Alışveriş merkezi.

Alışveriş merkezi.

Arabamız otoparkta.

İşimiz bitip otoparka indiğimizde, yanımıza park eden aracın kendi aracımıza binmeye mâni olacak şekilde hem çok yakın hem de neredeyse çapraz park ettiğini gördük.

Kapıyı açmamız mümkün değil.

Arka kapıdan binip, öne atlayıp ancak çıkabileceğiz.

Yeğenim malum aracın şoförünün nesebiyle ilgili gayet galiz bir öfke nöbetine ilerlerken çektim kolundan.

Oradaki sütunlardan birine yaslanıp anlatmaya başladım:

-Şimdi bir insan böyle park etmez. Bu kesin. Demek ki bunu park eden insan değil. Ama sen onu insan yerine koyup tepki gösterirsen, komik olursun. Şöyle düşün. Bu bir insan olmadığına göre…

-Öküz… Öküz’ün önde gideni! diye böldü lafımı…

-Hah, dedim, ben de tam ondan bahsediyorum. Düşünsene araç kullanabilen bir öküz. Bu hem takdire şayan hem çok enteresan hem de düşünmesi eğlenceli değil mi? Yani araç kullanabiliyor ama park edemiyor. Ne önemi var? Sen şimdi bu aracın sürücüsü gelse ve konuşup tartışmaya başlasanız sana çok gülerim.

-Neden?

- Sen hiç öküzle konuşmaya çalışan bir insan gördün mü?

Öfkesi neşeye dönüşünce, “Hadi, sen benden zayıfsın. Atla çıkar arabayı!” dedim. Çektik, gittik.

Ben eskiden de “hayvansever”dim…

Fakat eşimin ve çocuklarımın zoruyla evimize yavru bir kedi alınca, bu sevme duygusu “aşk”a dönüştü.

Hayvanlarla ilişkilerimizi geliştirmemizin şart olduğunu yakinen anladım.

Minibüsün arka koltuğundan başörtülü genç kıza önce sözle sonra fiili olarak saldırıda bulunan yaratığa sorsanız o da çağdaş olduğu için kesin “hayvansever” olduğunu söyleyecektir. Ama eylemiyle insan sevmediğini ve insanlarla ilgili problemleri olduğunu rahatça anlayabiliyoruz.

Halbuki insan olmanın temel kıstası bütün canlıları sevmek ve korumaktır.

Mesela biz yıllar önce balina için seferber olan Batı’ya, hayvan sevdikleri için değil, aynı anda dünyanın çeşitli coğrafyalarında insan katlettikleri için eleştiri getirmiştik.

Özellikle bizim milletimizin üstün hususiyeti ve insanlıkta önderliği buradan gelir.

Sokaklarımızda bütün canlılar özgürce ve sevgi görerek dolaşırlar.

İnançlısı inançsızı havalar soğuduğunda kedileri köpekleri düşünür. Evlerinin önüne bir kap su, mama, yiyecek bırakırlar.

Ecdadımız da dağdaki aç kurtları düşünen vakıflar kurmuşlar. Dünyada eşi benzeri yok.

“Biz yaratılanı severiz, Yaradan’dan ötürü…”

Peygamber Efendimizin kedi sevgisi dillere destandır.

Merhamet abidesidir.

“Bilselerdi yapmazlardı…” sözü cihanşümul bir bayraktır vicdanlarda…

Onun için bir yandan Suriye’de adalet için savaşırken, derin bir kuyuda sıkışıp kalmış köpek yavrusu için gösterdiğimiz seferberlik bu milletin “kimlik kartı”dır.

Sevimli yavrunun adını “Kuyu” koymuşlar.

Kurtaranlardan Allah razı olsun.

“Kuyu”nun kendisini kurtaran ekipten bir arkadaşın kucağındaki bakışı, hayvanların sevilmeyi ve korunmayı hak edecek kadar değerli olduğunun ispatıdır.

“Bi köpek için o kadar adam, o kadar para ve o kadar zaman harcanır mı?” diyenler olmuş mudur?

Belki…

Rastlarsanız, okşayın onların başını, uysallaşacaklardır.

Hayvanları seviyor, koruyor ama insanlar kadar akıllı olmadıklarını biliyoruz.

Onun için her hayvana cinsine göre muamele etmek lazım.

Mesela bir köpek sizi ısırdıysa, bilin ki hak etmişsinizdir.

Kedi tırmaladıysa, bu asil ve özgüven sahibi şirinliği çok kızdırmışsınızdır.

Falan, filan…

Trafikte çok sakin olduğumu, hiç kızmadığımı söyleyenlere, “Ben hayvanları seviyorum.” şeklinde cevap veriyorum.

Gülsünler diye değil…

Gayet samimiyim.