Tam bize özgü bir alaturkalık örneği olarak okuyoruz, duyuyoruz onlarca oyuncu geliyor, gidiyor özellikle İstanbul'un asırlık çınarlarına.
Daha liglerin bitmesine kaç hafta var, ne şampiyon belli, ne küme düşecekler belli ne de alt liglerden gelecekler (Samsun hariç) belli ama maşallah transfer çoktan başladı bile.
Tam bize özgü bir alaturkalık örneği olarak okuyoruz, duyuyoruz onlarca oyuncu geliyor, gidiyor özellikle İstanbul’un asırlık çınarlarına. Hatta bırakın oyuncuyu teknik direktör transferleri bile var piyasada vitrinde. Daha durun bakalım Ya-Hû diyen yok. Lig bitmedi ki, kimi getirip kimi gönderiyorsunuz, hangi yetkiyle, neyinize güvenip öttürüyorsunuz bu borazanları diyen de yok maalesef.
Tamam her takımın bir gelecek sezon planlaması olur, buna göre kulübün geleceği için yapılacak “fırsat” transferleri de olabilir ama daha kim nerede oynayacak, hangi Avrupa statüsünde ve hangi kademeden itibaren yer alacak, ligdeki sırlaması ne olacak, bunlar belli olmadan piyasada bu kadar oyuncu ve hoca adının dolaşması tamamen olmasa da büyük oranda manipülatif ve algı oluşturma amaçlı “hikâyelerdir” aslında.
Bu senaryoya sadık kalınarak her sezon yeni bir “film” çevrilir bizim güzel ve şansız Ülkemizde. Senaryo hep aynıdır, Yeşilçam klişeleri gibi “zengin kız, fakir oğlan” temalı yüzlerce eserin izleyici bulduğu düşünüldüğünde garip değil aslında ama piyasa şartları açısından kârlı bir iş nihayetinde.
Seyirci memnun, kendi hayal dünyasında takımında görmek istediği ve isteyeceği onlarca prima futbolcunun adı sevdiği kulüple anılıyor, onları o güzel forma altında hayal ediyor, gerçekleşmese bile mutlu oluyor, futbolcu da bundan memnun, onun da piyasası hareketleniyor, talipleri varmış, isteniyormuş ve daha iyi şartlarda bir kontrat yapma imkanı bulacakmış varsayımı ile bol sıfırlı ödeme planları hayal ediyor kendince. Kulüp yöneticilerinin çoğunluğu başarısızlıklarını transfer şampiyonu olarak örtebilecekleri zannıyla hareket ettiklerinden onların da işine geliyor bu “yalandan” transfer haberleri.
Amma en çok da menajerler ve onlara servis desteği veren sosyal medya ve “köşeci esnafı” medya mensupları memnun bu işlerin köpürtülmesinden. Ne de olsa onlar bu işlerden evlerine “ekmek” götürüyorlar, işlerini yapıyorlar yani.
Oysa sezon bitmeden, devam eden kontratların vâdeleri sona ermeden hiç kimsenin, hiçbir yere gitmesi mümkün değil. Ancak niyetler vardır, imkânlar araştırılır, eldeki planlamaya uygun kimler var, kimler yok diye olsa-olsa bir ön araştırmadır yapılan.
Bizde medya okur-yazarlığı pek olmadığı için, kimin hangi haberi, hangi niyetle, kimin işini kolaylaştırmak, kimin işini baltalamak için sızdırdığını bilmeden ve “sazan gibi” o habere atlayanlar bolca olduğu için kulüplerin kasasından çıkıp, menajerlik şirketlerinin kasasına fazladan giren milyonlarca dolar oluyor, Euro oluyor her sene.
Bankalar Birliği ile yapılan borç yapılandırmasına rağmen kulüplerimizdeki bu iş bilmezlikle duvara toslamak kaçınılmaz ama haydi hayırlısı diyelim en iyisi.
Sandıktan çıkana saygı duymanın demokrasinin en temel ilkesi olduğunu hatırlatıp, güzel bir hafta diliyoruz herkese.