Bugün Yahya Kemal'den ve şiirinden bahsedeceğim.

Öncelikle bugün yıldönümü olan 15 Temmuz hain darbe ve işgal teşebbüsünde şehit düşen vatandaşlarımızı minnet ve rahmetle anıyorum. FETÖ gibi mankurtlardan oluşmuş casus şebekelerine karşı devletimizin ve milletimizin her daim uyanık olmasını temenni ediyorum.

***

Bugün Yahya Kemal’den ve şiirinden bahsedeceğim. Öğrencisi olmuş ve kendisi gibi büyük bir Türk şairi olan Ahmet Hamdi Tanpınar Yahya Kemal Beyatlı’yı “O bizim Neo-Klasik şairimizdi!” diye anlatır. Neo-Klasik Yeni Klasik demektir. Pekiyi Klasik nedir? İsterseniz ilk önce Yahya Kemal’i bir tanıyalım sonra onun ne kadar Neo Klasik olduğunu ele alırız.

YAHYA KEMAL BEYATLI KİMDİR?

Yahya Kemal, 2 Aralık 1884'te Ahmet Âgâh adıyla Üsküp'te doğdu. Agâh Kemal, Esrar, Mehmet Agâh, Süleyman Sadi gibi müstear isimlerle yazdı. Kökleri Osmanlı sarayına kadar uzanan seçkin bir aileden geliyordu ve çeşitli özel okullarda eğitim gördü. İstanbul Vefa Lisesi mezunuydu.

Yükseköğrenime başlamak üzereyken anne ve babası arasındaki şiddetli anlaşmazlıklar onu bir süre okuldan uzak tuttu. Okula dönmeye çalıştığında sömestr çok geç olduğu için geri çevrildi. Okula gitmemesi, II. Abdülhamit'in (1876-1909) baskıcı rejimine denk geldi ve Yahya Kemal çeşitli rejim karşıtı hareketlerin içinde yer aldı. Tutuklanmamak için 1903'te Paris'e gitti. Yurt dışında kaldığı süre boyunca sürgündeki diğer Türk aydınları, siyasetçileri ve yazarlarıyla tanıştı. Avrupa'da yoğun bir şekilde seyahat etti ve çeşitli kültürlerle tanıştı.

Yahya Kemal, Paris'teyken edebiyata ilgi duydu ve Fransız romantik akımından etkilendi. Sonunda şiir yazmak istediğine karar verdi ve önce Fransız Parnasse şairlerinin tarihi eserlerini inceledi. Sonuç olarak, pürüzsüz ve saf şiirsel çizgiler oluşturmak için Türk Divan şiirini canlandırmanın yollarını aradı.

Yahya Kemal'in şiirleri, Türk müziğinden ödünç alınan kavramlarla yazıldığı ve şiiri adeta Türkçe sözlerle bir beste gibi olduğu için Klasik Türk Mûsikisiyle iç içedir. Şiir dilinin dış ritmini aruz ölçüsüyle ve melodilerini de sağlam nazım şekilleri ve kafiyelerle verir. Şiirin iç ritmini ise Türk – Osmanlı medeniyetinin yaşam tarzında, tasavvufun insana ve dünyaya bakışında ve kendisinin Rumelili kökenlerinde arar. Bu iç atmosferi sağlamanın en doğru yolu ise yüzlerce yıllık birikimle oluşmuş ve İstanbul halkının dilinde hayat bulmuş Temiz Türkçe’dir. Yahya Kemal için bu, iç uyumu yani kendi deyimiyle “deruni ahengi”, sağlamanın tek yöntemiydi. "Şiir müziğe benzer. Şiir beyitlerden oluşmaz, şiir melodidir." diyordu. Büyük şairimiz eserlerinde bu görüşleriyle çoğunlukla tutarlıydı ve vaaz ettiği şeyi uyguladı; şiirinde müzik ve anlam el ele gider.

Şiirlerinde ve nesirlerinde hâkim olan ana düşünce, Türk milletinin vatanın alın teri ve gözyaşlarıyla şekillendiğidir. Aşk şiirlerinde bile stilize edilmiş tarihi ve kültürel değerler yer alıyordu. Yahya Kemal'in şiirlerinde hissedilen bir diğer özellik de İslam'a karşı sergilediği adeta kadınsı duyarlılıktır. Bunun açıklaması, babasının onunla çok az zaman geçirmesi ve ilk din derslerini annesiyle uzun saatler boyunca ettiği sohbetlerde almasıdır. Yahya Kemal, ilahi ve nefeslerin söylendiği, geçmişin değerlerinin yaşatıldığı bir evde büyümüş, dolayısıyla şiirlerinde din ve estetiği bir arada kullanmıştır.

Büyük şairimizin çocukluğundaki hislerini AÇIK DENİZ şiirinin başlangıç mısraları çok güzel anlatır:

“Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;

Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.

Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melâl

Gezdim o yaşta dağları, hulyâm içinde lâl...

Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını,

Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını,

Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu...

Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu...

Mağlûpken ordu, yaslı dururken bütün vatan,

Rü'yâma girdi her gece bir fâtihâne zan.

Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular...”

BATIDA VE DOĞUDA KLASİK EDEBİYAT

Klasik kavramıyla kastedilen klasik antik çağın eserleri ve bu çağdaki edebî yöntemdir. Batı dünyasında, klasikler geleneksel olarak Klasik Yunan ve Roma edebiyatını ve bunlarla ilgili orijinal dilleri, Eski Yunanca ve Latince'yi incelemeyi ifade eder. Klasik kavramı, ayrıca, Greko-Romen felsefesini, tarihi, arkeolojiyi, antropolojiyi, sanatı, mitolojiyi ve toplumu ikincil konular olarak içerir. Batı uygarlığında, Yunan ve Roma klasiklerinin incelenmesi geleneksel olarak beşeri bilimlerin temeli olarak görülüyordu ve bu nedenle geleneksel olarak tipik bir seçkin Avrupa eğitiminin mihenk taşı olmuştur.

Türk Osmanlı sanat ve şiiri ise Antik Yunan ve Roma’ya dayanmaz. Her ne kadar, özellikle devletin örgütlenmesi, teşkilâtı ve diğer yaşam tarzına dair Bizans – Doğu Roma örneği alınmışsa da, sanat İran’dan alınmadır. Geçen haftaki Divan Şiiri ile ilgili yazımda bundan bahsetmiştim. Doğal olarak bir Türk – Osmanlı münevveri için medeniyetin dayanağı İran’dır. Bu, bütün İslâm alemi için de böyledir. Nitekim, İslâm uygarlığının temelinde İran ve Bizans imparatorluklarından tevarüs edilen miras bulunmaktadır.

NEO KLASİSİZM NEDİR?

Neo-Klasisizm, klasik antik çağın sanat ve kültüründen ilham alan dekoratif ve görsel sanatlar, edebiyat, tiyatro, müzik ve mimaride Batılı bir kültürel hareketti. Neo-Klasisizm, büyük ölçüde Pompeii ve Herculaneum'un yeniden keşfedildiği dönemde Johann Joachim Winckelmann'ın yazıları sayesinde Roma'da doğdu, ancak Avrupalı sanat öğrencilerinden oluşan bir kuşak Büyük Tur'larını bitirip İtalya'dan evlerine döndükçe popülaritesi tüm Avrupa'ya yayıldı. Ana Neo-Klasik hareket, 18. yüzyıl Aydınlanma Çağı ile aynı zamana denk geldi ve Romantizm ile eşanlı rekabet ederek 19. yüzyılın başlarına kadar devam etti. Mimaride ise Neo-Klasik stil 19., 20. ve 21. yüzyıla kadar devam etti.

Bizim için Neo-Klasisizm zirvesini İstanbul dilinde, yaşam tarzında ve estetiğinde bulan Klasik Türk Sanatını modern çağın şartlarına göre yeniden yorumlamak anlamına gelmelidir. Öyle ya, Batılılar kendi kültürel mirasına dönerse bu Neo-Klasisizm sayılıyorsa, bizim için de eski Osmanlı şiir ve sanat anlayışının, estetiğinin yeniden yorumlanması olarak görülmelidir. Pekiyi Yahya Kemal Neo-Klasik şairimiz miydi?

YAHYA KEMAL, HEREDIA VE DİVAN ŞİİRİNE DÖNÜŞ

Yahya Kemal Beyatlı, özellikle Fransız Parnasyen şair José Maria de Heredia’dan etkilenmiştir. Heredia kimdi? Heredia Küba doğumlu Fransız asıllı bir şairdi. Az sayıda yazdığı ama klasik sonnet nazım şekline katı bir şekilde riayet şiirleri klasiği modern anlayışla ve dille yeniden yorumlanın güzel bir örneğiydi. Yahya Kemal öğrenci iken başlarda Ahmet Haşim gibi Fransız sembolistlerinin etkisi altında kalmışsa da, sonradan kendisi için en doğru limanın Heredia’nın yönteminde olduğuna karar getirdi. Bununla divan şiirinin ve bütün bir Türk uygarlığının şirinde yeniden canlandırılması gerektiğini, bunu ifade için yüzyıllar için de berraklaşmış İstanbul Türkçesi’nin en güzel araç olduğunu düşünüyordu. Tıpkı Heredia gibi o da az yazdı, uzun yıllar bir şiir kitabı neşretmeden şiirleri ilk önce elden ele yayıldı, böylece İstanbul’un edebiyat çevrelerinde haklı bir yer edindi. Ölümünden sonra düzenlenen şiirleri iki ayrı kitapta toplandı. İlki “Kendi Gökkubbemiz” adlı kitabıydı ki, en beğenilen ve temiz İstanbul Türkçesi ile yazılmış şiirleri bu kitaptaydı. Bu şiirler Cumhuriyet dönemi zevk ve anlayışıyla klasik zevk ve anlayışımızın güzel bir sentezini vermekteydiler. “Eski Şiirin Rüzgârıyle” adlı kitabında ise dış görünüş ve dil itibariyle Divan Şiiri’nin bir devamı olan şiirleri bulunmaktaydı. Gene de, bu şiirler, muhtevâ itibariyle gayet modern şiirlerdir. Bu sebepten “Eski Şiirin Rüzgârıyle” kitabı son Osmanlı şairinin son Divanı olarak kabul edilebilir.

Yahya Kemal bu ölçülerle bakıldığında bizim tek Neo Klasik şairimizdir. Tabii ki bir yazı Yahya Kemal için yeterli değildir. Haftaya Cumartesi Yahya Kemal’in şiirinde “Rind” kavramı ile devam edeceğiz. Ama Osmanlıların son ve Cumhuriyet’in –bence- en büyük şairinden bir rübai ile yazımı bitireyim:

Eslâf kapıldıkça güzelden güzele // (Eskiler kapıldıkça güzelden güzele)

Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele // (Canlılık vermiş o neşeyle gazelden gazele)

Sönmez seher-i haşre kadar şi’r-i kadîm // (Sönmez kıyamete kader eski şiir)

Bir meş’aledir devredilir elden ele // (Bir meşaledir devredilir elden ele)