DEMOKRATİK HAKLARDA AB USULÜ ÇİFTE STANDART KABUL EDİLEMEZ

Ozan CEYHUN 19 Eki 2016

Ozan CEYHUN
Tüm Yazıları
​İsveç, 1980'lerde Türkiye'de yaşayan insanların demokrasi örneği olarak en fazla dile getirdikleri ülkeydi. Kemalist oligarşinin askeri darbeler yaparak geniş yığınları baskı altında tuttuğu o dönemin Türkiye'sinde idam, işkence ve tüm özgürlüklerin kısıtlanması nedeniyle ülkeden kaçabilenlerin sığınmak istediği ülkelerin başında gelmekteydi.

İsveç, 1980’lerde Türkiye'de yaşayan insanların demokrasi örneği olarak en fazla dile getirdikleri ülkeydi. Kemalist oligarşinin askeri darbeler yaparak geniş yığınları baskı altında tuttuğu o dönemin Türkiye'sinde idam, işkence ve tüm özgürlüklerin kısıtlanması nedeniyle ülkeden kaçabilenlerin sığınmak istediği ülkelerin başında gelmekteydi.

Peki ne oldu da bugün İsveç'te kanlı bir askeri darbe teşebbüsüne karşı kahramanca direnerek demokrasiyi savunan Türkiye halkının bu tüm demokrasiler için örnek mücadelesini anlatmak yasaklanabilmekte?

14 Ekim 2016 Cumartesi günü İsveç'te yaşamakta olan Türkiye kökenli İsveçliler UETD (Union of European Turkish Democrats) isimli bir NGO'nun öncülüğünde Stockholm'de “15 Temmuz'daki Türkiye'nin demokrasi direnişini” bu olayları bizzat yaşamış üç Türk gazeteciden dinlemek amacıyla bir etkinlik düzenlemek istediler. Amaçları 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz sabahı Fetullahçı terör örgütü FETÖ mensubu asker üniformalı teröristlerin kanlı bir darbe yapmaya kalkışmalarını ve buna karşı direnen milyonların şanlı mücadelesini anlatmaktı.

Geçmişte Türkiye'deki askeri darbelerden kaçanların sığınmak için tercih ettiği İsveç bu etkinliği yasakladı. Demokrasiyi savunan insanların savaş uçakları, helikopterler ve tanklara karşı verdiği mücadelenin anlatılmasını yasaklamak bir demokrasiye yakışır mı? Türkiye kökenli İsveçlilerin darbe girişiminde bulunan teröristleri değil demokrasiyi savunan insanları desteklemesinden daha yüce ve onurlu bir durum olabilir mi?

İsveç gibi bir ülkede yaşamakta olanların Türkiye'de de demokrasiye sahip çıkmasından gurur duyması gereken İsveçli politikacılar bırakın bu etkinliği organize edenlerle gurur duymayı tam tersine engellediler!

İsveç “Türkiye'deki 15 Temmuz demokrasi direnişini” destekleyenleri engellerken aslında başarısız darbe girişiminde bulanan ve onlarca insanı katleden, yüzlerce insanı yaralayan ve de meclis gibi demokrasi sembolü binaları bombalayan teröristleri “desteklermiş” gibi bir duruma düşmüyor mu?

Bu mu Olaf Palme'nin ülkesinin bugün geldiği hal?

Ancak AB'de sadece İsveç'te değil bu demokrasi adına utanılacak durum.

Almanya'da, Belçika'da, Hollanda'da ya da Avusturya'da da o ülkelerde yaşamakta olan Türkiye kökenli insanlar neredeyse “Türkiye'de demokrasiye sahip çıkanları” açıkça desteklemekten korkar hale getirildiler. Hangi demokrasi ve fikir özgürlüğü anlayışı ile bağdaşmakta bu durum?

Almanya'da, Belçika'da ya da Hollanda'da siyasi parti üyesi ya da yerel meclis üyesi olan Türkiyeli politikacılar “15 Temmuz'da direnen Türkiye halkına” ve “Türkiye'de seçmenlerin büyük bir destekle seçtiği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a” destek verdikleri ya da destek toplantılarına katıldıkları gerekçesiyle partilerinde ihraç edilmekteler. Özellikle AB ülkelerindeki merkez partileri kendilerini seçen ve destekleyen ama Türkiye'de de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyen geniş yığınları dışlarken aslında demokrasiye de büyük zarar vermekteler.

AB ülkelerinde Hristiyan demokrat ya da sosyal demokrat partileri seçen Türkiye kökenli seçmenler Türkiye'de de aynı nedenlerle AK Parti'yi seçmekteler. Her iki ülkede de demokrasiye sahip çıkan partileri tercih ediyorlar. Ancak son aylarda AB ülkelerinde yaşamakta olan Türkiye kökenli Avrupalılar demokrasiye sahip çıktıkları için “cezalandırılmaktalar”. Türkiye'de “AK Parti'yi” ya da “Recep Tayyip Erdoğan'ı” desteklemek AB ülkelerinde bir dışlanma nedeni haline gelmiş durumda. Bu ise demokrasi adına büyük bir ayıp.

İlginçtir. Bir çok AB ülkesinde “AK Parti sempazitanı” olduğu öğrenildiğinde hemen partilerinden Türkiye kökenli politikacıları atanlar nedense aynı partilerde üye olan ve Türkiye'de kanlı terör örgütü PKK'yı ya da “15 Temmuz kanlı darbe girişimini gerçekleştiren” terör örgütü FETÖ'yü destekleyenleri sorunsuz bir şekilde tutuyor ve de hatta bazen kariyer yapmaları için de teşvik ediyorlar. AB ülkeleri ulusal meclislerinde kanlı terör örgütü PKK'yı destekleyen çok sayıda Türkiye kökenli vekil üyesi oldukları hiç bir parti için rahatsızlık yaratmıyor.

Yani kısacası “günümüz Türkiye’sini destekleyen” değil “Türkiye'ye düşman olan” teşvik ediliyor. Bu AB'nin “yeni demokrasi anlayışı mı?”. 

Aynı İsveç'in Stockholm kentinde olduğu gibi bir çok AB ülkesinin kentlerinde gerçekleştirilmek istenen “15 Temmuz Demokrasi Direnişi ile Dayanışma” etkinliği sudan bahanelerle yasaklanırken kanlı terör örgütü PKK'yı savunan derneklerin her türlü etkinliğine izin veriliyor.

Bu çifte standart demokrasi adına büyük bir ayıp değildir de nedir?

Bu şekilde AB üyesi ülkeler kendi ülkelerinde yaşamakta olan yüzbinlerce Türkiye kökenli Avrupalıyı demokrasi adına büyük hayal kırıklığına uğratmaktalar. Türkiye kökenli Avrupalılar en doğal demokratik hakları olan fikir ve seçme özgürlüğü nedeniyle çeşitli yaptırım ve baskılara maruz kalmaktalar. Bu yöntemler aslında AB değerleri ile çelişmekte. Demokratik olmayan ve en başta AB ülkelerinde en çok eleştirilen diktatörlüklerin mantığına daha uygun değiller mi?

Almanya'da CDU, CSU, FDP ya da SPD'yi seçen bir Türkiye kökenli Türkiye'de aynı nedenlerle AK Parti'yi seçiyor. Bu gerçeği görmezden gelerek Türkiye'deki tercihi nedeniyle bir insanı dışlamak en başta AB'nin Kopenhag Kriteleri’ne uymamakta. Kopenhag Kriterleri'nde kesinlikle çifte standart yok. Ama AB'de son aylarda en çok gündeme gelen uygulama biçimi oldu!

Bu gidişat hiç iyi değil!

AB ülkelerinin Türkiye kökenli vatandaşları bu tür “ayrımcılığın” hedefi halindeler!