Sadece suya erişim mi? Elbette değil!
“Dünya üzerinde 2 milyar insan güvenli ve yeterli su erişimine sahip değil. Dünya liderleri bu konuda yeterince çalışmalı” diyordu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres…
Sadece suya erişim mi? Elbette değil!
Dünya üzerinde; 2 milyar insan güvenli ve yeterli suya, yaklaşık 5 milyar insan sağlıklı ve yeterli gıdaya, kadın nüfusunun yüzde 85 can güvenliği ve yaşam hakkına, engellilerin neredeyse tamamı hayatını sorunsuz geçireceği sosyal hayata, çocukların yüzde 70’i eşit eğitim hakkına sahip değil!
Velhasılı kelam dünya üzerinde insanlığın neredeyse yüzde 90’ı hayatını olması gereken insani koşullarda idame ettiremediği için mutsuz, huzursuz, güvensiz, sağlıksız, eksik yaşıyor veya ölüyor…
Ve bunca sorunlu kitleye rağmen benim gibi çoğu insanı kahreden bir şey var ki; kontrolsüz-bilinçsiz nüfus artışı halâ devam ediyor…
Haberlerde ne çok denk geldik, Avrupa’ya kaçak yollardan girmeye çalışan hamile veya kucağında bebekli kadınlara… Gemileri, tekneleri, botları dolduran çocuk ve gençlere… Işıklarda “matruşka bebekler” misali boy boy çocuklarla-bebeklerle dilenenlere…
Şimdi gözlemlerime ve okuyup takip ettiğim kaynaklara dayanarak Türkiye ve Avrupa insanının kaçak göçmenleri ve mültecileri nasıl gördüğünü konuşalım isterseniz…
Türkiye ve Avrupa insanının zihninde ve dilinde önce şu sorular beliriyor: “Ülkesindeki yaşam koşullarını yetersiz gördüğü halde neden her yıl çocuk dünyaya getiriyorlar? Neden maddi ve manevi anlamda bakabilecekleri kadar çocuk doğurmuyorlar? Neden doğurup sokağa terk ediyorlar? Eğitim hakkını elinden alıp sokakta çalışmaya-dilendirmeye göndereceklerse neden bu kadar fazla doğuruyorlar? Mülteci oldukları ülkede her yıl neden doğuruyorlar? Yine mülteci oldukları ülkede çalışmak yerine neden üst üste çocuk doğuruyorlar? Kendi doğum yüklerini neden bizim, çocuklarımızın, ülkemizin, geleceğimizin üzerine bırakıyorlar?…”
Evet günümüz Türkiye’si ve Avrupa vatandaşlarının kaçak göçmenlere ve mültecilere yönelik sarf ettiği sorun cümlelerinin neredeyse tamamı “kontrolsüz ve yüksek doğum oranları” üzerinde dönüp dolaşıyor…
Belki de bu yazdıklarıma bir kesim “insan hakları” ve benzeri gerekçelerle sıcak bakmayacaktır fakat dünyanın yüzleştiği bunca soruna insan hakları ile birlikte fazlasıyla realist bir çerçeveden bakılması gerekiyor çünkü “dünya hepimizin”…
Dünya yaşlandı ve her geçen gün artan insan nüfusunu kaldıramıyor artık. Ve dünya üzerinde her canlının payı var bu sebepten kontrolsüz-bilinçsiz doğum hakkına kimse sahip değil! Bu kontrolsüzlük yaşam hakkımı, konforumu, alanımı, geleceğimi etkiliyorsa “yeter artık” demeye benim de hakkım var elbette!
Evet dünyanın şu an yüzleştiği ve böyle giderse gelecekte fazlasıyla yüzleşeceği tüm sorunların ana sebebi “nüfus artışıdır”… Başta Afrika ve Ortadoğu halkları olmak üzere dünya nüfusu kontrol altına alınmadığı sürece gıda ve su kıtlığı, küresel ısınma, çevre kirliliği, savaşlar, göçler, kaoslar, psikolojik sorunlar, acılar, doğal felaketler artarak devam edecek…
Dünya liderleri Mart ayında Hollanda'nın ev sahipliğinde yapılacak olan “2023 Birleşmiş Milletler Su Konferansı” vesilesiyle bir araya gelecek. Dünya liderleri su konferansında bir araya gelmişken global nüfus planlamasını daha fazla konuşmalı zira dünya yaşlanıyor ve önlenemez bir şekilde tüm kaynakları gibi su kaynakları da giderek tükeniyor.
Bu sebepten giderek tükenecek bir kaynağı “artmayan bir dünya nüfusu ile daha verimli nasıl kullanabileceğimiz” daha fazla konuşulmalı…