Yarın Dergisi hazırladığı özel dosyalarla kültür gündemine kıymetli katkılar sunuyor.
Mart sayısında Usta Yazar Mehmet Niyazi’yi kapağa taşıyan dergi önemli bir vefa örneği sergilemiş.
Son yüzyılda yaşadığımız bilinç kırılmalarına ve zihin karışıklıklarına baktığımızda, Batı medeniyetinin hâkim söylemlerinin Müslümanların masum bilinçaltına köklü bir şekilde nasıl yerleştiğini üzülerek görüyoruz. İbn Haldun, “Mağlup ebedî olarak galibin şiarına; sembollerine, kılık kıyafetine, mesleğine, diğer durum ve âdetlerine, tâbi olmaya düşkündür.” diyor. Gerçekten de günümüz Müslümanlarının hadiselere yaklaşımlarındaki tavırlar ve sorunlara getirdikleri çözümler, kafaların ne denli karışık olduğunu bize gösterdi. Bu karışık kafalardan yeni bir direniş gücü, yeni bir diriliş hamlesi yakalamak elbette zordu. Önce zihinlerdeki kaosu çözmek, sonra kaybolan özgüveni geri kazandırmak gerekiyordu. İşte bu idealle yola çıkan bir grup yerli ve millî aydın, kimlik bunalımına giren kendi insanlarına yılmadan, usanmadan kim olduklarını, kimlerle olmaları gerektiğini, kimlerle hareket ederlerse ne denli bir kayıp yaşayacaklarını hayatları boyunca hatırlattı durdu. Bir anlamda düşmanın yok edeci topuna tüfengine karşı göğsünü siper etti. İşte o kahramanlardan birisidir Mehmed Niyazi Özdemir.
Mücadele ve Direniş
Duyarlı, şuurlu aydınların az olduğu hatta kendi ifadesiyle az olmaları sebebiyle hangi şehirde kim var, kolayca sayabildikleri bir dönemde, omuzlarına aziz vatan, millet, memleket davasını yüklenerek yollara düştü. Bu uğurda hem yol aldı, hem yol oldu hem de yol açtı. Bugün memleket ufkunda dağıtılan karabulutların arasından güneşin açmasında büyük payı olanlardan birisidir Niyazi Bey.
Aslında şu zamandan o günlere baktığımızda, onların verdiği kavga ve direnişin tek cepheli olmadığını da açık şekilde görürüz. Mehmed Niyazi gibi yerli aydınlar, hem Batıcı hegomanya karşısında medeniyet mücadelesi vermişler hem de karanlık kızıl-sol hareketlerin karşısında memleket direnişi yürütmüşlerdir.
Bu iki saldırının yanında ayak bastıkları toprak parçasını, göğünde dalgalanan bayrağı reddeden, devleti tağut, milleti şirk olarak gören hastalıklı, dışarıdan destekli proje din anlayışlarına karşı İslam’ın ana kaynaklarına sadık kalıp, hem dinin emrettiği hükümleri dosdoğru yaşayıp hem de vatan sevgisinin imandan olduğunu göstererek dini, devleti, vatanı, milleti ayırmadan sevmenin, saymanın, sahip çıkmanın yolunu göstermişlerdir.
Özellikle kendi kuşağımda köksüz bir şekilde dışarıdan tercüme eserleri okuyan arkadaşlarımızın, fikrî manada kaygan zeminlerde nasıl sürüklendiklerini bizzat gördüm. Onların dağılmalarına ve zihnî sapmalarına karşı bu ülkenin gelenekten getirdiği değerleri reddetmeden, tarihimizi ve soyumuzu küçük görmeden, dışlamadan içeride kalmamızı, Mehmed Niyazi gibi düşünce insanlarımıza borçluyuz.
Yerli Bir Duruş Millî Bir Yürüyüş
Baskılara, yokluklara, yoksulluklara aldırmadan gönüllere giren, gönüller yapan “Ben gelmedim dava için/ Benim işim sevi için/ Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim” diyen Mehmed Niyazi gibi aydınlarımız, geçmişten bugüne taşımış oldukları temel misyonun ana hedefinden milim sapmadan yürüyüşlerini sürdürmüşlerdir.
Ülkenin ve coğrafyamızın içinde bulunduğu şartlar, zaman zaman bizi tünellerden geçmeye, ümidimizi yıkmaya zorlasa da hiçbir tünelin ebedî olmadığının, sonunda mutlaka bir aydınlık bulunduğunun bilinciyle gayretimizi tazeleyip ümidimizi yenilemişlerdir. Bu topraklardaki berekete işaret ederek zor meselelerden çıkış yolunu tarihin öğretmenliğinde göstermeye çalışmışlardır.
Tarih şuuru kazanmamızda, vatan-millet şuuru kazanmamızda, dini kafalarına göre yorumlayarak radikal çizgi ortaya koyanlara karşı ana eksenden kaymadan, Ehl-i Sünnet çizgisinden sapmadan, fanatik gruplara kapılmamamızda onların büyük katkısı olmuştur.
Özgün Bir Bakış Açısı
Usta yazar Mehmed Niyazi’yi, Türkiye Yazarlar Birliği başta olmak üzere birçok kültür mahfilinde dinleme imkânım oldu. Onun sohbetlerinde dikkatimi çeken en önemli hususlardan birisi, sadece tarihî meselelerde değil sosyoloji ve siyaset gibi farklı alanlarda bile özgün bakış açısına sahip oluşudur. Sorulan sorulara sloganların uzağında çarpıcı cevaplar vermesinden her zaman etkilenmişimdir. “Ondaki ufku, müktesebatı ve dervişane bilgeliği, devletin yöneticileri bu ülkenin üniversiteleri hakkıyla değerlendirebildiler mi?” diye soracak olsak maalesef olumlu bir cevap alamayız. Bu toplumda yaşayıp da kapı çalmadan, el etek öpmeden, onuruyla üretmeye devam eden değerlerimizi keşfe çıkacak değerlilerimiz oluşmadı henüz. Konjonktüre göre konuşanlar, memleket istikbalini değil de şahsi ikbalini düşünenler, geçmişe, bugüne ve yarına dair tutarlı birkaç cümlesi bile olmayanlar, her dönemde baş tacı edildiler. Bu acı tablodan kaybeden ne yazık ki ülkemiz oldu.
Keşke demeyi sevmeyen birisi olarak; keşke Mehmed Niyazi Beyefendi’ye hak ettiği değeri devlet düzeyinde verebilseydik diye hep düşünmüşümdür. Onun elbette böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Bağrından çıktığı aziz milleti onu anlamış ve gönlüne basmıştır. Gittiği şehirlerde salonlar dolmuş, oturduğu çay ocağında dahi etrafı duyarlı ve meraklı gençler tarafından sarılmış, hiçbir zaman yalnız bırakılmamıştır. Yazılarının elden ele dolaşması, yazdığı kitapların onlarca baskıya ulaşması, her yazarın kolay göreceği güzellikler değildir.
Örnek bir Yazar
Mehmed Niyazi cephelerimize yeniden bayrağımızı çeken sancaktarlardan biridir. O olmasaydı Çanakkale’yi, Yemen’i, Plevne’yi, Kanije’yi yeni nesiller hakkıyla tanıyamayacak, Türk milletinin tarih sahnesindeki vakarını, yiğitliğini düşmanına bile merhametle yaklaşmaktaki titizliğini hakkıyla bilemeyecektik.
Kütüphaneleri yurt olarak tutan kitaplardan kendisine bir dünya kuran Niyazi Özdemir, yazdığı birbirinden kıymetli kitapların dışında, kaleminin kudretinden sual edilmeyecek bir ehl-i kalem tarafından hakkında sağlam bir eser yazılmasını fazlasıyla hak eden kitap şahsiyettir.
Yazarlar Birliği’nde yapılan bir programda bir dostunun Mehmed Niyazi’nin dostlarına vefasını anlatırken Ziya Nur Aksun’un felç geçirmesinden vefatına değin hiçbir zaman yalnız bırakmadığını, bu vefasını bütün tanıdıklarına gösterdiğini söylemesi, beni ziyadesiyle etkilemişti. Yine sağlığına zarar gelecek derece kendi beslenmesinden kısıp yoksul talebelere burs verdiğini öğrenmem de beni âdeta sarsmıştır. Yazar-çizer takımının bir kitap fazla satabilmek için çırpındığı, okuru müşteri olarak gördüğü bir dönemde Niyazi Özdemir, yazarlık ve mütefekkirlik duruşundan asla taviz vermemiş, üç beş kuruşa tenezzül etmeyerek nasıl bir dava adamı olunur’un en güzel örneğini yaşayarak göstermiştir. Derdi milleti ve devleti olan örnek şahsiyetiyle genç nesillere müthiş bir öncülük yapmıştır.
Allah onlardan razı olsun. Bu vesileyle Mehmed Niyazi büyüğümüze hayırlı ve bereketli bir ömür diliyor, saygılarımı sunuyorum.