TÜLUN KORMAN TEFSİR KUDRETİ

Sevgi Canan AŞİROĞLU
Plansız çıkan bir toplantının, yine plansız olarak ertelenmesi ile sabah ışıklarında kalakaldığı caddenin tam ortasında öylece durdu:

Gözlerini, kapalı duran dükkan kepenklerinde, sırasıyla gezdirdi. Çok az sesin eşlik ettiği bu saatlerde, sadece yiyeceğini paylaşmak üzere açılmış bir kaç dükkan kapısı açıktı. Hava sert ifadesini takınmıştı. Yüzüne vurduğu yetmiyormuş gibi göğsüne de vurmaya çalışıyordu. Pardesüsünün yakasını sıkıcı kapattı. İnsan ömrünün çok üzerindeki varoluşunu, herkesi sahiplenişini sevdiği Galata Kulesi’ni, başını hafifçe öne eğerek selamladı. Çevresindeki herkesi sahiplendi. Kahvesinin yanına düşen, zayıf bir müzik sesi ile ilgisini heyecanına çevirdi.

Gel ey denizin nazlı kızı nuş-i şarab et

Binbir heyecanla pençeleşerek, fevkaladeliğe ulaşan bu eserin,  Recep Birgit ve Tülün Korman birlikteliğindeki muhteşem icrasını hatırladı:

Hassas ruhunun sevgi dolu oluşundan olsa gerek, musıkinin fevkaladeliğine örnek teşkil eden bir eser icrasını dinlerken, iki damla gözyaşı gözlerinden süzülürdü. Her iki sanatçımız da ‘Tefsir Kudreti’ ile donanmış sesleriyle, musıkinin  maddi varlığımıza böylesine derin tesir etmesini en iyi bilenlerdendi.

Sıhhatli bir doğumun vuku bulabilmesi için yaşanan sancılı süreç, eserlerle eşleştirildiğinde, kıymeti yüksek bir eser meydana getirilmesi ile benzeşiyordu. Yüreğine doğan güzel bir eser ile bestekar, gözyaşlarının sevinç parıltılarıyla kaybolduğu anda, kalbinde sükunun ümide ulaşmasını yaşıyor olmalıydı. “Ses ve sazın münhasıran aracı durumunda bulunması sebebiyle dinleyici, doğrudan doğruya bestenin kendisi ile iletişime geçerek, eserin doğumundaki o tatlı sancıyı ve bestekarın heyecanını aynile yaşar” derdi hocası. Musıki sevgisi ile dolu yüreklerden taşan seslerle, yeniden yaratılan eserlerin, bütün görkemiyle dinleyenin kalbini ve ruhunu fethetmesi de bu sebepleydi. 

Çık sahile gel sinede, bir alem-i ab et

Bestekar ve icracıların, his ve düşüncelerin eriştikleri bu yüksek noktadaki yeniden yaratım, beklenmeyen bir sürpriz etkisiyle dinleyiciyle kucaklaşıyordu.  Geçmişin ve bugünün izlerinin, ortaklaşa paylaştıkları bu zevk fırtınası, benliğin alevler içinde kalmasına yol açıyordu. Elbette ki ardından, sükuna muhtaçlık, birkaç damla gözyaşının akmasına  meyil edecekti.

Mestane bakışlarla beni mest-ü harab et

Emsalsiz birer pırlanta olarak, o eserin zaferini müjdeleyen bu bir kaç damla gözyaşı, dinleyende, yağmurdan sonra tabiatın pırıl pırıl sevinç ve saadetle dolmasını hatırlatıyordu. Huzura vesile olan bu tatmin, eserin ve icrasının kesin başarısının canlı bir deliliydi.

Çık sahile gel sinede bir alem-i ab et

Göğsüne dolduramadığı nefesini, almayı bıraktığı bu günde, Tülin hocasını, ebedi yolculuğuna uğurlamak nasibi olacaktı. Galata Kulesi’nin eteklerinde, gözlerine dolan ışıltı, bu defa gözyaşlarındandı.

Ahir yaşantısını tamamen kendine gizlediği yaşantısında, sevgisini musiki ile dinleyenlerine ulaştırdı. Daha da önemlisi eğitim vermek için  dokunduğu herkes, şevkatinde birleşti.

Nur içinde uyu!