8 Eylül'de gösterime girecek "Yarım Kalan" filmini, salı günü Levent Özdilek Sinemasındaki basın gösteriminde izledim.
8 Eylül’de gösterime girecek “Yarım Kalan” filmini, salı günü Levent Özdilek Sinemasındaki basın gösteriminde izledim. Filmi izlerken “Filmi vesile kılarak Ermeni-Türk ilişkilerine dair yazayım.” diye plan yapmıştım. Eve geç vakit gidince, yazıyı sonraki günlere bırakmaya niyetlendim. Ancak öyle olmadı. Enveryan isimli Ermeni bir vatandaşımızın Twitter’de paylaştığı videoyu izleyince bilgisayarı açıp yazıya başladım.
Enveryan isimli kullanıcının paylaştığı videoda Hrant Dink’in bir konuşması vardı. Dink, Avrupa Birliği ile ilgili değerlendirmede bulunurken “Türkiye'de Müslümanlarla beraber yaşamayı yeğleriz ama Avrupa’da Hıristiyan-Hristiyan’a birlikte yaşamayı yeğlemeyiz.” şeklinde konuşuyordu. Bunu, Türkiye’de yaşayan Ermeniler adına söylüyordu. Hrant Dink ilginç bir kişilikti. Ermeni idi, Ermeni Diasporasının bildik tezlerinden uzak duruyordu. Hristiyan idi, AB’nin “Hristiyan birlik” olmasına karşıydı. Onun için, Hrant Dink’in, Türk-Ermeni ilişkilerinin iyileşmesini istemeyenlerce öldürtüldüğüne dair gittikçe yaygınlaşan kanaati ben de inanılır buluyorum.
Filme gelince… Filmin başrollerini Anıl Altan, Iskui Baldzhian ve Ali Buhara Mete paylaşırken, yönetmen olarak Emre Yılmaz ismini görüyoruz. Senaryoda üç isim var: Yaşar İliksiz, Adnan Erdoğan, Haşim Akkaya. Filmde anlatılan, “Hayatın içinden, her zaman karşılaşabileceğimiz bir hikâye” ama senaryo 1915 olayları başta olmak üzere Türk ve Ermenilerin yaşadığı krizler üzerine olunca, filmi, siyasi-etnik duyarlılıkla da izlemek zorunlu hale geliyor. Filmdeki siyasi mesajların nasıl karşılanacağını, gösterim başlayınca göreceğiz. Benim beğendiğim ve itiraz ettiğim yönleri var. Filmde her şey iki gencin aşkı üzerinden dile geliyor. Ermeni bir kız olan Iskui, üniversite okumak için İstanbul'a gelir. Burada genç iş adamı Mert'le aralarında büyük bir aşk filizlenir. Fakat bu ilişki Iskui'nin Ermenistan'dan gelen ağabeyi Aram ve Mert'in Bolu’da yaşayan ailesi tarafından kabul edilmez.
Ermeni-Türk ilişkilerine dair söylemek istediklerime gelince… Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde çoktandır sessizlik var. Umarım bu sessizlik sürecinde, Türkiye olarak biz dersimize çalışmışızdır. Birileri, tarihte defalarca olduğu gibi, Ermeni konusunu yeniden bir kriz gündemi şeklinde önümüze koyarak bizi tartışmanın edilgeni haline getirmeden biz inisiyatif alalım. Çünkü başka devletler ve aktörlerin önümüze koyduğu gündemlerde çoğu kere savunma hattından kurtularak aktif politika yürütemiyoruz. Oysa Türkiye çok yönlü aktif diplomasi sergileyebilecek birikime sahip. Üstelik Türk-Ermeni ilişkilerinde alınacak her mesafe, bölge politikalarında Türkiye’ye inisiyatif sağlayacak, Suriye ve Irak’taki sonraki dönem gelişmelerde de elimizi güçlendirecektir.
Bu arada ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin “Doğudaki komşularınızla hep düşman kalın.” politikasına karşı da dikkatli olmamız gerekir. ABD istiyor ki Rusya ile kavgalı olalım, İngiltere istiyor ki Araplarla hep kavga yapalım, Fransa ve Rusya gibi ülkeler istiyor ki Ermenistan ile hep savaş yapalım. Onlar “Komşularınızla hep düşman kalın.” taktiği yürütse de biz, bölgemizin, milletimizin ve insanlığın adına en doğru olan neyse onun peşinde olalım. Kavga yapacaksak bile onun kararını biz verelim. Ancak diplomasi, kavgasız-savaşsız çözüm ve masada kazanmak için vardır.