AĞANIN KISMETİ

Refik ERDURAN 13 Nis 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Ukde nedir, gençler bilmeyebilir. Sözlüğe bakarsanız, "düğüm". Konuşmalarda mecaz yollu kullanılıyor: "Yapmam gerektiğini bildiğim bir şeyi yapamadım, içimde düğüm gibi dert oldu" anlamında.

Ukde nedir, gençler bilmeyebilir. Sözlüğe bakarsanız, “düğüm”. Konuşmalarda mecaz yollu kullanılıyor: “Yapmam gerektiğini bildiğim bir şeyi yapamadım, içimde düğüm gibi dert oldu” anlamında. Bugünlerde ölümünün on ikinci yıldönümünde Sakıp Sabancı’yı andık ya. Onun hakkında kocaman bir ukde var benim içimde.Haftanın her gününde köşe yazısı yazdığım dönemde bir öğle üzeri telefonla aradı, o akşamki Adana uçağının kalkış saatini söyledikten sonra “Hemen toparlan, gel,” dedi. “Ben de o uçaktayım.”

“Aman Sakıp Beyciğim, benim işim gücüm var.”

“Benim yok mu? Bu hepsinden mühim.”

“Hayırdır?”

“Hayır ki hayır. Görürsün.”

Bir saatte apar topar iki yazı yazıp gazeteye gönderdiğimi hatırlıyorum. O gece Sakıp Bey’in Adana’daki evinde kaldık. Ertesi sabah erkenden (ortalık aydınlanmamıştı) yollara düştük. Bölgede Sabancı camiasına ait ne kadar fabrika, işyeri, tesis falan varsa ziyaret ettik. Her birinde beni işçiler ve yöneticilerle konuşturdu. Hepsinin Ağa’yı saymanın ötesinde sevdiği belliydi. Yorgun argın eve dönünce sordum: “Eee, n’oluyor? Buralara Genel Müdür mü yapılıyorum?”

“Daha iyisi. Arabada babam Hacı Ömer’in nasıl köyden gelip bunları yarattığını anlattım ya? Onun kitabını yazacaksın.”

Düşündüm. Siparişle bir zenginliğin kitabını yazmak tuhaf kaçacak gibi geldi. Özür diledim. Sonraları da düşündüm, yanlış yaptığımı fark ettim. O kitabın malzemesini toplarken çok şey öğrenebilirdim. Yüzde yüz millî bir Ağa özel sektörümüzün Mister tiplerine örnek olur, kutuplaşmamızı da biraz önlerdi belki. Yine de Sakıp Bey’le iki üç günlük sohbetimizin kazandırdıklarının kalıntısı var kafamda. “Sözlerimi gazetelere, dergilere, kitaplara serpiştiriyorlar,” demişti. “Bazıları işe yarar, bazıları havada.” En beğendiği öğüdü şuydu:

“Her şeyin bir şeyini öğren, bir şeyin her şeyini.”

Doğru sözdü. Bilginin her kesiminden pay alarak genel kültür edindikten sonra, bir uğraşın tam egemeni olabilmek için onunla ilgili konulara odaklanarak derinleşmek şart gerçekten. Kıvrak denilen zekâ türünden ve mizah duygusundan nasibini bol bol almıştı Sakıp Bey. Bilmem doğru mu, gençliğinde bir ara çok zengin bir kadınla evlenerek  malî dağların tepesine kestirmeden ulaşmayı aklından geçirdiğini söyledi. Ama becerememiş. Bir de hikâye anlattı:Delikanlının biri gözüne kestirdiği kızın çok romantik olduğunu görünce ormanda randevu vermiş. Kız bisikletle gelmiş. Onu bir ağaca dayadıktan sonra yere örtü serip üstüne uzanmış. Oğlan ezberlediği şiirleri söylemeye başlamış. Öyle güzel, öyle güzel söylemiş ki, kız kendinden geçmiş.

“Harikasın!” diye kollarını açmış. “Benim olan her şey senin artık.”

Ve delikanlı yerinden fırlamış, bisiklete atlayıp gitmiş… Sakıp Bey “Kısmet değilmiş,” diye güldü. “Ben öyle bir bisiklet kapamadım.” Ama camiasına motosiklet yaptırdı; ona atlayıp gitti. Yapanların alkışlarıyla.