Hafta içi Diyarbakır'ı gezdim, ziyaretlerde bulundum, Sur'un daracık küçelerinde ve avlulu taş evlerinde Yarabbi şükür niyetine huzurlu soluklar aldım, odun fırınlarından yükselen açık ekmek ve Diyarbakır çöreğinin kokusuyla keyif alıp ruhumu doyurdum...
“Sen miydin beni kendine hapseden yoksa ben miydim seni delice seven...” diye başlayan sayısız mısrayı kalemime ve kelamıma dolamıştım yıllar önce... Sonra da uzun lafın hissesi niyetine “ben sana geldikten sen beni yüreğinle sımsıkı sardıktan sonra bunun ne önemi var ki...” diye bağlamıştım sevmek ve sevilmek için bir gerekçeye ihtiyaç olmadığını...
Hafta içi Diyarbakır’ı gezdim, ziyaretlerde bulundum, Sur’un daracık küçelerinde ve avlulu taş evlerinde Yarabbi şükür niyetine huzurlu soluklar aldım, odun fırınlarından yükselen açık ekmek ve Diyarbakır çöreğinin kokusuyla keyif alıp ruhumu doyurdum... Kara taşlarla döşenmiş yolları adımlarken o yollara ve kaldırımlara sinmiş komşu sohbetlerini, dip dibe evlerden birbirine uzatılan tabaklardaki mis kokulu yemekleri, halka tatlı satan çocukların “tatliii” seslenişlerini ve daha nicesini tarihte yolculuk yaparcasına yaşadım...
Kimi şehirlerin ve kimi mekanların nefes aldığına, yaşadığına, konuştuğuna, ruhuyla yüreğe dokunduğuna inanırım... Ve bence Sur da en yürekten yaşayan yerleşim yerlerinden biri... Her adımda kulağınıza geçmiş fısıldanıyor, burnunuza yöresel tatların mis kokuları geliyor, efsanelere ve hikayelere can veren insanlar önünüzde canlanıyor sanki...
Evet tam kapanma ve sonrasındaki bayram öncesi Sur’u epeyce gezdik, dinledik, izledik, notlar aldık. Aldığım notlar vesilesiyle her daim dikkatimi çeken bir sorunun halâ aşılmadığını gördüm... Şükürler olsun ki sosyal anlayışla hareket eden devletimiz, hayırsever zenginlerimiz, kurumsal yardım örgütlerimiz tahmin dahi edilemeyecek oranda gıda, giysi, para, eşya vb yardımlarda bulunuyor fakat “ihtiyaç sahibi listeleri günceli yansıtmamakla” birlikte tüm yardımlar belli bir kesime gidiyor. Misal aynı anda herkes bir aileye yığıyor yardımlarını ve tabiri caizse ailenin evi tıka basa giysi, gıda, eşya, alışveriş çeki ile doluyor! Ve yardımlar genellikle yetimi-öksüzü olan ailelere yapılıyor fakat yetim öksüz olmadığı halde onlardan çok daha mağdur olan aileler ne olacak?
Evet yardımlaşma konusunda ciddi iletişim ağı sorunu var resmî kurumlarımızın... Halbuki illerde “yardım bilgi havuzu” oluşturulsa ve herkes yardımını yapmadan hangi aileye ne verildiğini görüp ona göre eşit dağılım yoluna gidilse çok daha yerinde ulaşacaktır yardımlar ve dualar...
Ramazan Ayı vesilesiyle her yıl ziyaret ettiğim ve “yardımlar ne aşamada” diye sorularımı yönelttiğim Diyarbakır Siirtliler Derneği’ni bu yıl da ziyaret ettim. Her yıl iftar çadırı kurup bir ay boyunca onbinlerce kişiye iftar yemeği dağıtan dernek geçen yıl ve bu yıl pandemi sebebiyle çadır kurmayarak ailelere erzak yardımı yaptı. Geçen yıl ve bu yıl olmak üzere toplam onbin aileye önemli kalemlerde yüklü erzak yardımı yapan Diyarbakır Siirtliler Derneği Başkanı Adnan Öktüren’i ziyaretimde ne telefonu ne de kapısının sesi bir saniye kesilmedi. Bir ara odaya ikisi çocuk ikisi genç olmak üzere dört kişi geldi. Talepleri karşılandıktan sonra tam kapıdan çıkarken bir genç geriye döndü ve “Adnan Başkanım ölmüşlerinin adını bana söyle onlara Yasin okumak istiyorum...”
Ölmüşlerin ismini not edip odadan çıkarken çok mutluydu çünkü daha o yaşta aldığı yardım karşısında bile borçlu kalmak istememiş okuyacağı Yasin ile mutlu olmayı seçmişti. Çocuklar odadan çıkarken Başkan Öktüren gülümsedi ve şöyle devam etti konuşmasına; “şimdiye kadar kimse dernek için yada sizin için bir şey yapmak istiyorum dememişti! Sağolsun yönetimimiz ve dostlarımızın desteği maddi manevi hep yanımızda oldu fakat böylesi bir ‘bende dua okumak istiyorum’ talebi bir ilk... Geçen yıl da çok büyük talep vardı yardım isteyenlerde fakat bu yıl çok zorlandık talepleri karşılamak konusunda. Sağ olsunlar yıllardır bizi destekleyen dostlarımız bu yıl da bizi yalnız bırakmadı fakat yardım talepleri bizim hazırladığımız beşbin kolinin çok üzerinde olduğu için eleme yaparak gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalışıyoruz... En büyük sıkıntımız herkes istiyor! Şehrimizin zenginleri bizde elli aileye destek olalım demiyor! Giderek paylaşmayı unutan bir toplum haline dönüşüyoruz. Halbuki bu topraklar dünyaya medeniyeti, insanlığı, paylaşma kültürünü, fakiri görmeyi ve kollamayı öğreten yerler... Geldiğimiz noktada pandeminin de etkisiyle zorlansak da biz dernek olarak dinimizin ve kültürümüzün en güzel yansıması olan yardımlaşmayı ve paylaşmayı yaşatmak konusunda kararlıyız. Ve kuru lafta, tabelada, protokolde, etikette dernek olmadığımızı sadece Diyarbakır’a değil yaptığımız sosyal, kültürel, sportif ve yardım çalışmalarıyla tüm Türkiye’ye ispatlamış köklü bir oluşumuz...”
Evet Diyarbakır Siirtliler Derneği Başkanı Adnan Öktüren ile konuştuklarımız aslında hepimizin bildiği ve dillendirdiği “bencillik ve açgözlülük” üzerine cümlelerdi... Fakat Başkan Adnan Öktüren ve duyarlı yönetim kurulu üyeleri sorunları dile getirmek yerine hızlı ve güçlü bir şekilde çözümler üretiyor...
Bu vesileyle ihtiyaç sahibi evlere ulaşıp dualarına vesile olan herkese biz de şunu söyleyelim: “İyi ki varsınız ve daha fazla olun inşallah...”