Reel Efektif Döviz Kuru ile ilgili pazartesi günkü açıklarıma bağlı olarak bugün üç noktaya değinmek istiyorum.

Reel Efektif Döviz Kuru ile ilgili pazartesi günkü açıklarıma bağlı olarak bugün üç noktaya değinmek istiyorum. İlk nokta TL’nin 2009 Şubat’ından bu yana uzun dönemli bir değer kaybı trendine girdiğini görmekteyiz. Aşağıdaki grafikte 2003’ten 2009 Şubat’ına kadar yukarı doğru eğimli bir trendin var olduğu görülmekteyken, 2009 Mart ayından bu yana aşağı doğru eğimli bir trende rastlanmaktadır. Mavi kalın çizgi ile gösterilen TL’nin tüm ülke paralarına karşı ortalama reel değeri 2008 Ocak ayında 127,72 endeks değeri ile zirveye çıkarken, Ocak 2017’de 88,17’ye düşmüştür. Bu ise takriben 2005 yılı ortalarından itibaren başlayan ve 2014 yılı sonuna kadar devam eden aşırı değerli Türk parası dönemini net olarak bize göstermektedir. TL’nin değerindeki düşüş trendinde, özellikle 2008-2009 krizinden sonra amaç olarak gösterilip devlet – millet konsensüsüyle hazırlanan 2023 hedeflerinin dışlanarak, kısa vadede göz boyama ama uzun vade de kalıcı etki yaratamama özelliğine sahip üretken olmayan yatırımların etkisi büyüktür. Çünkü, bir paranın uzun dönemdeki değeri, ekonominin verimlilik ve üretkenlik düzeyiyle doğrudan bağlantılıdır. Biz yabancı fonların ucuz ve bol olduğu dönemde, kısa dönemde canlılık getiren ama kalıcı etkisi olmayan inşaat sektörü gibi sektörlere değil de, 2023 Hedefleri’nde belirlene sektörlere yönelseydik bu trend böyle ser bir şekilde kırılmazdı. Bu trendin kalıcı olmaması için bir an önce yeni bir büyüme politikası belirlenmeli ve uygulanmalıdır.

İkinci nokta, TL’nin reel değerinin gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomi paralarına göre farklı bir performans çizmesidir. Türk Lirası açıkça görülmektedir ki 2005 yılına kadar bizim dünya piyasasında esas ticari rakibimiz olan gelişmekte olan ülke paralarına göre istikrarlı bir şekilde değer kaybetmektedir. Öte yandan gelişmiş ülke paralarına göre değer kaybı 2014 yılına kadar görülmemektedir. Bunun anlamı açıktır: Diğer gelişmekte olan ülkeler (Çin, Malezya, Brezilya, Hindistan, İran vb.) daha üretken sektörlere merkezi planlama dahilinde yatırım yaparken biz teknoloji ve sermaye birikimini bir tarafa bırakıp ucuz gelen fonlarla keyfimize baktık; (Ağustos böceği ve karıncanın hikayesi). Gelişmekte olan ülkelerden enerji hammaddesi ithalatına ve gelişmiş ülkelere düşük katma değerli mal/hizmet ihracatına devam edersek bu trendin sağladığı faydalardan da istifade edemeyeceğiz. Gidilecek yol bellidir: Reel sürdürülebilir kur hedefi gözetilerek merkezi planlama dahilinde milli bir kalkınma politikası teşkil etmeli ve gelişmekte olan ülkeleri rakip değil pazar olarak değerlendirmeliyiz. Bu noktada milli paralarla ticaret çok önemli bir fayda sağlayabilir. Buna başka bir yazıda değineceğim.

Üçüncü nokta, TL’nin reel değerinde ortalama 25 aylık (yaklaşık iki yıl) döngüler düzenli olarak gözlemlenmektedir. Bu durum tabloda görülmektedir.

TABLO: REEL EFEKTİF DÖVİZ KURU ENDEKSİNDE DÖNGÜLERİN PERİYOTLARI

DÖNGÜ BAŞLANGIÇ BİTİŞ PERİYOT SAPMA

1 2003 OCAK AYI 2004 EKİM AYI 22 AY - 3,5 AY

2 2004 EKİM AYI 2006 HAZ. AYI 20 AY - 5,5 AY

3 2006 HAZ. AYI 2009 MART AYI 33 AY + 7,5 AY

4 2009 MART AYI 2011 AĞUS. AYI 29 AY + 3,5 AY

5 2011 AĞUS. AYI 2014 OCAK. AYI 29 AY + 3,5 AY

6 2014 OCAK. AYI 2015 EYLÜL. AYI 20 AY - 5,5 AY

ORTALAMA 25,5 AY

VARYANS 23,54 AY

STAN. SAPMA 4,85 AY

Bunlar spekülâtif etkiler değildir ama Türk ekonomisinin ödemeler bilançosu açıklarına verdiği reel tepkilerdir. TL şu an itibariyle bir döngünün sonundadır. Yani, yaklaşık bir yıl müddetince, mevcut trende göre TL reel değer kazancı sağlayacaktır. Ancak bu uzun dönem trendin değişmesi anlamına gelmez. Kabaca söyleyecek olursak, TL diğer paralar karşısında 2017 yılında, reel değer kazancı gösterecektir. 2017 yılı sonuna dair döviz kuru tahminlerimi bir başka yazıda bilginize sunacağım.