"Sosyal mesafe, insanları yalnızlaştırırken, temel hak ve özgürlüklerini daralttı. Yaşanılan sağlık kriziyle insanlar yasaklara gönüllü bir şekilde teslim oldu."
ABD Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Direktörü Dr. Anthony Fauci’nin Buzzfeed ve Washington Post’ta yayımlanan e-maillerinin ardından akıllara yine Kovid-19’un laboratuvardan sızıp sızmadığı ihtimalleri geldi.
Söz konusu e-maillerde Fauci’nin, geçen sene boyunca “virüsün laboratuvardan çıktığı” teorilerini kamuoyuna karşı şiddetle reddederken aslında ekibinin bu ihtimal üzerinde çalıştığı anlaşılıyor. Aynı şekilde Şubat 2020’de maskeyi sadece enfekte olmuş kişilerin takmasını öneriyor.
Bu iddialar gündeme yeni gelmiş değil, geçen seneden bu yana belli aralıklarla aynı şeyi dönüp tartışıyoruz. Oysa virüsün laboratuvardan çıkmasıyla, yarasadan insana geçmesi arasında herhangi bir fark yok. Çünkü hangisi doğru olursa olsun salgın öncesiyle değil, salgın sonrası hepimize biçilen ve uzun süre hiç değilse psikolojik olarak kurtulamayacağımız “yeni normal” tüm iddialardan daha önemli.
Son 1,5 yıldır dünyada bir tıp kültü yaratıldı. Bir tezi savunan “uzmanların” karşısında “antitez” üreten herkes “hain, gerici” diye yaftalandı. Neden “fiziksel mesafe” değil de “sosyal mesafe” dendiğini sorgulayanlar ise “bilim düşmanı” olarak bu cendereden payını aldı. Salgın önlemleri kapsamında alınan tartışmalı izolasyon tedbirlerini sorgulayanlar “cahillikle” suçlandı.
Bu “tıp kültünün” sahiplerinin yaptığı tüm çelişkili açıklamalar görmezden gelindi. Geçen seneyi hatırlayın, ekranların “vazgeçilmez uzmanlarının” Fauci gibi “maskeyi sadece enfekte kişiler” taksın fikirlerinden “maskeyi herkes taksın” noktasına dönmeleri ise çabuk unutuldu. Tıp diplomaları olduğundan insan sağlığıyla ilgili yapmış oldukları deneme-yanılma metotları “bizi bizden daha çok düşündükleri” umularak toleransla karşılandı. Neticede tıp okumayan “cahil insanların” sorgulamaları dikkate alınacak değildi ya!
Aynı şey şimdi insanları “aşı karşıtlığıyla” yaftalayarak yapılmak isteniyor. Faz-3 çalışmalarının dahi tamamlanmadığı ve yan etkileri hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığımız aşılarla ilgili endişelerini dile getirenler “insan sağlığını tehlikeye atmakla” suçlanıyor. Bir sonraki adım “cinayete teşebbüs” falan olacak diye korkmuyor değilim. Oysa iki seneye yakındır insan sağlığı sadece Kovid-19’la değerlendirilir oldu, başka bir hastalık yokmuş gibi.
Tüm dünya salgınla ilgili gelişmeleri, ilk vakadan sonra yazılımcı birinden öğrenirken “dijital hayata” geçişimizde çok gecikmedi. Hapsolduğumuz evlerde işimizi sürdürmeye çalışırken şirketler mesai saatlerini uzattı, maaşı aynı bıraktı. Geçen gün Financial Times’da da bir köşe yazısı, “asla eşofmanlarımı çıkarıp işe gitmem” temasını içeriyordu. Sosyal mesafe, insanları yalnızlaştırırken, temel hak ve özgürlüklerini daralttı. Yaşanılan sağlık kriziyle insanlar yasaklara gönüllü bir şekilde teslim oldu.
Hazır insanların psikolojisi bozulmuşken, bunu düzeltmek için “birbirinize yaklaşmayın” diyen o “uzmanlar” ruh halimize çözüm olarak “yakınlarınızla bir araya gelin” uyarısında bulunuyor şimdi. Tıp okuduklarından dolayı görüşlerini bir kez daha değiştirmelerini “bilim” adına kabul edelim etmesine de “aşı olmayanı hapse atalım” diyecek kadar çıldıranların psikolojisine tıp nasıl bir çare bulacak emin değilim.
“Salgın bitti” cümlesinden sonra dahi birkaç sene daha insanların kişisel olarak “salgındaymış” gibi korkulu ruh ikliminde yaşaması muhtemelken virüs nasıl ve nereden çıkmış, ne önemi var?