yapılanlar ve Türkiye seçmeninin hem Avrupa'da hem de Türkiye'de tercihi ortada. Tehditlere karşı dimdik duran seçmenler çok daha motive bir şekilde “evet” dediler! Bu bazı AB ülkelerinde ve İsviçre gibi ülkelerde her türlü “anti-demokratik” yöntemle referandumu etkilemeye çalışanlara ders olsun.

PKK ve Fettullahçı FETÖ terör örgütlerini destekleyerek ve onların mitinglerinden medet umarak Türkiye'de bir şeyler değiştirmeye çalışanlar kaybetti! Demokrasi kazandı. 

Şimdi Brüksel ya da başka AB başkentlerinden yapılan açıklamalar Türkiye'yi hiç ilgilendirmiyor. AB konusunda Türkiye açısından değişen bir şey yok. Türkiye, AB üyeliği stratejisinden bir milim sapmadı. Eğer AB'de birileri “Türkiye'yi müslüman bir ülke olduğu” için istemiyorlarsa bunu açık olarak söylemeliler. AB'de demokratik müslüman bir ülke istemeyenler Türkiye'nin “AB üyeliği yolunda ilerlemekten vaz geçmesini” boşuna beklemesinler. Kolaysa onlar böyle bir kararı almaya kalksınlar.

Türkiye Avrupalı bir ülke. Avrupa kıtası AB üyesi ülkelerin tekelinde değil. Avrupalı Türkiye'yi kimse dışlayamaz. Hele müslüman olduğu için dışlayan bir AB sadece ve sadece “Hristiyanlar Birliği” olduğunu kabul etmiş olurki bu da dünya genelinde konumunu çok etkiler.

Bu nedenle hem bazı AP milletvekillerinin hem de bazı AB üyesi temsilcilerinin “Türkiye'nin AB üyeliğine yönelik açıklamaları” gülünç. Türkiye'nin AB'ye olduğu kadar AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı var. ABD'de Başkan Trump'la, İngiltere, Rusya, Çin ve AB dışındaki dünya ülkeleri ile her geçen gün çok daha iyi ilişkilere sahip olan Türkiye'yi “tehdit edenler” hala “eski dünyada” kaldıklarını ve “yeni dünyaya ayak uyduramadıklarını” görseler en başta kendileri için çok iyi olur.