Türk kültür dünyasının üç önemli ismi bir kez daha aynı haftada "bizi hatırlayın, hatırlatın" diyor.
Türk kültür dünyasının üç önemli ismi bir kez daha aynı haftada “bizi hatırlayın, hatırlatın” diyor.
Hiciv ve ney üstadı Neyzen Tevfik,
"Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi"nin yaratıcısı yazar Ziya Osman Saba
Ve "Yalnızlık Paylaşılmaz" diyen bir usta Özdemir Asaf…
***
"Ben babamın dizinin dibinde, çocuk ruhumun olanca vecdiyle dikkat kesilmiş, bu düdüğü kemali huşu ile dinlemiş ve dinlerken de Allahu alem bir daha aslıma rücu etmemek üzere kendimden geçmiştim. O gece Ege Denizi’nin ölümsüz dekoru içinde dinlediğim o lahuti seste sezdiğim manayı sermediyettir ki beni bu gün derbeder, ne aradığı ne istediği bilinmez bazen Eflatun'la boy ölçüşecek kadar akıllı, bazen tımarhaneye iltica edecek kadar deli Neyzen Tevfik yaptı."
O ses, Neyzeni ‘neyzen’ yapmıştı.
Tevfik Kolaylı, o andan sonra kendi deyişiyle de Neyzen Tevfik olmuştu.
“Allahu alem bir daha aslına rücu” etmeyecekti.
Öylesine büyülüydü ki ney sesi, henüz 7-8 yaşlarında içindeki esas manayı ortaya çıkarmıştı.
İlk şiiri ise hocası ve arkadaşı Şair Eşref'in hicvin kapılarını açmasının ardından 13 Mart 1898'de "Muktebes" dergisinde yayımlandı.
20 yaşına geldiğinde artık adını hem usta bir neyzen hem de şair olarak duyurmaya başladı.
"Ömrümün 70 yılı binbir hadisat içinde geçti" diyen Neyzen, sert dili ile de çokça
eleştirilmişti…
“Çağlıyan gözyaşı mı, yoksa ki hicran seli mi?
İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi?
Çevrilir dest-i kaderle bu şu'unun fili mi,
Ney susar, mey dökülür, gulgule-i Cem de geçer…”
***
Sanatın gayesi neydi,
"Güzele erişebilmek”ti…
“…Allahım! kararmasa şu göğün...
Dal senin, ağaç senin, döktüğün
Yapraklarla, mevsimlerle, gün gün.
Geçip gidişi ömrün...”
Diyordu, Ziya Osman Saba.
H. de Régnier, Mallarmé, Rimbaud, Baudelaire ve Supervielle gibi Fransız sembolistlerinin etkisi ile lise yıllarında ilginç şiirleri ile göze çarpıyordu.
Ziya Osman Saba erken Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli temsilcilerinden biri. Ancak pek çok isim gibi o da gerekli ilgiyi görememiş, gerekli ilgi gösterilmemiş bir üstad…
Keza,
“Yasak değilse ben de kendi kendimi anlatmak isterim” deyip, şu cümleleri ile bizlere mesajını vermişti:
“… Hemen hemen sadece kendi hayatımdan, evimden, mahallemden bahsetmişsem, demek ki başka evlere girmemiş, memleket gezmemiş, başka hayatlar tanıyamamışım. Yoksa başka insanlardan, kim bilir belki yalnız onlardan söz ederdim. Hatıralarımı, dediğiniz gibi, kendim tespit etmeseydim de bir başkası, mesela beni yakından tanıyan bir sanatçı yazsaydı, acaba ben, bir insan olarak sosyal endişe konusu olamaz mıydım? Her sanatçıyı olduğu gibi kabul etmek zorundayız. Ona bir sosyal fonksiyon teklif edemeyeceğimiz gibi, onu sosyal fonksiyonu yok diye de yeremeyiz. Yasak değilse, ben de kendi kendimi anlatmış olayım! İnsan insana benzer; bana benzeyen ve daha dünyaya gelip bir gün benzeyecekler, kendilerini bende bulacaklar çıkar…”
***
Ve Özdemir Asaf…
Ölümünden sonra dahi popülerliğini yitirmeyen ender sanatçılardan.
“…Bir kelimeye
Bin anlam yüklediğim zaman
Sana sesleneceğim…”
Diyecek kadar kısa ve özdür Asaf.
O yüzden de unutulmazdır.
O yüzden de akıl-kalp arasındaki bağı iyi kurmuştur.
“…Derin bir uyku
Düşümde düşündüm ister istemez
Aklıma takıldı yalnızlığın adı
Tam o sırada bir sinek
Beni uyandırdı gerçek bir sinek
Yalnızlığın adı düşümde kaldı…”
Diyecek kadar da yalnızdır.
Kısa şiirleri, duygu yoğunluğu, iç dünyamıza hitabı ve sade dili Asaf’ın, söz yerindeyse, kritik özellikleri.
Unutulmaz bir melodinin tekrarı gibi yazımı.
Sözlerinin akılda kalıcılığı -popüler şair yakıştırması yapan bazı eleştirmenlerin bir argümanı olsa da- insanın duygu dünyasına bir armağanı gibi…
İnatla bir kez daha o “popülariteyi” hatırlayalım:
“…Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz...”
***
Dikkate değer…
Charles Baudelaire diyor ki
“Her hastanın yatak değiştirme tutkusuna kapıldığı bir hastanedir bu yaşam. Kimi soba karşısında çekmek ister açısını, kimi pencere kıyısında iyileşeceğini sanır.”
***
"Dünya dili Türkçe"
Pek çoğumuz yanlış kullandığımız zaman üzülürüz dilimize.
Biliyoruz ki dünya dilleri arasındaki yeri çok çok özeldir.
Kavram zenginliğini,
Yazılı en eski eserlere sahip olmasını
Ve geniş bir coğrafyada konuşuluyor olmasını düşündüğümde şahsen üzülürüm.
En yaygın kullanım hatalarımızı düzeltmek boynumuzun borcu gibi gelir bana.
Hele ki derslerde, öğrencilerime, genç arkadaşlarıma yaptığım bir kullanım hatası sonrası epey bir sorgularım kendimi.
Bu her şeyden önce bir akademisyen olarak görevim değil, bir vatandaşlık görevimdir.
Gelgelelim,
Pek çok televizyon kanalındaki dilin Türkçe olup olmadığı konusundaki sıkıntım iki katı.
Bu zamanlar en hassasiyet gösterdiğim zamanlar.
Nedendir bilmiyorum ama bu dilli programların önümüzdeki yıllarda büyük sıkıntısını çekeceğiz gibi…
Yolda yürürken iki gence kulak kabartmanız yeter.