ABD'de geçen hafta konuşulan konuların başında bu geliyordu.

O son dakika haberinin telefonumun ekranına düştüğü anı hatırlıyorum da, gözlerimin önünden çocukluk anılarım bir film şeridi gibi geçiyor. Şu an bile.

Çocukluk anılarınızda yer etmiş başrollerin her insan gibi öleceğine inanmamak o kişinin efsane olmasından öte biraz da sizinle ilgili aslında.

O gün, Kobe Bryant’ın ölüm haberini alır almaz, harıl harıl tüm dış basında “doğrulanmadı” yazan tek bir manşete ulaşmaya çalıştıkça umutlarım iyice yitip gidiyordu.

Artık zamanla anlıyorum ki böyle durumlarda çocukluk zamanlarınızda yer etmiş birini kaybetmiyorsunuz sadece, iyiden iyiye anılarınızın da diriliğini yitiriyorsunuz.

Ve yaşlanmanın ne demek olduğunu da daha yaşlanmadan anlıyorsunuz.

Buna “olgunlaşma” dediğinizi duyar gibiyim, salt yaşlılık dememek için üretilmiş bu kavrama sadece aptalların inanacağını düşünüyorum.

Çocukluğunuzun kahramanları yaşadıkça anılarınızla tutunuyorsunuz hayata, o efsaneleri kaybetmeye birer birer başlayınca tutunduğunuz yaşam dalları da birer birer kırılıyor.

Özellikle bundan sonrasını düşünüyorum da bizim gibi Y kuşağı sakinlerinin efsanelerini kaybedeceği bir zaman dilimine doğru ilerliyoruz.

Bakıyorum da geriye X’ten nerdeyse kimse kalmadı çünkü.

***

“Ölünün arkasından kötü konuşulmaz” mottosuna inananlardan biri değilim, bu yüzleşmeden kaçmanın da insanın kendini reddetmesi olduğuna inanırım.

Öyle olsa o zaman Kenan Evren’in sadece yağlı boya tablolarını konuşmak zorundayız ya da Adolf Hitler’in zalim ve katil bir diktatör olduğundan bahsetmememiz gerekiyor.

ABD’de geçen hafta konuşulan konuların başında bu geliyordu.

Bu süreç Washington Post muhabiri Felicia Sonmez’in Kobe Bryant hakkındaki tecavüz iddialarını sosyal medya hesabından paylaşmasıyla başladı.

Yoğun bir linç kampanyasına uğradı Sonmez, bu linçe dayanamayan gazete ise muhabiri zorunlu idari izne çıkardı.

Sonmez, ölüm haberinden birkaç saat sonra Kobe’nin 2003 yılında Colorado’da 19 yaşındaki bir otel çalışanına tecavüz ettiği iddialarına ilişkin ayrıntıları sosyal medya hesabından paylaşmıştı.

Bu olayın gerçekliğini Kobe Bryant sonradan “ben o zaman kızın rızası olduğunu sanmıştım şimdi anlıyorum ki rızası yokmuş” diyerek kabul etmişti.

Mahkeme her ne kadar “not guilty (suçsuz)” dese de Kobe suçluluğunu doğrulamıştı, tüm bunlara rağmen Sonmez, aldığı tehditlerden ötürü geceyi bir otelde geçirmek zorunda kaldı.

Olayın peşine düştüm ve Felicia Sonmez’e bir e-posta gönderdim ancak cevap alamadım.

Eğer alsaydım, “gazetecilik ruhuyla bir haberi paylaştınız ve tehditlerden sonra zorunlu idari izne çıkarıldınız, gazeteniz vakti zamanında Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığını iddia ederken ABD’deki basın özgürlüğü hakkında ne düşünüyorsunuz” diye soracaktım.

Şimdi bile e-postamı kontrol ediyorum, gelen bir cevap yok.

***

Kafamı artık kurcalamayan bir denklem bu, bir efsanenin karanlık geçmişiyle öyle ya da böyle yüzleşmeniz gerekiyor.

Onun 2006 yılında 81 sayı atarak tarihe geçişi, NBA dönemlerinin en skorer dördüncü oyuncu olması, defalarca NBA’de en iyi oyuncu seçilmesi hatta Oscar bile alması kızıyla birlikte trajik bir kazaya kurban giden Kobe’nin tecavüz olayına karıştığı gerçeğini değiştirmeyecek.

Bu olayı görmezden gelmekle de bu olay olmamış olmuyor.

Açıkçası affı olmayan bu hadiseyi bu gelişmeyle birlikte öğrendim, 2003 yılında daha haber okumaya merak duymayan bir çocuk olarak gözden kaçırmışım.

Bu onun tek vakası değildi elbet, Recount’un Genel Müdürü Slade Sohmer geçenlerde Kobe Bryant’ın yıllar önce bir hakeme “kahrolası i.ne” dediği için açığa alındığını da hatırlattı.

Bu olaydan sonra ders aldığını söylemişti, GLAAD’la dayanışma kurdu ve ardından günün birinde bir hayranını homofobik bir cümle kurduğu için uyardı.

Öyle ya da böyle basketbol dünyasının bir efsanesiydi, ne yalan söyleyeyim bu tecavüz olayını öğrendikten sonra sevgim kaybolsa da hayranları mutlaka ona Oscar kazandığı filminin son cümlesi gibi bakıyordur hala:

“Seni her zaman seveceğim”