2022 yılının ilk albümü Mahsun Kırmızıgül'ün 16 yıllık aradan sonra müziğe dönüşünü simgeleyen "Hoş geldin" adlı albümü oldu.

2022 yılının ilk albümü Mahsun Kırmızıgül’ün 16 yıllık aradan sonra müziğe dönüşünü simgeleyen “Hoş geldin” adlı albümü oldu. Yılbaşı gecesi Show TV’de yapılan başarılı prömiyer sonrasında 1 Ocak 2022 tarihinde saatler 00:00’ı gösterdiğinde albüm tüm dijital müzik platformlarında yayınlandı.

Yayınlanan bu albümü her yeni yayınlanan albüm gibi dinledim, ancak bu albümde yer alan şarkıları her dinlediğimde bu albümün “sıradan bir yeni” albüm olmadığının farkına vardım. Garip bir biçimde albümün içine girdim, albümün duygusunu yaşadım ve bazen gündüzlerimin bazen de uykusuz gecelerimin dert ortağı yaptım onu. Adele’in satış rekorları kıran “40” albümü ile uzun bir aradan sonra müziğe dönen ABBA’nın “Voyage” albümündeki itinayı ve prodüksiyon kalitesini gördüm.

Sıradan bir arabesk albüm değil

İlk önce şunu söylemek istiyorum ki Türkiye’de medya çok ön yargılı. Bunun en büyük nedeni işini bilmeyen, işinin ehli olmayan, işinin eğitimini almayan insanlar ordusunun medyada kilit noktalarda olması. Müzik basını diye bir şey kalmadı. Müzik eleştirmenliği sosyetik alternatif ciks gençler hakkında havalı yazılar yazmak veya burjuva sosyalizmini methetmekten öteye gidemiyor. Kimse bu toprakların nağmeleri ile bu toprağın duygularıyla ilgilenmiyor. Buna feci gıcık olan biri olarak ben bir albümü veya sanatçıyı değerlendirirken ön yargısız bir gözle bakıyorum. Mahsun Kırmızıgül’ün de albümünü bu gözle inceledim. Dinlerken albümün önce kayıtları ve düzenlemeleri ilgimi çekti. Sonra şarkılardaki sözler, sonra melodiler ve en son albümün tamamı ilgimi çekti ve “bu sıradan bir arabesk albüm” değil dedim. Ancak şunu da eklemek isterim ki bu albümde gerek medya gerekse müzik camiası Mahsun’a hak ettiği desteği vermedi gibi. Bu beni şaşırttı mı? Hayır! Neden? Çünkü günümüzde insanlar iyi olan bir şeyi kıskandıkları ve “görmezden gelme” taktiğinin altında boğulmuş oldukları için bulundukları o kibir çukurunda insanlıklarını kaybetmiş körler sürüsüne dönüştü de onan.

Albümü farklı kılan üç önemli faktör

“Hoş geldin” albümünü anlat deseler, her şarkı için bir sayfa yazı yazabilirim. Çünkü albümün her şarkısında bir hikâye ve bir duygu var. On yıldır ilk kez bir albümü elimden düşürmeden dinliyorum. Bunun en büyük nedeni ise bu albümde yer alan ve son yıllarda hiçbir albümde yer almayan üç şey: Şiir tadında gerçek hayattan sözler, samimi ve güçlü besteler ve en önemlisi senfonik düzenlemeler. Mahsun Kırmızıgül’ün yorumu da cabası.

Her şarkının bir duygusu ve teması var

On sekiz şarkı yer alıyor albümde. Hangisini anlatsam bilmiyorum. Onun için bir tablo hazırladım ve bu tabloda anlatmaya çalıştım şarkıların türlerini.

Albümde bir “Hırka” var ki anlatacak kelime bulamıyorum. Ben şarkıyı bu albümde sevdim. Meğer şarkı önce de yorumlanmış bir şarkıymış. Emre Aydın ve bestecisi rahmetli Onur Can Özcan seslendirmiş. Ama bu düzenlemede keşfettim bu şarkıyı. Neye olduğu önemli değil ama bir şeye hasretseniz, bir özlem içindeyseniz bu şarkı tam size göre. Şarkıda tutkuyu temsil eden “hırka” ise sizin vazgeçemediğinizi anlatıyor: “Hırkan ömrüme asılı hala…”

Belki biraz kişisel olacak ama yaklaşık bir buçuk sene önce çok hain bir pusuya düşürüldüm. Kariyerimde yaşadığım en sert darbeyi yaşatan bir pusuydu. 16 ay boyunca beni o pusuya düşürenlere beddua ettim. Böyle bir ruh halinde iken “Canın Sağ olsun” adlı şarkıyı dinledim. Şarkıda “Hadi git yoluna hep açık olsun. Ne küfür ne isyan ne de beddua, en ağır sözüm sana canın sağ olsun” diyor. Şöyle bir düşündüm, çok basit ama felsefi bir bakış açısı. Size kazık atan bir kişiye veya kişilere beddua etmek mi yoksa ona “canın sağ olsun” deyip zamanın akışına mı bırakmak?

“Ben yazdım sen bozdun, yetmedi verdin zehri …” diyen “Eyvah” mı desem?

“Bugünde ölmedim anne, umutlara sarıldım ben. Bilsen ne zordayım şimdi, yanımda olsaydın keşke” diyen Kayahan bestelerindeki dramatik duyguyu yaşatan senfonik dert faslı: “Umutlara Sarıldım” dan mı bahsetsem?

“Kanadı kırılmış bir martı gibi, dalgalarla ben boğuşuyorum, rüzgara kapılmış bir sandal gibi, bir sağa bir sola savruluyorum…” diyen “Can Veriyorum” şarkısında aranjör Yıldıray Gürgen’in diğer şarkılarda yaptığı gibi yazdığı harika senfonik kemanların son yıllarda üretilen hiçbir albümde olmadığından mı bahsetsem.

Ahmet Selçuk İlkan’ın dizelerinde yer alan

“Dünya denen bu yerde vicdan kaybolmuş gitmiş,

İnsanlığı arama insanlık çoktan bitmiş,

Kıyametler kopuyor zavallı yüreklerde

Ne gören var ne duyan herkes kendi derdinde.” diyen ve

“Düzeni bozuk dünya her günün dünden beter,

Zalimlerin elinde artık döndüğü yeter.” şeklinde devam eden, ana temasında “yakın ışıkları dostlar gerçekleri görmeyen var” sözleriyle “insanlığı bilinçlenmeye davet eden isyankar “Yakın Işıkları” nı mı dinleyin desem?

Yoksa acılara karşı bağışıklık kazanan bir insanı anlatan “Ayrılıktan Kalmayım”’mı yı dinleyin desem. Hani Kovid-19 için arzulanan sürü bağışıklığı var ya, işte onun “acı” hali var bu şarkıda. Kovid’de sürü bağışıklığı yakalanır mı bilmem ama şu an hepimiz dertlerden, sıkıntılardan boğulduk ve sürü bağışıklığına geçtik. Bu şarkı tam da modda olanlar için. “İsteğiniz kadar gelin üstüme, artık acı tutmaz yüreğim” der gibi meydan okuyor dertlere.

Beste yapısı ve duygu yoğunluğu ile hem popüler müzik dünyasında hem de Mahsun Kırmızıgül’ün kariyerinde bir çıtayı temsil eden: “Dua”.

“Sormayın nasıl kahreder

Sormayın gönül derbeder,

Her günüm dünden beter

Sormayın…”

Çok iyi bir beste, anlatmaya kelimeler yetmez. Dinlemeniz gerekiyor…

Bir olgunluk albümü

“Hoş Geldin” albümü için Mahsun Kırmızıgül’ün bir olgunluk albümü demek istiyorum. Bu albümdeki sound’lar dünya standardında olmuş. İki farklı yaylı grubu kullanarak, hem batı hem de doğu sunulmuş, dozunda soft davullarla ve sözlere uyumlu düzenlemelerle dramatik bir sound yakalanmış. Mahsun Kırmızıgül’ün şarkıları notası notasına nokta atışı yaparak seslendirmiş. Tizlere çıkarken ciyak ciyak bağırmamış ayarında tonda söylemiş.

İlk on dört şarkıda modern ve klasik batı müziği ile Anadolu harmanlamış. Bir sentez yapmış. Albümün sonunda üç tane de türkü formunda şarkı seslendirerek türküleri de selamlamış.

Albümün CD baskısında “Mucize 2” soundtrack şarkısı “Yoksun Sen”i de eklemiş. Bu kadar yoğun ve dolu bir albümün CD olarak da yayınlanması beni mutlu etti. Bunun re-master edilerek plak olarak da yayınlanması lazım. Çünkü bu albüm arşivlik bir albüm.

Özetle albüm için ayrılığı anlatan, bir acı sonrasında yaşanan kabullenme ve bezginlik duygusu içinde ayakta kalma mücadelesini anlatan bir duygu hâkim. Belli ki çok çalışmış Mahsun Kırmızıgül ve ekibi, çok uğraşmış, çok para harcamış. İşin ucuzuna kaçmamış, kaliteye önem vermiş. Her şeyi ile bir dünya albümü yapmaya çalışmış ve bunu başarmış.

Albümde Yer Alan Şarkılar


Şarkı Adı
Türü
1
Susamızım Ateşine
Pop - Rap - Türkü Kıvamında Karma
2
Hırka
Balad - Funk
3
Kaybedenler Durağı
Senfonik Latin
4
Hoş geldin
Latin
5
Canın Sağolsun
Latin - Türkü
6
Eyvah
Senfonik Funk- Türkü
7
Umutlara Sarıldım
Senfonik Pop
8
Can Veriyorun
Senfonik Soft Trap
9
Yakın Işıkları
Anadolu Rock
10
Yaradanım
Arabesk
11
Nem Kaldı
Club - Türkü
12
Ayrılıktan Kalmayım
Bossanova
13
Dua
Balad
14
Bilesin
Melodram Tadında Türkü
15
Kıştayız Dostlar
Türkü
16
Nasihat
Uzun Hava-Türkü
17
Ne Gecem Belli
Türkü
18
Yoksun Sen
Senfonik Arya

Bunlar benim düşüncelerim, peki Mahsun Kırmızıgül ne demiş?

“Çok farklı bir sahne anlayışı ile sahnelere döneceğim”

Beni güçlü kılan yoksulluğun hüküm sürdüğü bir ailede, bir mahallede ve bir şehirde büyümekti. Ben merhameti vicdani saygıyı sevgiyi iyiliği kötülüğü, çalışmayı, üretmeyi kısaca hayata dair her ne varsa küçük yaşta öğrendim.

İnanın hayat çok zor ve ben hayata 10-0 mağlup başlayanlardan biriyim. Maalesef hayat doğarken hepimize adil davranmadı. Hepimizin kendine göre defoları eksikleri hataları kusurları egoları hırsları var.

Bakın bu toprakların insanları samimi olmayanları anında fark eder. Ben işçi iki abinin kardeşi memur bir babanın çocuğuyum. Onların yanında hayatı öğrendim. Onlardan hiçbir zaman bağını kopartmadım. İnsanlarla aramızdaki bağı bu kadar güçlü kılan da bence bunlar oldu.

Abimin bana söylediği bir lafı vardı. Ne diyordu biliyor musunuz? Hayvan ölür postu kalır insan ölür yaptıkları kalır. O kadar haklı ki mezarlıklar ismini bilmediğimiz zengin insanlarla dolu. Oysa bizler kimleri anıyoruz. Dünya denen kazana üç beş tuz tanesi atan insanları sevgi ve minnetle anıyoruz. Yıldız Kenterler Tarık Akanlar Zeki Mürenler Cem Karacalar Barış Mançolar Neşet Ertaşlar Aşık Mahsuni Şerifleri anıyoruz. Şu yalan dünyada kaç bahar yaşarız bilmem ama gitmeden insanlığa bazı güzellikler bırakmak istiyorum.

“Gücü bırakıp sinema yapmak benim tercihimdi”

Sinema kalıcı bir söz söylemek için aslında en ideal sanat dallarından biridir. Sinemaya geçtiğim döneme dönersek yaşanmış gerçek hikayeleri anlatabileceğim tek büyülü dünya sinema idi. Ve benim de söyleyecek sözlerim, yüreğimde dışarı taşmayı bekleyen duygularım vardı. O yıllarda sahneyi milyonlar satan müzikal günlerini başrol dizi oyunculuklarını kısaca bu denli büyük bir gücü iktidarı bırakıp sinema filmleri yapmak tamamen benim tercihimdi.

O çok sevdiğim filmleri yaparken sevenlerimden mesleğim olan müzikten çok ayrı kaldım. Oysa geçen 16 yıl içinde hesaplar biriktirip birden çok evleri, iş yerleri, yatları, uçakları, yazlıkları olan keyifli bir hayat da yaşayabilirdim. Ama ben bütün bu garantili kazanç yollarını bir kenara koyarak ülkemin sorunlarını anlatan filmler yaptım. Aslında çok da mutlu oldum.

“Pandemi uzayınca albüm gecikti”

Şu an 16 yıl aradan sonra müziğe ve çok değerli sevenlerime kavuştuğum için de çok mutluyum. 16 yıl aradan sonra açıkça bir veya iki şarkı ile dönmek bana göre değildi. Biz her sene için bir şarkı yapma kararı aldık. Geçen yıl çıkacaktı aslında ama pandemi uzayınca bir şarkı daha yapma zorunluluğu hissettik. O son şarkı neydi biliyor musunuz ‘Susamışım Ateşine’. Beş yaşındaki kızım Lavin’den ilham alarak besteledim.

Bu albümün ardında aslında üç yıllık koca bir emek var. Çok çalıştık. Bu albümde emeği geçen çabalayan çalışan tüm ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Sinema da müzik de sanatın en önemli iki dalı. İkisi de benim için önemli. Sinemada senaryo yazmanın yaratıcılığı çekim süreci ve sizin can verdiğiniz karakterlerin perdede hayat bulması çok büyüleyici. İnsanda çok farklı bir tat bırakıyor. Orada yaratıcılık var. Müzikte ise çok başka bir dünya var. Yüz yüze karşı karşıya olduğunuz izleyici ve dinleyici var.

“Çok yakında sahnelere çıkacağım”

Düşünün sahnede tek başınasınız herkesin gözü sizde ve yüzbinlerce insan sizi çılgınlar gibi alkışlıyor. İnsanların size olan bakışları, alkışları ve sizi kalplerinin üzerine koymaları inanılmaz değerli. Ben bunları geçmişte yaşadım ve biliyorum. İnanın şunu söylemek istiyorum sahneye çıkmayı, konserler vermeyi çok özledim. Çok yakında yurt içinde ve yurt dışında sahnelere çıkacağım elbet. Ama sahnelerimiz biraz farklı olacak. İnsanların daha önce görmedikleri bir konser ve sahne anlayışıyla karşılarında olacağım. Başı ve sonu belli olan bir senaryosu olacak. Her şeyden önce içinde film olacak müzik olacak hikayeleri anlatacağım çok kapsamlı bir gösteri olacak. İnanın ben daha şimdiden heyecanlanıyorum.