BUNKERDEN HENDEĞE, ARNAVUTLAR'DAN KÜRTLERE...

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Enver Hoca diye bir diktatörü vardı Arnavutluk'un. Tekkede başlayan eğitim hayatını Fransa'da tamamlamış ve ülkesini dünyanın ilk ateist ülkesi haline dönüştürmüştü.

Enver Hoca diye bir diktatörü vardı Arnavutluk’un.  Tekkede başlayan eğitim hayatını Fransa’da tamamlamış ve ülkesini dünyanın ilk ateist ülkesi haline dönüştürmüştü. Hoca sadece soyadı. Yoksa kendisi dinden nefretini neredeyse tüm camileri yerle bir edecek kadar açık etmiş birisiydi. Marksist-Leninist geleneğe mensup ve ülkesini kitaplarda okuduğu ideallere göre tanzim etmek için canhıraş çalışan birisi. Parantez açalım: Arnavutlar kadar İslam’a sıkı sıkıya bağlı Kürtler’in başındaki bela da Marksist-Leninist. Parantezi şimdilik kapatalım. Öylesine bir baskı sistemi kurmuş ve halkı öylesine sindirmiş ki bazı illerin en büyük binası kendine karşı çıkan veya çıktığını düşündüğü kişileri doldurduğu hapishaneler olmuş.  Enver Hoca, ülkesini işgal edecek yabancı güçlerin korkusuyla bunker denilen koruganlar, sığınakçıklar inşa etmeye başlamış. Eh, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra olur bu kadar paranoyaklık diye düşünebilirsiniz ama işi abartmış. 700 binin üzerinde korugan inşa etmiş. Bunları inşa edebilmek için on binlerce kişinin çalışmasının yanı sıra düşman geldiğinde hazırlıklı olsun diye 12 yaşından itibaren çocukları da savunma sistemine dahil etmiş.

Geçmiş zaman ne var bunda diyecek olursanız gözlerimizi Batı’dan Doğu’ya kaydırmamız yeterli olacak. Enver Hoca’nın manevi mirasçılarından PKK ve siyasi kanadı HDP, bu korugan işini hendeğe çevirip aynı oyunu oynamaya kalktılar. Bir parantez daha açalım ve PKK’nın küçücük Kürt çocuklarını hendeklerde kendine siper etmesini yazalım.Özünde şaşılacak bir taraf yok: Devrimcilik oynamanın en önemli kısımlarından biri halkı ve gençleri bozuk para gibi harcamaktır. Enver Hoca nesilleri göz kırpmadan hayali bir düşmanla harcamıştı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başka bir savaşı görmeye Enver Hoca’nın ömrü yetmedi. Beklediği İtalyanlar hiçbir zaman Arnavutluk içlerinde ilerlemediler, bunkerler ise sapsız mantarlar gibi Arnavutluk’un içlerinde arzı endam etmeye devam ediyor. Bazıları otel olarak kullanılıyormuş. Evsizlerin barındıkları da varmış.  Ama çoğu lanetli ucubeler olarak yalnızlığına terkedilmiş.

Hendek ve bunkerin ortak özelliği içlerine nesillerin gömüldüğü mezarlara dönüşmüş olmaları... Enver Hoca on yıllar süren iktidarının ardından her fani gibi gözlerini dünyaya kapattığında geride baş düşmanı kapitalizme hayran bir halk bıraktı. Öyle ki ABD dünya üzerinde en çok Enver Hoca’nın memleketinde seviliyor. Enver Hoca, geleceğe miras bırakmak istediği savunma sisteminin bel kemiği bunkerleriyle gerçekten de tarihe geçti. Ancak bir farkla: Arnavutluk’u koruyan değil felakete sürükleyen lider olarak.İş makineleriyle hendekler kazanlar bunkerleri ve akıbetlerini ne kadar biliyor bilmiyoruz. Ama halka rağmen yapılan sözde halkçılık hayırla sonuçlanmayan bir girişim. Kaybolan nesiller ve ağza sakız yapılmış barış lakırdılarından geriye acı ve gözyaşı kalıyor. Enver Hoca’nın bunker hikayesi bir milletin kendi kaynakları ile kendi geleceğini yok etmesinin acı bir örneği. Tarihin akışında parantezlerle ifadesi yeterli olacak sapmaların binlerce, on binlerce, yüzbinlerce kişinin geleceğini etkilemesi ne fena. Hem de Marksist-Leninist fantezi uğruna.