NE ÇOK SEVERİZ NASRETTİN HOCA'YI

Yaşar İÇEN 01 Tem 2020

Yaşar İÇEN
Yine günlerden bir gün Nasrettin Hoca'nın insanoğluna ders veresi tutmuş...

Anlatırken güldürür, güldürürken düşündürür, iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırmamıza vesile olur...

Yine günlerden bir gün Nasrettin Hoca’nın insanoğluna ders veresi tutmuş... Karnıda çok açmış! Lakin tam takır kuru bakır haldeymiş kiler. Eşi hocaya bakmış hoca da eşine.

Hocanın aklına bir fikir geldiğini gözlerinden anlayan eşi tebessümle ‘yine aklına ne geldi bey’ demiş.
Nasrettin Hoca’da başlamış hemen anlatmaya; ‘şimdi önce evde ben bağırıp çağıracağım sen de ağlayarak sokağa koşacaksın. Alt sokakta bir davet var. Oranın kapısına kendini atıp yetişin a komşular diyeceksin. Sonra hemen senin ardından ben geleceğim ve sonrasını bana bırak’ demiş.
Öyle de yapmışlar. Hocanın eşi önde hoca arkada koşmuşlar davet olan eve. Herkes şaşkınlıkla ağlayan kadını ve hemen ardından hışımla içeri giren hocayı karşılamış. Üç beş dakikalık kargaşadan ve mahallelinin telkinlerinden sonra Nasrettin Hoca ve eşi davet edildikleri sofrada yemeklere kaşık sallarken kendini bulmuşlar. Önünde duran pilav tepsisindeki etler bittikçe ‘siz olmasaydınız o kadının kulağını şöööyyyleee tutup çevirirdim’ diyerek tepsinin et dolu kısmını kendi önüne çevirip getiriyormuş hoca... Bir, iki, üç bu duruma devam eden hocanın yanında oturan ev sahibi hocanın kurnazlığını hemen anlar. Nasrettin Hoca dördüncü kez tepsiyi çevirmek için elini uzatınca tepsiyi tutan ev sahibi ‘aman yapma hocam yazıktır bu kadar yeter büyüklük sende kalsın’ der ve izin vermez tepsinin et dolu kısmını önüne çekmesine! Velhasıl-ı kelam Nasrettin Hoca o gün tepsiyi kendine göre bir o yana bir bu yana çevirip etleri sadece kendi yerken ev sahibinin duruma el koymasıyla bu duruma son vermek zorunda kalır...

İşin içinde olmayan biri olarak yıllardır çok anlamsız bulduğum bir konu son günlerde büyük bir polemik konusu haline getirildi. Halbuki işin içinde olanların en doğal hakkı bu. Çoklu Baro teklifi hazırlandı baro başkanları ayaklandı! Her fırsatta insanların özgürlüğünden dem vuranlar bu kez kavga, itiş kakış halinde yaygara kopararak tepsiyi yine kendi önlerine çekmeye çalışıyor!
Cehaletime vermenizi isteyerek anlamadığım şu; kayıtta mecburiyeti olan bir yapı beni hiçbir şekilde yansıtmıyorsa ve benim gibi düşünen çok büyük bir kitle varsa farklı bir yapı istemek benim en demokratik hakkım değil mi?
Baroların işleyişine dair hukuk camiası çok dertli bunu bilmeyen yok. Koca bir şehrin avukatlarını bir başkanın kendi ideolojisi yönünde yaptığı açıklamalar bağlamamalı! Ben olsam kabul etmem! Ki çoğu avukat dışarda duruyor bu sebepten.
‘Hiç onaylamıyoruz fakat başkanın yaptığı her açıklama bizi de bağlıyor maalesef’ ya da ‘Baroya kayıtlıyım fakat hiçbir işleyiş bağım yok’ cümlelerini duymayan var mı?
Ayrıca toplum olarak hiç onaylamadığımız bir durum da şu; barolar neden bu kadar politize olmuş durumda?
Halbuki biz pek çok meslek oluşumu gibi baroları da kendi mesleklerine dair alan  geliştirmelerini, o bölümü okuyan gençleri desteklemelerini, işleyişlerine dair yeni fikirler sunmalarını, vizyon kazanmalarını bekliyoruz... Baro Başkanlarını her akşam ekranda ‘alayına isyan’ hallerde görmek istemiyoruz!
Tüm bu haklı şikayetlerin aksine barolar ve bazı meslek çatı başkanlarını en uçta muhalefet partisi liderleri durumlarında görüyoruz!
Uzun lafın hissesi şu; beni yansıtmayan bir oluşumun içinde olmamak ve hatta bana hitap eden yeni oluşumları istemek, beklemek benim en doğal ve demokratik hakkım olmalı...