“Durmaksızın koştun yoruldun
Nice çaylar, nehirler gördün aldırmadın
Türlü meyvelerin vardı heybende
Sayısız kırlangıçlar uçurdun yüreğinden
Şirden, Yunus'tan yana doluydu testin
Çınardı medeniyetin
Bitimsiz aşkların, dokunuşların vardı”
Ammar İlkay
Vakit sonbahardır diyor şair. Son birkaç yıl içinde nice atardamarımız koptu yerinden. İnceldikçe inceldi ruhumuzun aynası. “Ölmeden önce ölünmeli imiş meğerse”. Lakin bir türlü ölümü yakıştıramadık sevdiklerimize ve kendimize. Oysa ölüm haktı. Hayatın hak olduğundan daha güçlü bir kesinliği vardı. Ölüm bize şah damarımızdan yakındır. Allah bize şah damarımızdan yakındır. Gün geçmiyor bir ölüm haberi almadan. En yakınlarımızdan en uzak sandığımız iklimlerden geliyor haberleri. Acı haber tez duyulur denilir ya aynen öyle oluyor. Acı haberler gelip oturuyor yüreğimize.
Kültür, sanat ve edebiyat dünyamızdan son yıllarda nice kalem sahipleri bizleri yoksul bırakarak gittiler. Örneğin; Dünya çapında önemli bir bilim adamımız özellikle Kimya ve Moleküler biyoloji alanındaki başarılarıyla maruf Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu (1935-2015), Türk Edebiyatının önemli hikâye yazarlarından “Gül Yetiştiren Adam” isimli eseriyle bilinen, “Çok Sesli Bir Ölüm” ile dikkatleri çeken Rasim Özdenören (1940-2020) ve Roman, hikâye ve tiyatro eserleriyle tanıdığımız değerli Adalet Ağaoğlu (1929-2020)’da bizleri bırakıp gittiler.
Şair, Yazar ve düşünür, “Edebiyat Dergisi’nin kurucusu Nuri Pakdil (1934-2019), Yazar, Gazeteci ve Aksiyon insanı ve “Huzur Sokağı” romanıyla ve “Şule Baş” örtü mücadelesiyle destanlaşan Şule Yüksel Şenler’de (1938-2019) yılında aramızdan ayrıldı. “Sebil” dergisi ve yayınları sahibi, tefekkür ehli Tarihçi Yazar ve Hatip Kadir Mısıroğlu 5 Mayıs 2019 tarihinde vefat etti. Yazar, düşünür ve Hatip olarak bilinen ve Necip Fazıl’ın manevi evlatlarından Mustafa Yazgan’ı (1940-2020), “Diriliş” yayınlarıyla “Diriliş Dergisi’nin sahibi ve yöneticisi, Şair, Yazar, Hikâyeci, Düşünür ve Siyasetçi Sezai Karakoç, 16 Kasım 2021 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Şehzadebaşı’nda ebedi yurda uğurlandı.
Tiyatro ve oyun yazarı Ferhan Şensoy’u (1951-2021), Şair ve Yazar Hilmi Yavuz (1936- 2022) gibi birçok şahsiyeti ebedi yurda uğurladık. Ağustos 2024 içinde Türkiye Yazarlar Birliği Onur Başkanı D. Mehmet Doğan, Adana’nın manevi dinamiklerinden Emin Çevik ve Prof. Dr. Nazif Gürdoğan’da bizleri bırakarak aslı vatanlarına yerleştiler. Cümlesine ve cümle geçmişlerimizi rahmetle yâd ediyorum. Herkes kendi yükünü hazırlayarak ulaştı Rabbimize. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Kısa bir süre önce tedavi için hastaneye kaldırılan, "Görünmeyen Üniversite", "Teknolojinin Ötesi", "Kültür ve Sanayileşme", "Hicaz'dan Endülüs'e", “Zamanı Aşan Şehirler” gibi eserleriyle çağdaş dünyanın seyahat kalemlerinden dergici, gazeteci, yazar, hatip ve akademisyen Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan’da İstanbul'da vefat etti. Marmara Üniversitesi İlahiyat camiinden Eskişehir’e Yunus Emre Hazretlerinin bulunduğu iklimde asli vatanına döndü. 1945 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen Gürdoğan, 1994 yılında İktisat Profesörü oldu. Ulusal ve Uluslararası Üniversitelerde konferanslar verdi, tebliğler yayınladı.
Nazif Gürdoğan Üstadımı, “Mavera” dergisindeki yazılarından, kısa tahlillerinden, Yeni Devir gazetesindeki köşe yazılarından okuma ve tanıma fırsatı buldum. Sonraki yıllarda özellikle “Görünmeyen Üniversite” eseriyle bir edebiyatçının “tasavvufi” anlamdaki özgün eseriyle kendisine yakınlık hissettiren ve “İslam”, “İlim ve Sanat”, “Kadın ve Aile” dergilerindeki yazılarını takiple yollarımız yakınlaştı ve görüşmelerimiz başladı. Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, düşünce dünyasında derin izler bırakan bir isimdir. Derin bir tefekküre sahiptir. Dünyanın bütün sistemlerinin iflas ettiğini gören, bugünden geleceğe seslenen ve tefekkür ehlidir. Her an kendinizi yenileyin ve taze olun diyerek teknik ve teknolojiyi en iyi kullanan ve yönetebilen kimseler olmamızı isterdi. Çağı yönetenlerin çağın gerisinde değil bilakis çağın önünde ve ilerisinde olması gerektiğini söylerdi.
Teknolojinin insan hayatına etkileri, kültürel değerlerin korunması ve sanayileşmenin getirdiği değişimler gibi konuları sıklıkla diye getirir, kısa cümlelerle dikkat çekecek bir üslupla dinleyicilerini kontrol ederdi. Teknolojinin insana hükmetmesi değil, kültürel ahlaki anlayış ve yaşayışın hükmü altında olmasının altını çizerdi. Kadim kültür ve kadim anlayış denildiğinde Asrı Saadetten günümüze akıp gelen mirasımızın iman ve cihat hükmü üçünde olduğunu ve öyle olmak mecburiyetimizi anlatır ve iki dünyayı birlikte yaşamanın önemine vurgu yapardı. Gazete yazılarında, oturum ve konferanslarında topluma ve ekonomik konulara dair derin analizler yaparak, okuyucularına farklı bakış açıları sunmayı hedefledi. Yedi güzel Adam’dan yedincisi olan Nazif Gürdoğan, gençliğe büyük önem vererek, onların düşünce dünyasına ve ahlaki gelişimlerine katkıda bulunmayı amaçlar, verdiği örneklerle ve bahsettiği kalem sahipleriyle nelerin ve kimlerin okunması gerektiğinin altını çizerdi. Gençlerin, geleceğin liderleri olduğunu ve bu nedenle onların iyi yetiştirilip eğitilmesinin, ahlakı unsurlarla örülmesinin, kültürel mirasımızla donatılmasının gerektiğini savunur, gençliği olmayanın geleceği olmaz diye son noktayı koyardı. Genç gelecek demektir. Edebiyat ve şiir medeniyet demektir. Bir medeniyetten bahsedilecekse, önce şiirini, sanatını, edebiyatını, ilmini, irfanını, musikisini dünya çapında eserlerle ve kalem sahipleriyle oluşturacaksınız, yetiştireceksiniz derdi. “Mavera” dergisinin kurucuları arasında yer almıştır. Dergicilik alanında projeler üretme konusundaki hâkimiyeti, onun düşünce dünyasında ne kadar etkin bir rol oynadığını bizlere gösterir.
Mavera dergisi, edebiyat ve düşünce dünyasında önemli bir yere sahiptir ve birçok genç yazar ve düşünürün yetişmesine katkıda bulunmuştur. Akademisyenliği İle birçok üniversitede ders veren Gürdoğan, öğrencilerine yalnızca teorik bilgi değil, aynı zamanda hayata dair pratik bilgiler de aktarır. Yönetici olarak, akademik dünyada birçok projeye öncülük etmiş ve genç akademisyenlerin yetişmesine katkılarda bulunmuştur. Ekonomik kalkınmanın sadece maddi değil, aynı zamanda manevi değerlerle de desteklenmesi gerektiğini savunur, maneviyat olmadan maddenin insanı köleleştireceğine inanırdı. Finans kurumlarının topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmede öncü rol oynaması gerektiğini ifade ederdi. Üretilen her şey insan odaklı üretilmelidir.
Önce insan, önce ahlak ve maneviyat konusu vaz geçilmezidir. Edebiyatımıza, şiirimize, sanatımıza ve medeniyetimize bakışı duygu ve düşünce dünyasının zenginleştirilmesiyle mümkün olduğuna inanırdı. Ruh şad, makamı ali, mekânı cennet olsun. Kuşkusuz ondan aldığımız manevi haz ve lezzet ömrümüzle devam edecek, gayreti gayretimiz olacaktır. Selam ve rahmet temennisiyle üç ihlas bir Fatiha.
“Gittin sesin kaldı/Yolumuz Hicaz'dan Endülüs'e/Semerkant'tan Buhara'ya/Bütün yeryüzüdür Gazze ve Türkistan/Gittin, dalga dalga ses olmak için/Şimdi sen o yanda biz bu yanda”