ANAYASA, SİSTEM KRİZİNİ ÇÖZEBİLECEK Mİ?

Tarık ÇELENK 11 Nis 2016

Tarık ÇELENK
Tüm Yazıları
Marksist terminolojiye göre kriz "Devrimci durum" demektir. Yani yönetenlerin yönetmekte zorlandığı, yönetilenlerin ise eski kurallara göre yönetilmek istemediği durum.

Marksist terminolojiye göre kriz “Devrimci durum” demektir. Yani yönetenlerin yönetmekte zorlandığı, yönetilenlerin ise eski kurallara göre yönetilmek istemediği durum. Tarihimizde karşılaştığımız sistematik krizler karşısında farklı tepkiler vermişiz. Osmanlı döneminde dış yenilgi veya iç isyan kriz durumunun bir sonucu olarak görülmüştür. Rus bozgunu, Pasarofça antlaşması, Lale devri, Patrona isyanı, 1774 Kaynarca, 3.Selimin reformları, Kabakçı isyanı, 2.Mahmut, ayan isyanları ve senedi ittifak diye periyotları sıralayabiliriz. Görüldüğü gibi Osmanlıda krizler daha çok idarecilerin değiştirilmesi, tavizler, bastırmalar ve son dönemlerde ciddi anayasal reformlarla çözülmeye çalışıldı. Reformların ertelenmesi veya askıya alınmasında dış savaşlar gerekçe gösterildi. 1876 da kurulan meclis savaş gerekçesiyle dağıtıldı.  Başta Ermeni olmak üzere ıslahat planlarının uygulanabilmesinin Osmanlı sistemini kurtaracağı mı veya daha hızlı bir çöküşe mi götüreceği bugün bile temel bir sorudur. Hatta bugün bu iki eğilimin ( ıslahat veya güvenlik ağırlıklı ) devletimizin bürokrasisinde karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. İmparatorluğun hantal yapısı elinden geldiği kadar dönüşüme ve esnemeye çalıştı. I. Dünya savaşı sonunda sistem krizi kaosa dönüştü devlet yıkıldı. En azından imparatorluk, cumhuriyetimizin kadrolarını eğitebildi ve yetiştirdi.

Cumhuriyetimizde ilk memnuniyetsizlik veya kriz belirtilerini M.Kemal Atatürk görebildi. Esneme ve toplumda biriken negatif enerjiyi alabilmek amacıyla güvendiği arkadaşlarına muhalefet partisi kurdurdu. Ne yazık ki devam ettirmedi. İnönü kayıp edeceğini bile, bile demokrasiye geçti ve iktidarını devir etti. Eski cumhurbaşkanlığı onun için ölçü olmadı. Maalesef DP darbe dinamiklerini sönüme uğratılacak gerilimi azaltma politikasını izleyemedi. Haksız ve trajik bir darbe ile tasfiye edildiler. Maalesef sistem 70’li yılların sonunda da benzer krize girmişti. İktidar ve muhalefet ancak Zincirbozan darbe kampında bir araya gelebildiler. Bugün ülkemiz yeni bir sistem krizi eşiğinde. Yani parlamenter sistem gereği, muhalefet zayıf ve çözüm üretemiyor. Ak parti yalnız durumda. Ak parti de kendi kurumsal dengeleriyle ilgili parti içi muhalefeti kalmamış durumda.

Onun dışında ülkemizin istikrarını  Ortadoğu ve PKK kaynaklı terör saldırıları tehdit etmektedir. Devletimiz Kürt ve Alevi yurttaşlarımızın sorununa demokratik çözümü, kendi kırmızı çizgileri içinde üretmek zorunda. Sistemin tıkandığı bu nokta da Ak partinin önerdiği Türkiye tipi Başkanlık içerikli Anayasa, krizi çözebilecek midir? Bunun asgari ve azami koşulları nelerdir?  Terör operasyonlarının kayıplarla yoğunlaştığı ve siyasi popülizmin tavan yaptığı bu zeminde, toplumsal uyum veya anayasa heyecanı nasıl sağlanacaktır? Akut hale getirilemeyen, ancak kontrollü kronik halde sürdürülmesi öngörülen sistem krizimizle veya idari belirsizliklerimizle yaşamaya nasıl alışabileceğiz ? Temel sorular bunlar gözüküyor.

Krizler karşısında esnek alanlar yaratamayan sistemler risk altındadır. Bunun en yakın örneğini Sovyetler birliğinin dağılışında yaşamıştık. Sovyetler hiç hesap edilmeyen bir zamanda birden dağıldı. Zira esneme payı sistemde yoktu. Esneme payları demokratik değerlerdir, 0 toplamlı değil herkesin kazanacağı oyun veya  ötekinin sistem içinde geleceğini görebilmesidir. Ayrıca ittihat ve terakki’nin bir kanadının uzun yıllardır değişmez olarak kabul ediyoruz. Bunlar Ortadoğu ve Kürtlerin sorununa ilişkindir. Bunları değiştirmek bize bir başka esneme alanı açacaktır. Sadece yönetenlerin ve toplumun ihtiyaçlarına göre bir anayasa düzenlenmesi, sistemde esnek alanlar yaratmadıkça krizlerin çözümünde yeterli olmayacaktır.