AVCI'NIN ÖNERDİĞİ ROTA

Refik ERDURAN 31 Ağu 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
FETÖ ile yatıp kalkmak gözlerin devlet birimleri içinde oluşan başka istihbarat ve nifak şebekelerine de çevrilebilmesini önlüyor.

FETÖ ile yatıp kalkmak gözlerin devlet birimleri içinde oluşan başka istihbarat ve nifak şebekelerine de çevrilebilmesini önlüyor. Bakın, acıklı olduğu kadar komik bir şey: Kadim dostum Sn. Nabi Avcı ile telefon ya da internet bağlantısı kurmak istemiyorum. Çünkü içeriği hemen ertesi gün sosyal medyaya ve ödenekli tiyatro çalışanlarımızdan kimilerinin özel sitelerine namussuzca çarpıtılarak yansıyor. Evet, namussuzca. Çünkü en iyi niyetle bir şey söyleseniz, örneğin “Sayın Bakan, falanca tarihî çeşmenin suyu bulanık akıyor, lütfen talimat verin de borularına bakılsın” deseniz, uyarınız kamuoyuna şöyle duyuruluyor: “İhbarcı iş başında! Su İşleri Genel Müdürlüğü çalışanlarını gammazladı.” Ben bıktım. “Kültür sularımızın rengini dert edinmek bana mı kaldı?” diyeceğim ama, dilim varmıyor. Muhsin Ertuğrul’dan, Cüneyt Gökçer’den, Ulvi Uraz’dan dinlediklerim kulağımda küpe.

Sonradan düzeltmek için görevlilerin nasıl tevil edeceklerini şaşırdıkları bir açıklama yapıldı: “Devlet Tiyatroları bundan sonra yalnız yerli oyun oynayacak.” Bütün kültür etkinliklerimizin kişilikli olmasını altmış yıldır canla başla savunan bendenizin buna sevineceği düşünülmemiştir umarım. Hep söylüyorum: Yerli ve yabancı konuklarınıza Türk tarzında iyi bir yemek sunmak isteyince çarşıdan “Türk eti, Türk sebzesi, Türk baharatı” diye rastgele topladıklarınızı tencereye atıp kaynatsanız ne olur? Rezalet! Önce hangi yemeği yapacağınıza karar vermeniz, tarifine bakmanız, ona göre malzeme kullanmanız şarttır. Daha kişilikli sahne sanatı oluşturmak için de tiyatrolarımızı yönetecek kişilerin Türk halkına ne sunmak istediklerini bilmesi (günümüzün moda deyimiyle “vizyon sahibi” olması) gerekir. O zaman sahnelerde izlediklerimiz gelişigüzel laf ve görüntü kalabalığı değil, salondan çıkarken etkisini kafamızın ve gönlümüzün içinde götüreceğimiz anlamlı, değerli, keyifli birer deneyim olur. Önümüzdeki mevsimde halkımıza nasıl oyunlar sunulmalı? “Gerçekleri gösterici, öğretici, düşündürücü” falan oyunlar derseniz havada kalırsınız. Kimse “Bir şeyler öğreneyim de düşüneyim” diyerek gitmez tiyatroya. Herkes haz almak için gider. Haz niteliği değişir insandan insana. “Hamlet” başka türlü haz verir, “Cibali Karakolu” başka türlü. Ama verir ikisi de. “Vizyon sahibi” bir yöneticinin bu mevsimde seyircilerin salondan çıkarken kafaları ve gönüllerinde izlenimini götürmelerini isteyeceği uygun tema ne olabilir? Yanıt adını andığım Kültür Bakanımızın Türkçe Bayramı kutlanırken söylediklerinde var: “Dilimiz, harap etmeyi değil, mamur eylemeyi, gönüllere kin, nefret, intikam tohumları değil, sevgi, şefkat, merhamet tohumları ekmeyi şiar edinmiş bir milletin dilidir.” Bu yıllarda tiyatromuz da onu şiar edinsin ve halkımıza sevdirsin derim.Yitirdiğimiz Vedat Türkali’nin özelliği yalnız “ideolojisi” değil, tutarlılığı ve açık sözlülüğü idi. Darısı hepimizin başına.