RAHAT OLUN

Refik ERDURAN 02 Eyl 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Yersiz korku vesvese olmaktan çıkıp yaşantıyı aksatacak boyutlara ulaşınca fobi adını alır. Bizim beyaz kesimimizin pek çok bireyinde İran fobisi var.

Yersiz korku vesvese olmaktan çıkıp yaşantıyı aksatacak boyutlara ulaşınca fobi adını alır. Bizim beyaz kesimimizin pek çok bireyinde İran fobisi var. Öcüyle çocuk korkutur gibi uyarıyorlar ülkeyi:

“Aman dikkat! İran oluruz!”

(Neden Suudi Arabistan değil de İran? Bilinmez.

Aslında komşumuz hiç de benzemekten dehşete kapılma gerektirecek bir ülke sayılmaz. Çok zengin tarihi, kültürü, sanatı var. Bugünkü gelişmişlik durumu da imrenilecek gibi. Gerçek korkuyu Batı’nın yüreğine salıyor nükleer gücüyle. Bizim beyazlardaki ürküntünün nedeni başka: İranlı kadınların üstündeki baskı. O noktada haklılar. Ülkemizde “kıyafet zabıtası” kurulmasından, devletin uygun gördüğü kılığa girmeyen kadınlarımızın hırpalanmasından ben de korkarım. Peki, gerçekte var mı öyle bir tehlike? Yok. Belirse bile hemen önlenir. Darbe gibi. Kim önler? Bırakın başka güçleri, kadınlarımızın kendileri önler.

Oturduğum yere çok yakın Küçükçekmece’de son pazar günü Etno Spor Kültür Festivali vardı. Kaçırdıysanız yanın. Sergilenen kadın gücü görülecek şeydi özellikle. Bizim gazete de dün oradaki hanım süvarilerden birinin harika bir resmini koymuştu. Ümit G. Ceylan haberinde Arap gezgini İbn’i Batuda’nın Türkler arasında bulunduktan sonra şöyle yazdığını aktarıyordu: “Tuhaf bir şeye şahit oldum. O da kadınlara gösterilen hürmet. Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinkinden üstün. Şunu da ekliyordu Ümit Hanım: “Kadın, Türklerde at binmesini, ok atmasını iyi bilirdi. Bunun için küçük yaşlardan itibaren eğitilirdi. Erkek çocuklarını alp olarak yetiştirebilmek için savaş sanatlarını öğrenirlerdi.” (Belki bilmeyen vardır. Alp yiğit, kahraman, bahadır demek.) Bir de şu ilginç bilgi: “Türk toplumlarında hiçbir zaman kadınlarla erkeklerin ‘kaç göç’ olmadıklarını, bugün halk oyunlarından dahi anlayabiliyoruz.”

Ben istesek de bugün kadınlarımızın durumunu İran’dakine benzetemeyeceğimizi biliyorum. İnancımın kaynağı derin tahliller değil, ufak ufak gözlemler. Sıkça uğradığım bir markette çalışan gencecik kızlardan birkaçının başı örtülü. Çıkış noktalarında, onların yanıbaşlarındaki küçük raflarda öteberi satışa sunuluyor: Piller, tıraş bıçakları, kibritler, çikletler… Ve prezervatif paketçikleri. Geçen gün sırada beklerken önümdeki delikanlı onlardan birini aldı, işini tıkır tıkır yapmakta olan başörtülü kızcağıza salak salak sırıtarak sordu: “Ne bu? Neye yarıyor?” İte “Baban bunlardan kullanmamakla çok yanlış yapmış” diyecektim. Devreye girmeme hacet kalmadı. Kız hiç ama hiç istifini bozmadan “Bilmiyorum,” dedi. “İsterseniz güvenlik görevlisine soralım.” Serseri şaşaladı, başka bir şey söylemeden defoldu. Kız gülümsedi. Ben de gülümsedim. Sonra birlikte güldük. Rahatım. Kimse Türkiye’yi yobaz yapamaz.