Suriye'de yaşananlar, Irak'taki kavgalar, Filistin'de işgal...
Suriye'de yaşananlar, Irak'taki kavgalar, Filistin'de işgal... Biraz daha uzaklara baktığımızda bir tarafta Afrika, öbür tarafta Arakan... Fazlasıyla kahredici olan gelişmeler bugün başlamadı, yarın da bitecek gibi durmuyor. Daha da önemlisi, Müslümanların yaşadığı sorunları çözmesi gereken ülkeler, büyük şeytan ABD'nin de yönlendirmesiyle, başka bir Müslüman ülkeyi boğmaya çalışıyor.
Dünyaya baktığımızda gözümüze yansıyan kötülükler dönüp içimize yöneldiğimizde peşimizi bırakmıyor. İçerde de terör var. PKK ve FETÖ terörü... Yargının vicdanları kanatan kararları var. İçerde olması gerekenleri salıveren, salıverilmesi gerekenleri içeri tıkan ölçüsüz kararlar...
***
Kötülükler zulümlere, zulümler büyük acılara yol açıyor. Belki de bu yüzden kötülüklerin sesi daha çok çıkıyor. Öyle çok çıkıyor ki, gözümüzün önünde olup biten iyilikleri fark edemiyoruz.
Benim de gözümü akademisyen bir dostum açtı. Anadolu'da katıldığı panelleri, tanıştığı insanları, aralarındaki muhabbetleri anlatmıştı. "Bizler gündemi tüketmekten olup biten iyi şeylere bakmaya vakit bulamıyoruz" demiş, "Her şeye rağmen hala ayaktaysak bu güzel insanların yüzü suyu hürmetinedir" diye de eklemişti.
***
Bekir Develi, Ramazan Sevinci programında bir hikâye anlatmış geçenlerde. Ben de videoyu sosyal medya üzerinden izledim. Program ekibiyle birlikte iftara gidiyorlar. Sohbet sırasında programın danışmanı Saadettin Acar bir anısını anlatıyor. Bundan sonrasını Bekir Develi'nin dilinden aktarayım: Dedi ki ben Mardin'de dokuz çocuklu bir ailenin evlatlarından biriyim. Maddi durumumuz hakikaten kötüydü. Yine böyle bir Ramazanı Şerifte, o zaman medresede eğitim görüyorum, teravihten çıktık, bir yaşlı amcanın sağa sola bakındığını, bir öyle bir böyle gittiğini görünce gittim amcanın koluna girdim. Dedim ki amca sanırım sizin bir derdiniz var, belki ben yardımcı olabilirim. Amca dedi ki benim telefon etmem lazım. Hadi o zaman gidelim ben sizi götüreyim telefon kulübesine. Bir avuç jeton aldırdı bana, telefon açtı, jetonları art arda atıyordu. Kiminle ne konuştuğunu bilmiyorum. Sadece şu cümleleri duydum. 'Kızım bizim uçağımız iptal edildi. Beni bugün beklemeyin. Bizi bir otelde konaklatıyorlar. Yarın ilk uçakla geleceğim' Sonra geçtik bir yerde çay içtik. Benim ayakkabıma, giyimime kuşamıma baktı ki ayrılmadan önce bana yüklü bir para verdi. Hayır dememe rağmen elimden tuttu ve dedi ki 'Oğlum Allah bana verdi. Benim malım mülküm var. Almanya'da zengin bir adamım. Al bu parayı'. Bir kâğıda da adresini yazdı, sonra ben o adamı bir daha hiç görmedim. Sonra medreseyi bitirdim, üniversiteyi kazandım. İstanbul'da öyle bir fakirlik ki, bir lira yol parası vermemek için her gün iki saat yürüyorum. Ayrıca da bir işte çalışıyorum.(...) Ama yetmiyor. Okulu bırakacak duruma geldim. Ne yapacağımı bilemediğim anda elime amcanın verdiği o kâğıt ilişti."
Hikâye uzun. Okulu bırakmakla karşı karşıya kaldığı iki kez o yaşlı amcaya mektup yazar. Her ikisinde de geri dönüş olur. Amca ciddi miktarda para gönderir kendisine. Hikâyeyi dinleyen Bekir Develi tanıdıkları üzerinden o yaşlı adama, Ahmet Balcı'ya ulaşmaya çalışır. Ancak vefat ettiğini öğrenir (Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun). Kızının telefonunu öğrenip onu ararlar. Saadettin Acar, babasının nasıl iyi bir insan olduğunu, kendisine yaptığı yardımları ağlayarak kızına anlatır. O yaşlı adamın kızı da gözyaşlarına hâkim olamaz ve şunları söyler: "Ben neye ağlıyorum biliyor musunuz, babamın durumu yoktu, benim babam fakir bir adamdı. Biz bir gecekonduda yaşıyorduk. O paraları nasıl gönderdi bilmiyorum."
***
Her şeye rağmen güzel işler yapan iyi insanlar var. Ve belki yaşanılan onca acıya, zulme rağmen dünya başımıza yıkılmıyorsa Ahmet Balcı ve benzer iyi insanların yüzü suyu hürmetinedir. Allah bizleri güzel işler yapan o iyi insanlardan eylesin! Âmin!