Sadece yüz kırk karakter.
Sadece yüz kırk karakter. Bir, bilemedin iki cümle. Hadi diyelim ki, çarka dâhil olan herkes dili muhteşem kullanan birer süperman. O sayılı harflerden dört cümle çıkarılabilir mi? Zor ama genel için bunu mümkün kabul edelim. Soru şu: Yüz kırk harfle kime, ne anlatabilirsiniz? Anlatım bakımından sınırlı olduğu halde nasıl oluyor da bu kadar rağbet görebiliyor? Bu soruların basit bir cevabı var: Çünkü anlatım bakımından sınırlı olsa da etkisi büyük. Herkes kendisinden sudur olan yargının, fotoğrafın veya görüntünün büyük etki oluşturmasını istiyor. Ortaya koyduğu ürünün kabul görmesini, beğenilmesini, dilden dile dolaşmasını istiyor. Kabul görülme, beğenilme, konuşulur olma imkânı vaat etmesi herkesin o arka atlaması için yeterli...
***
Hem takibi kolay hem de eğlenceli. Açıyorsunuz, kim ne paylaşmış bakıyorsunuz. Yemek masası fotoğrafından tatile kadar türlü türlü paylaşımlar görüyorsunuz. Arada güzel espri yapan birini yakalayınca gülümsüyorsunuz. Yanında oturan o espriden mahrum bırakılacak değil. Başkasının hinliğine gülümsüyorsunuz birlikte. İşte mutlu bir tablo! Zaten orada olanların çoğu mutlu! O sınırlı alanın bir vaadini daha yakalamış oluyoruz böylece: Yeni bir imaj... Her paylaşım bencilliğe yapılan bir yatırım. Bencilliğe, yeni imaja... Geziyoruz, tozuyoruz, eğleniyoruz ve çok ama çok mutluyuz pozu.
Buna karşı mutlu insanların kötü dönemleri olur. Hastane odasında cenaze fotoğrafının “babam öldü” benzeri bir notla paylaşılması. Kötü dönemler geçici… Birkaç güne yine mutluluk pozlarıyla karşınızda olacağım!
***
Bir yazı, makale veya kitap yazarsanız, onu okuyacak kişi sayısı üç aşağı beş yukarı bellidir. Yazıya cevap vereceklerin sayısı sınırlıdır. Makale söz konusu olunca yazı için işaret ettiğimiz kapsam daha da daralır. Kitaba gelince eleştiri getireceklerin sayısı bir elin parmağını geçmez. Ancak yüz kırk karaktere sığdırdığınız 'düşünce' için herkes bir şeyler söyleyebilir. Oluşan gürültüde gerçekte ne söylediğinizin bir önemi kalmaz.
Söz konusu alana ilişkin en doğru tespit, propaganda için elverişli olması. Gezi kalkışmasından günümüze kadar siyasi, sosyal ve kültürel birçok meselede konunun propaganda boyutunu gördük. Burada tartışılması gereken iki nokta var. Birincisi; alanın çarpıtmaya açık olması. İkincisi ise; propagandanın, yalana veya en azından çarpıtılmış gerçekliğe işaret ediyor olması. Bu da demek oluyor ki, vasıta insanın zaafını kullanıyor. Herkesi yalanın bir parçası durumuna düşürüyor.
Herkesin çok tutarlı, çok ahlaklı, çok dindar, çok solcu, çok milliyetçi, çok seküler olduğu bir ortamın propagandaya açık olmasını mesele edinecek kimse yok. Twitter’da kendini din, vatan, ideoloji kurtarmaya adamış şövalyeler ordusu… Trol olgusunu düşünün…
***
Diğer sosyal medya platformlarında olduğu gibi Twitter da gücünü katılımcılarından alır. Etkisi de buradan gelir. Ancak herhangi bir konuda kalıcı bir etkisinin olduğunu söylemek zor. Diğer taraftan ciddi konuların konuşulması için uygun bir ortam değil. Dolayısıyla etkinliği, derdi olan insanlara bir imkân sağlamıyor. Etkinliğini gerekçe gösterip zamanını o alanda geçirenlerin durumu için en hafif tabirle gülünç denebilir...
Benim için Twitter nedir? İnsanın her şeyin ölçüsü durumuna geldiğinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Buna rağmen insanın her şeyin ölçüsü olmasına haklı olarak tepki gösterenleri bile içine alan bir sihirdir. Bir dedikodu makinesidir.
Onsuz yapamadığımız her aracın nesnesiyiz. Twitter’da da herkes birer nesnedir sadece. Paylaşımlarıyla sihri güçlendirdikçe güçlendiren birer nesne. Öyleyse Twitter'ın gücü adına paylaşmaya devam...