​Pazartesi günü Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyondan sonra birtakım "özgürlükçüler" meydana çıkarak "ifade özgürlüğü" yarışına girdi.

Pazartesi günü Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyondan sonra birtakım “özgürlükçüler” meydana çıkarak “ifade özgürlüğü” yarışına girdi.

Hatta konu öyle bir hâl aldı ki; başka bir açıdan bakıldığında meselenin turnusol görevi gördüğünü söylesek yanılmayız.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz’u, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu, HDP Eş Genel Başkanı Demirtaşı’ı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’nu ve TÜSİAD’ı aynı cendere içinde toplayan bu mevzu gösterdi ki; aslında birinin diğerinden farkı yok.

Konu ifade özgürlüğüyle alakalı değil, konu bir yayın organının terör örgütlerinin propagandasını yapmak ve terör örgütlerine destekle alakalı.

Teröre “meşruiyet” sağlamak için yapılan bazı girişimler de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi terör örgütlerinin ihtiyacı olan şeyi yapmaktan öteye gitmez.

Cumhuriyet uzun yıllardan beri Atatürkçü dediğimiz laik kesimin bir gazetesiydi.

Ta ki Akın Atalay Cumhuriyet Vakfı’nı ele geçirene dek.

Hukuksuz bir şekilde vakfı ele geçiren Atalay ekibi ilk iş olarak Can Dündar’ı genel yayın yönetmenliği görevine getirdi.

Bundan sonra yaşananları daha dün gibi hatırlasak da tekrar ifade etmekte fayda var.

Cumhuriyet’in ipleri Dündar’a verildikten sonra gazete laik - Atatürkçü kimliğinden saparak FETÖ’nün ve PKK’nın değirmenine su taşıyan ve birçok suç teşkil eden haberler gerçekleştirdi.

Can Dündar MİT tırları haberiyle Türkiye’yi uluslararası camiaya “terörist ülke” olarak göstermeye çalıştı, merhum savcı Selim Kiraz’ı şehit edenlerle Ahmet Şık röportaj gerçekleştirdi, PKK’lı teröristlerle PKK’yı “sempatik bir örgüt” olarak göstermek için türlü haberler yapıldı, FETÖ’nün eski yayın organlarından olan Zaman gazetesiyle birçok ortak manşetler atıldı, Türkiye’nin yaşamış olduğu hain terör saldırılarından sonra devleti suçlayıcı haberler yapıldı.

Bu haberlerin hepsi suç teşkil eden haberlerdi ve ifade özgürlüğünü solda sıfır bırakacak şekilde terör örgütünün propagandası yapıldı, terör örgütlerinin ekmeğine yağ süren bir gazete haline geldi Cumhuriyet.

Bu noktada belirtmek gerekir ki gazetecilik mesleğini hakkıyla yapmak terör örgütlerinden servis edilen haberleri yayınlamak ve onların propagandasını yapmak değildir.

Kaldı ki Türkiye’de yapmış olduğu haberler sebebiyle hapiste bulunan gazeteci yoktur; sadece terör örgütlerinin sözcülüğüne soyunan ve terörü meşru hale getirmek için haberler yapan kimseler suçlu konumundadır.

Bu bağlamda da gazetecilik bireye sınırsız özgürlük sağlamaz, eğer gazeteci suç işlemişse gereken cezayı alır ve deyim yerindeyse simitçiden farkı yoktur.

Cumhuriyet’in FETÖ’nün güdümüne girmesinin de hikayesi budur.

Türkiye’yi karalamak ve Türkiye’nin aleyhine her türlü haberi yapmak gazeteciliğin faaliyetlerinden olmadığı gibi Cumhuriyet’in Can Dündar’ın göreve gelmesiyle eski çizgisinden nasıl koptuğu da ortadadır.

Gelgelelim, sadece milletin yanında duramayan Kılıçdaroğlu’nu ve haddini her fırsatta aşan Schulz’u dikkate almaya da gerek yok.

Türkiye kendi yolunu kendi çizeceği bir süreçten geçiyor ve terörün her türlü koluyla da gereken mücadeleyi sergiliyor.

***

“Seçilmek” demek terör destekçiliği demek değildir

Diyarbakır Eş Belediye Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı tutuklandı.

Bununla birlikte eski BDP milletvekilerinden Ayla Akat Ata’da tutuklananlar arasında.

HDP’nin PKK terörüne nasıl ses çıkarmadığı hatta PKK’nın güdümünden kop(a)mayan bir parti olduğu ortada.

Kaldı ki HDP çoktandır PKK terörünü “meşrulaştırmaya” çalışan ve “seçilmişliğini” buna adayan bir parti konumunda.

Öyle ki tüm bunlara ek olarak HDP’li belediyelerin kamu araçlarını PKK’ya nasıl tahsis ettiği, belediye kaynaklarını nasıl PKK’ya aktardığı ve “seçilmişliğini” PKK’ya biat için nasıl harcadığını da biliyoruz.

Ve terörle mücadele sadece güvenlik politikalarıyla sınırlanacak bir hadise değildir.

En azından Türkiye’nin içinden geçmiş olduğu süreç bununla sınırlı kalmamalıdır.

Teröre destek veren, terör örgütlerine hizmet eden, terörün propagandasını yapan ve bu minvalde devlet aleyhine çalışan her türlü unsurun yasalarca cezalandırılması gerekmektedir.

O nedenle “seçilmişlik” bazı çokbilmişlerin aklına yeni geliyor ama “seçilmişliği” hatırladıkları yerde terörün bizatihi merkezi oluyor.

Her türlü meşru eleştiri demokratik ülkelerde olması gereken bir şeydir ama terörün borazanlığını yapmak asla.

***

Neden rahatsız oldun Etyen?

Bizim şu Etyen Mahçupyan var.

Hani bir başbakan değişimini 27 Mayıs darbesine benzeten, 15 Temmuz yaşandıktan sonra bile FETÖ diyemeyip hala “Gülenciler” diyen.

Bir ara da Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’na “fahri başdanışmanlık” yapmıştı sanırım.

Başbakanlıktan emekli anlayacağınız.

Pek “entelektüel” geçiniyor.

Kendisi gibi olmayan herkes “az akıllı”, kendisi gibi düşünen herkes “süper zeka” ona göre.

En son olarak da takmış, okullarda 15 Temmuz’a ait görüntüler seyrediliyormuş.

Hatta “duymuş ki” kız öğrencilerin kılık kıyafetine bile karışılıyormuş.

15 Temmuz’un genç nesillere aktarılmasından neden bu kadar rahatsız oldun Mahçupyan?

Hani senin şu “Gülenciler” dediğin teröristlerin hainliklerini genç kuşaklar da seyredip o hainlerin ne mal olduğunu görseler ve vatana millete hayırlı evlat olsalar mutlu olmaz mısın?

Bir de “kız öğrencilerin kıyafetlerine karışılıyor” demişsin de kaynağın nedir?

Bu gidişle yakında “şeriat geliyor” demeye de başlarsın.

Yazık doğrusu.

***

Kılıçdaroğlu o gün nerdeydi?

Kemal Kılıçdaroğlu hiç utanıp sıkılmadan 15 dakikayla suikasttan kurtulan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Beyefendi Marmaris’teyken Meclis bombalanıyordu” demişti ya hani…

Erdoğan’ın, FETÖ’cü teröristlerin kapattığı havalimanına büyük bir riskle indiğini ve milletiyle buluştuğunu Kılıçdaroğlu bilmiyor muydu?

Biliyordu tabi de; asıl soru o gün kendisi neredeydi?

NTV yayına bağlanmıştı o gün ve 22.00 uçağıyla havalimanına indiğini söylemiş ve olayları takip ettiğini bildirmişti.

Nereden takip ediyordu, nereden izliyordu; orası hala gizemini koruyor ama…

Akıllarda bir soru var.

22.00’da Atatürk Havalimanı’nı darbeci teröristler kapatmışken nasıl çıkmıştı Kılıçdaroğlu oradan?

Bizi bilgilendirirse hiç fena olmaz.

***

Büyükada’daki toplantı

AK Parti Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz 15 Temmuz’da Büyükada’da yapılan toplantıya kimlerin katıldığının peşini bırakmamış ve konuyla ilgili olarak suç duyurusu yapmış.

Hani o gün gerçekleştirilen toplantıda ne “tesadüf” ki Henry Barkey’de Türkiye’ye gelip katılmış ve o gün yine ne büyük “tesadüf” ki FETÖ’cü darbe gerçekleşmişti.

42 kişinin katıldığını söylüyor Deligöz.

Bunların için de Türkler de var.

Bu konunun üzerine eğilmekte fayda var bence.

Deligöz’ün bu çabası için de ayrıca teşekkür edelim.