Bu haftanın uluslararası gündemine damgayı Afrika vurdu.
Bu haftanın uluslararası gündemine damgayı Afrika vurdu. Öncelikle St Petersburg’da II. Rusya-Afrika Zirvesi düzenlendi. Rusya bir yandan bir önceki zirveye oranla katılımcı sayısı az eleştirilerini, Batı Afrika üzerinde baskı oluşturuyor suçlamalarıyla savuşturdu, öte yandan 17’si devlet başkanı 49 ülkeden katılımcıya “aş, para, uluslararası toplum içerisinde daha etkili bir konum ve tabi ki neokolonyalizm ile savaşma sözü” verdi. Görünüşte hoş sözler, Putin’in bazı Afrika ülkelerinin Rusya’ya olan borcunu silmekten bahsettiği düşünülürse (-ki 23 milyar dolarlık bir borcun toplamda silindiği, benzeri bağışlar için 90 milyon dolar daha tahsis edileceği filan da konuşuluyordu) -yine görünüşte- çok boş sözler de değil. Ama biraz daha derine indiğimizde sözlerin hoşluğu da doluluğu da biraz değer kaybediyor. Özellikle de Zirve Sonuç Deklarasyonuna egemenlik, iç-işlerine karışmamak minvalinde prensipler kalın harflerle yazılırken Prigojin Petersburg’da ortaya çıkıp Afrika liderleri ile gülümseyen fotoğraflar çektirdiği ve hemen hemen aynı saatlerde Nijer’de Sahel’deki darbe zincirine yeni bir halka eklendiği için.
Afrika, filler ve çimen hikayesi mi?
Elbette Afrika’da, her şey birbiriyle tepişen fillerin yani rekabet halindeki büyük güçlerin suçu değil. Üstelik Afrika’da, Nijer özelinden bakarsak, Sahel’de sadece iki-üç fil de yok. Filler, eski fillerin hayaletleri (Françafrique), kendini “bir şeylerle mücadele” üzerinden anlamlandıran uluslararası örgütler, Sahel’in üstünde ve altında çıkarları olduğu için yolunu Sahel’e düşürenler, bölge son derece kalabalık. Ve aslında filler tepişmese -ki tepişiyor- bu kalabalık kendi küçük adımlarıyla bile rahatlıkla tomar tomar çim ezebilir. O yüzden zaten 2020-2023 arasında sayısız iç karışıklık, darbe girişimi ve darbe olmuş bir alandan bahsediyoruz. Bu arada bu darbelerde gerçek bir ideolojik yönelimden ziyade bürokratik bir liderler, sivil-asker sosyal ağların kapışması ve rekabeti hikayesi de var. Ki işin bu yönü aslında ulusal bürokrasilerin farklı kanatlarının fillerin tepişmesinden faydalandığını, bu tepişmenin bile isteye aracı olduğunu da bize gösteriyor. Rusya için Prigojin ve Wagner meselesinin bu nedenle kolay halledilebilir bir mesele olmadığı da bir kere daha görünüyor.
Wagner, St. Petersburg’da niye göründü?
Evet Prigojin “bir çeşit isyan etti”, bu isyanda kan dökülmedi ama yanlışlıkla (!) Wagner kuvvetleri Rus bir pilotun ölümüne sebep oldu, anladığımız kadarıyla bir tür “kan parası” ödendi, Rusya olaylara (hem isyana hem de pilotunun öldürülmüş olduğu gerçeğine) gözlerini şimdilik kapadı, Prigojin sözde sürgünde-özde St Petersburg’da Afrika’da Rusya’nın hala en önemli araçlarından biri olduğunu gösterme telaşı ile ortaya çıkartıldı/çıktı, dahası Zirve’ye katılan bazı Afrika liderleri Rusya ve Wagner’e kendilerine vermiş oldukları destek için teşekkür etti. Putin Rusyası şu gerçeği aşamıyor. Wagner, sadece Rusya’nın bir kolu, enstrümanı olarak görünmüyor, önemli bir ağı temsil ediyor. Bu ağın en büyük öznesi Kremlin olabilir ama tek öznesi Kremlin değil. Bu ağ Rusya’nın ideolojik değil fırsatçı zeminde kurduğu bazı dostlukları ve dost ülkeleri de içeriyor. Prigojin ve Wagner denildiğinde BAE’nin adının geçmesi örneğin bu yüzden sürpriz değil. Bu ağ (Rusya’nın silahı, Wagner’in uzmanlığı, Afrika’nın madenleri, birilerinin taşımacılığı ve finansman araçlarını örneğin bankalarını içeren ağ) birbirine karşı gündüz-gece darbe ya da görevden alma rüyası gören lider ve generallerin iştahını kabartıyor çünkü işe yarıyor. Çünkü bu ağı aynı zamanda rakibine, iç muhalifine, terör örgütlerine karşı filan kullanarak generaller ve liderler kontrol altında tuttukları sahayı, alanı, toprak ve insan havuzunu genişletiyorlar. Kasalar doluyor, boşalıyor, birileri ölüyor, öldürülüyor, halk bir darbeciden, bir darbe karşıtından yana oluyor ama Wagner Afrika’dan, Rusya Wagner’den, Afrikalı liderler de Rusya’dan tam anlamıyla vaz geçemiyorlar.
Tabi artık Afrika Wagner için sadece kazanç değil siyasal bekası demek. Lukaşenko, Wagner için başka bir siyasal beka vizyonunu Polonya’ya “küçük bir gezi” olarak açıkladı. NATO topraklarına düzenlenecek mini-minnacık bir gezinin bile Rusya ve Wagner için çok büyük komplikasyonlar yaratacağı hepimizin malumu. O yüzden Afrika üzerinden var olmak Wagner’in işine de geliyor olmalı. Bu aslında siyasetin sosyolojisi açısından son derece sığ, sömürüye dayalı, halkın daima kaybedeni olduğu kısır döngüyü karmaşıklaştıran birbiriyle ilişkili iki olgu var. Nijer’den yola çıkarak bu iki olguyu açıklamaya çalışalım. İlki Françafrique’nin başarısızlığı. Bu terimin yüzeyde ve derinde iki anlam sakladığını biliyoruz. İlki, yüzeysel anlamı, yani Fransa’nın Afrika siyaseti. Sahel, Batı ve Orta Afrika’yı kesen bir alan olarak Fransa’nın borusunu ötürdüğü, güç aktarımınında bulunduğu ve bir gün Afrika’da önemli bir aktör olmaya geri dönüşünü dayandırdığı alan. Nijer, bu alanın en kilit ülkelerinden biri. Denize ulaşımı olmamasına karşın sınırları dolayısıyla sadece Sahra-altı Afrika’daki gelişmeleri filtre edebileceğiniz bir alan değil, aynı zamanda Mali, Cezayir, Libya, Çad ve Burkina Faso’da doğrudan ve dolaylı yollarla varlık göstermek isteyecek bir aktör için stratejik derinlik sahası.
Françafrique, Fransa, ABD ve takipçileri
Bu alanda hem AB’nin hem de ABD’nin önemli ölçüde stratejik yatırımı var. AB’nin temel meselesi, göç ve radikalleşme. Sahra-altı Afrika’dan Kuzey Afrika’ya gelebilecek radikal hareketleri ve göçü Sahel’de durdurmayı arzu ediyor. Fransa’nın liderliğini üstlendiği Mali’deki operasyonlar sonuçta sadece iki üç terör örgütü liderinin öldürülmesi dışında amacı adına bir sonuç üretmedi. Hatta biliyoruz, Mali operasyonları Fransa için geri tepti. Mali’de darbe, Rusya ile yakınlaşma, Fransızcanın reddi, Mali’de bulunan Fransız kuvvetlerinin Nijer’e çekilişi gibi sonuçlar üretti. Dolayısıyla Çad, Mali ve Burkina-Faso’daki başarısızlıklar sonrası, gözleme, izleme, operasyon falan filan için Nijer’e yerleşen Fransızlar, Almanlar, Belçikalılar, Danimarkalılar vb Avrupalılar için bugün Nijer’de dost bir yönetimin kaybı, hem Fransa’nın hem Avrupa’nın Sahel’e geri dönüp Avrupa’yı Afrika’nın tozundan koruma adına hayal ettikleri kalenin yıkılması demek. ABD, elbette Avrupalılar ve Fransızlardan daha ciddi şeylerle uğraşıyor. Nijer’de ABD’nin daimi ve geçici görünümlü askeri üsleri ve askeri personeli var. Özelikle ABD İHA/SİHA üssünün (tamamen ABD denetiminde) ve 2017’deki Tongo Tongo hadisesinin bize gösterdiği iki şey var: 1)- ABD ve kuvvet-istihbarat birimleri Nijer ordusunun bir bölümü ile koordineli olarak çalışıyor, 2)-ABD, Nijer’den İHA/SİHA operasyonları düzenliyor ve bu konuda Nijer siyasi otoritesinin ne kadar bilgi sahibi olduğu konusunda kamuoyunda en azından soru işareti var. Dolayısıyla ABD’nin Nijer’i- Nijer siyasetinin bir kısmını- bir alan kontrolü merkezi olarak kullandığı da iddialar arasında. İşte burada Françafrique’nin kötü ve ikinci anlamı devreye giriyor. Bu terim, bir zamanlar Fransa’nın Afrika ülkeleri, liderleri ile yaptığı anlaşmaları, bu anlaşmalar ile inşa eden müthiş bağımlılık ağını anlatmak için kullanılıyor. Bu bağımlılık ağları açık askeri üsler ve savunma anlaşmalarını bile gereksiz kılıyordu, çünkü Fransa adına bu ülkelerde iş tutan öz coopérat’lar, savunma uzmanları var demekti. Françafrique, hem ulus inşası hem neokolonyalizmle mücadele söylemi içinde Afrika’da o kadar kötü bir öteki haline geldi ki bugün Fransa’nın yolunu yarı izleyen yarı izlemeyen AB ve ABD yeni Françafrique benimsemekle suçlanıyor. Dolayısıyla darbe ile gidenler ve gelenler, devletlerinin jeopolitik yönelimini değiştiriyor görünüyor. Düne kadar diyorduk ki Fransa Mali’yi kaybetti, ya da diyorduk ki, Nijer, Batı’nın son müttefiki çöktü. Bugün diyoruz ki Batı, Rusya’ya Nijer’i kayıp mı ediyor?
Moskova’nın yolu Françafrique’den ne kadar farklı, bu tartışılır. Gerçek bir alternatiften ziyade farklı bir Françafrique sunuyor. Çok kutupluluk sosuna bulanmış, Afrika’ya BRICS ve G20 ile derinleştirilmiş işbirliği, BM reformu vb sözler veren Rusafrique söz konusu. Biden ve Macron’un uluslararası yardımları ödül-ceza olarak kullanma pratiği de Rusya’nın bu sosu parlatmasına sebep oluyor ama tabi sadece parlak bir sos, işe yarar bir Wagner ve sanki Moskova-Wagner arasında hiçbir şeycikler olmamış gibi davranmak yeterli de değil.
Kişisel bir not:
Bu yazıyı çok zor kaleme aldım, zira sevgili babam Esat Korkmaz’ı kaybettikten sonra elime aldığım ilk işti. Çalışma masasında Deleuze ile ilgili notlarını buldum, bir cümlenin altını çizmiş: “düşünmeye başlamak için bilinçten uzaklaşmak adeta bilinçdışılaşmak gerekir”. Hoşça kal baba, seni hikayelerde arayacağım…