Sosyal medya üzerinden bir soru yöneltmeyi seviyorum. Geçen gün kendimce cevabı olan bir soruyu yönelttim.
Soru: Türkiye’nin en önemli ihracat kalemi nedir? En büyük demedim, en fazla gelir getiren demedim. Gelen cevaplar arasında otomotiv vardı, sağlık, eğitim, turizm vardı. Yedek parça ve memur bile vardı. Ürettiğimiz ve dünyayla paylaştığımız, sattığımız kalemler yazılmıştı. Memur hariç hepsinin makul bir açıklamasını buldum.
Kendi cevabıma gelmeden önce sizi 2002 senesine götürmek istiyorum. Arjantin ve Türkiye o zamanda aynı dönemde ekonomik bir buhranı atlatmaya çalışıyorlardı. Zevkten dört köşe olmuş para sihirbazı Soros İstanbul’a gelmiş ve Sabancı Vakfı’na misafir olmuştu. Gazeteciler Bay Soros’a Türkiye ile Arjantin arasındaki fark sormuş ve şöyle bir cevap almışlardı: ‘Türkiye’nin Arjantin’den tek farkı stratejik pozisyonudur. Bu stratejik pozisyonuna bağlı olarak, Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü de ordudur.’
11 Eylül sonrası görünmeyen bir düşmana karşı belirsiz bir savaş verilirken, Irak’ın işgalinin hemen öncesindeydi bu sözler. Türkiye, içinde bulunduğu darboğazdan Amerika’nın askeri olarak çıkacağını düşünüyormuş Bay Soros. Sonradan bu amaca giden yolları döşemek için bir dizi sivil toplum kuruluşu aracılığıyla basın askerleri devşirmeye başladı. Bunlar ayrı konular. Allah’a şükürler olsun ki Türkiye’nin en önemli ihracat ürünü ordumuz olmadı. Hatta bunu sağlamak üzere FETÖ aparatlarıyla orduyu ele geçirmeye çalıştılar ama evvel Allah sonra millet izin vermedi. Verilmiş sadakamız varmış. Denir ya: Az sadaka çok bela def eder diye. İşte öyle!
Afrika’ya iyilik, Suriye’ye iyilik, Arakan’a iyilik... Yardım yaptığımız yerleri hatırlatma niyetinde değilim ama İbrahim Peygamberin içine düştüğü ateşi söndürmek üzere ağzında su taşıyan karınca misali tuttuğumuz safı tekrar etmek iyidir. Anlaşılacağı üzere en önemli ihracat kalemlerimizden biri iyiliktir. Ama en önemli ihracat kalemimiz değildir iyilik. Peki o nedir? Azıcık sabır.
Türkiye, insani kapasitesini, başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair bir tezle cevaplamaya çalışıyor. ABD’nin ardından dünyanın en büyük iyilik ihracatçısı konusunda. Ama bir konu var ki işte o en önemli ihraç kalemimizdir. Bu cevabı kıymetli Ömer Nimetoğlu verdi ve ne kadar da haklı.
Türkiye olarak dünyaya umudu hatırlatıyoruz. Afrika’ya, Balkanlara, Mağribe, Asya’nın ortasına, Hicaz’a umut veriyoruz. İyilikle, güzellikle kaplıyoruz bu umudu ama öncelikle umut veriyoruz. Tıpkı yüzyıllar öncesinde olduğu gibi önce kendimiz içiyoruz umut çeşmesinden kana kana. Sonra tüm dünyaya taşıyoruz. Dünyada adını bilmediğimiz dostlarımız var. Onlara iyilik ulaştırdığımızı sanıyorlar. Doğrudur ama eksik. Ulaştırdığımız şey umuttur, azimdir, cesarettir, kardeşliktir. Umut mayası tuttuğunda görün bir de dünyayı, nasıl yeşerecek çöller, gönüller.
Umudunu yitirmeyen yitirdiği her şeyi yeniden kazanabilir. Umudunu yitirense zaten sahip olduğu her şeyi yitirmiş demektir. Umudu diri tutmak kendimize ve tüm dünyaya karşı birincil sorumluluğumuzdur.