HEPSİ PR: SIGARA ÖZGÜRLÜK,TERÖR BARIŞ

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Seçimlerden önce ekranda terör örgütü yanlısı siyasetçilere bağlama çaldırmak bir PR çalışmasıdır.

Seçimlerden önce ekranda terör örgütü yanlısı siyasetçilere bağlama çaldırmak bir PR çalışmasıdır. Bayram değil seyran değil neden bu konu açıldı diyenlere biraz sabır diyorum. PR, İngilizce Public Relations kelimelerinin kısaltılması yani halkla ilişkiler. 1920’lerin sonunda ABD sigara endüstrisi kadınların daha fazla sigara tüketmesi, her yerde sigara tüketmesini ister. Sektörün ağababalarından biri bu iş için bir halkla ilişkiler uzmanı tutmaya karar verir. Kiralanan kişi Sigmund Freud’un yeğeni bir göçmendir. İsmi Edward Barneys. “Benim bedenim benim kararım” mantığının sokaklarda ilk olarak hayata geçmesi işte bu vesile ile olur.  Paskalya yürüyüşünde sigara içmesi için tutulan kadınlar, dumanları tüttüre tüttüre New York caddelerinde salınırlar. Sigaraya da öyle bir anlam yüklenmiştir ki akıllara ziyan: Özgürlük Meşalesi

Güya içilen sigara kadınları özgürleştiriyordur. Hani şu kadın teröristlerin moda dergilerinde Özgürlük Savaşçısı olarak fotoğraflarının basılmasını düşünün. Tastamam öyle. Sadece sigara endüstrisi için değil hizmetleri. Domuz pastırması toptancıları için verdiği hizmetlerle bugün bile domuz pastırmasını ABD’de kahvaltı sofrasının ayrılmaz parçası haline getirdi. Her fani gibi Edward Barneys de ölümü tadar ve ölümü üzerine yazılan makalede “halkla ilişkilerin babası” olarak tanımlanır. Aradan geçen yıllarda sigaranın özgürlük meşalesi olmadığı, sağlığa zararları bulunduğu ortaya çıkar ve neredeyse sigaraya karşı küresel bir sefer başlatılır. Kamuya açık yerlerde sigara içmek artık birçok ülkede yasaktır. Sigaranın sosyal etkileri ise devam ediyor. Bugün hala güçlü bir endüstri ve sigara üreticileri regülasyonların, kanuni düzenlemelerin gevşek olduğu veya gevşettirebildikleri Afrika ülkeleri ve Çin’e doğru stratejik adımlar atıyor. Terör de benzer şekilde. 1920’lerin dünyasında Paskalya yürüyüşlerinde sigara tüttürenlerin yerini Türkiye’nin batısındaki ülkelerin başkentlerinin meydanların terör çadırlarının kurulması aldı. Teröristler “özgürlük savaşçısı” olarak pazarlanmaya devam ediyor.  Terör sektörü domuz pastırmacıları gibi kendilerine daha geniş pazarlar bulmaya çalışıyorlar. Bu noktada gazetecilerin kendilerini New York sokaklarında sigara tüttüren PR çalışanı kadınlardan nasıl ayrıştırdığını düşünmek gerekiyor. Eğer bu işi para için yapıyorlarsa ortada ciddi bir ahlak sorunu vardır. Ücretsiz yapıyorlarsa da bedava ve kullanışlı PR elemanları olduğunun göstergesidir. Tıpkı sigara gibi terör de sağlığa ve topluma zararlıdır. Özgürlük meşalesi olarak pazarlanan sigara ile barış ambalajında pazarlanan terör arasında fark yoktur. İletişim dertlerine deva arayan siyasi projelerin dünyaca ünlü  iletişim firmalarının kapısını çalıp medet ummaları boşuna değil. Onların Edward Barneys’in sigarayı özgürlük olarak sunan şeytani zekasına ihtiyaçları var. Algıyı oluşturmaya ve yönetmeye. Barneys hayatta olmadığı için onun yolundan giden şirketlerle yetinmek zorundalar. Algı oluşturmak için farklı araçları kullanmak istemek belki anlaşılabilir ama sigaraya özgürlük, teröre barış anlamını yükleyen özenti kişilere ne demeli. Televizyon ekranını terör PR’ı için kullanmaya teşne müptezeller elbette günün birinde gerçeği görüyor ama meşruiyet sağladıkları alanda çok canlar yanıyor, çok ahlar alıyorlar.