Yıllarca bize ekranlardan filmler izlettirildi. Savaşta paramparça olan bedenler, kan, gözyaşı ve bir sürü dram kurgu marifetiyle zihinlerimize nakşedildi.
Yıllarca bize ekranlardan filmler izlettirildi. Savaşta paramparça olan bedenler, kan, gözyaşı ve bir sürü dram kurgu marifetiyle zihinlerimize nakşedildi. Bir de üzerine para vererek gönüllü izledik bunları. En iyi savaş filmi listeleri, en iyi dram filmi listeleri liste böyle uzar gider. Bir de bu filmler ödüllerle taçlandırıldı. Bir ödülden bin bir çeşit ödül çıktı. En iyi giyinen, en iyi makyaj, en iyi saç, en iyi müzik ve böyle liste uzar gider. Medyadaki yankıları bir sonraki seneye kadar etinden, sütünden kullanılarak haberleştirildi, ikonik kahramanlar yaratıldı.
Film izledik sandık
E şimdi yine aynı ekranlardan haber başlığı adı altında soykırımı izlettiriyorlar. Biz size izlettirmiştik siz de şimdi aynı film izler gibi izleyin diyorlar. Bu sadece film sadece kurgu demeye getiriyorlar. Yalan bunlar, hepsi sahne, dekor hepsi kurgu. Hiç mi film seti görmedin? Ana karakter bu filmde bu sefer izleyicinin ta kendisi. Çünkü yıllardır izleyiciyi şaşalı, müthiş, eğlenceli, absürt yapımlarla ekranlara kilitleyen akıl, bize şu anda başrol verdi. Hak etmiştik değil mi? Tüm bu olanların faili olmayı çoktaaaannn hak etmiştik. O yapımları ve o aklı destekleyen markalara ödediğimiz paralarla neler yapılmazdı ki? Ama iş işten geçti. Sadece hoşumuza gittiği için izledik. Filmdeki Kovboy Kızılderili’ye (!) ateş ederken vurulan bizim vicdanımız, ahlakımız, inancımızdı. Coni’ye paraları kazandırırken hep uyumuşuz. Bir gün bunların mazlumlara silah olacağını hiç düşünmemişiz. Şeytani aklıyla siyonistler her yeri ele geçirirken bize hep film izlettirmişler.
Cezalandırıldık
Filistin diyorum Gazze diyorum içim yana yana. Sapkın bir terör devleti ve onun arkasındaki yaratıcısı tarafından insanlar paramparça edilirken biz izlemekle cezalandırıldık. Görme çağındayız. Gördüklerimiz yetti ama yettirmiyor Rabbim ve bizi çaresizce görmekle izlemekle cezalandırıyor. Daha söyleyecek bir şeyimiz kaldı mı?
BUGÜN SAYFADA ÖNEMLİ KONUĞUMUZ VAR
2018 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerinin tarih alanında ödüle layık görülen Mehmet İpşirli hocamız ile Yazı kulübümüzün gazetecilik öğrencileri Fatmanur Kaya ve Tuba Koç bir röportaj gerçekleştirdiler. Bu sene Cumhuriyetimiz 100 yılı geride bırakması nedeniyle Cumhuriyetimizin geçmişi, bugünü ve geleceği hakkında konuştuk. Hocamıza ayrıca teşekkür ediyoruz bizi kırmadığı ve içtenlikle verdiği cevaplar için.
……………………….
Sevgili okurlar, içimiz yanıyor. Dünya bir sapkın terör devletinin kabuslarıyla hedef alınmış durumda. Filistin’i bombalıyor. Türkiye’yi tehdit etme cüretini bile gösteriyor. Ben öğrencilerime şunu diyorum; çok ama çok çalışmamız lazım. İnanın günde ortalama 5 buçuk saat uyuyorum. Çalışıyorum, yazıyorum, fakülteye yetişiyorum, gazeteye yetişiyorum, Filistin’e destek olmak için bir gazetecinin üzerine düşen bütün sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyorum. Hala da bir şey yapamamanın verdiği huzursuzluk beni geceleri uyutmuyor. Evlatlarımız var. O anneleri düşündükçe delirecek gibi oluyoruz. Sosyal medyada birbirimize destek oluyoruz. Allah’a dua ediyoruz. Bu kabustan uyanalım artık. Filistinli yaralı kızın dediği gibi; “amca söyler misin rüyada mıyız yoksa bu bir gerçek mi?”.
Bir Vatansever
Bir bebek dünyaya geldiğinde sadece etten kemikten ibaret değildir elbet. Onun eti kemiği, kanı canı kadar kadim bir geçmişi, bir de silsileli geleceği ve hayatını şekillendiren inancı, iradesi, kaderi olacaktır elbet. Ruh ve beden bu dünyada yaşadığı müddetçe birlikte bir kimliktir. Bu kimlikle inancı, karakteri, aklı, şuuru, kutsal bir mefkure uğruna gelişecektir. Kutsal bir mefkure uğruna bu durum ömrünü ve hayatını feda etmeye değecektir. Bir bebek doğduğunda kulağına ezan okunur ya!.. İşte burada yatıyor hayatın sırrı; "Namazda gözü olanın ezanda kulağı olur." sözü bundandır. Daha bebek iken masumiyet karinesinde ilahi kudretin sırrı suretiyle müşerref olur İnsan. Sonra kademe kademe O yüce kudreti büyütür benliğinde ve daha küçük yaşlarda tarif edilemez ilahi huzuru tadar ve onu yaşatır yüce gönlünde. Kapanır secdeye. Huzuru Hakkın divanında bulur insan; namaz ve niyazda. Adaleti, ahlaki, asaleti, nezafeti ve özellikle tevhidi. Çocuk deyip geçme!.. Sevgiyi, şefkati, merhameti çocuk iken muhtaç olduğu kadar, büyüdüğünde de çocuklara verir gönlünce bütün kazandığı değerleri. Kalbe dokunur, vicdanı gelişir, fedakar ve cesur olur. Yiğitlik gösterir. İnsanlık idealinde var olur ve vatansever olur. Bu zalim zamanda mazlumların, masumların, mağdurların kınından çekilmiş keskin bir kılıcı olur. Bir Selahaddin Eyyûbi, bir Şeyh Şamil, bir Ulubatlı Hasan, bir Ömer ve bir Ali olur vesselam...
PROF. DR. MEHMET İPŞİRLİ: CUMHURİYET TEK BAŞINAYETERLİ DEĞİL, GEREKLİ OLAN DEMOKRASİDİR
Türk Tarih Kurumu şeref üyesi olan aynı zamanda İstanbul Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Mehmet İpşirli ile Cumhuriyetin 100. Yılını konuştuk. Yalnızca Cumhuriyete değil, Osmanlı dönemine de değinen Mehmet İpşirli, kültürel kayıplarımızın olduğundan söz etti.
Cumhuriyet’in 100.yılında Türkiye tarihinde size göre en önemli olaylar nelerdir?
Çok önemli olaylar var. 19.yüzyıldan itibaren Osmanlı’nın çok büyük sıkıntıları vardı. Toplumsal, ekonomi ve uluslararası ilişkiler alanında kontrolde zorlanıyordu. 20.yüzyılın başlarında bu süreç daha da arttı. Trablusgarp, Balkan, 1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’ndan çıktılar. Sahip olduğumuz toprağı savunmak için girilmişti savaşlara. Genel manada bir kayıp söz konusu olsa da bu kadar sıkıntıya rağmen savaşlarda yer yer başarılar elde edilmiştir. İstanbul işgal altına alındı. Toplum moralini hiçbir zaman kaybetmedi.
29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan ediliyor. Cumhuriyet ilan edilmeden 3 ay öncesindeki temmuz ayındaki Lozan Barış Antlaşması çok önemlidir. Taraflar Türkiye, İngiltere, Fransa ve Avrupa’nın büyük devletleriydi. Türkiye zafer kazanmış bir şekilde masada oturmasına rağmen karşı taraf hala bastırıyordu. Lozan önemli bir kazanımdır. Daha iyi olabilirdi. Ancak o dönemin şartlarını düşünecek olursak Lozan’ı önemli bir başarı olarak görmek gerekir. Sonra da birtakım inkılaplara girişiliyor.
Cumhuriyetin ilan edildiğini ancak tek başına yeterli olmadığını söyleyen Mustafa Kemal çok partili döneme geçerek demokrasi ile taçlandırılmasını istemişti. Kazım Karabekir ve silah arkadaşları gayretiyle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruluyor. Ancak bu parti kapanıyor. Böylece demokrasi sürecindeki ilk adım başarısız oluyor. İkinci teşebbüs Mustafa Kemal’in tarihe diktatör olarak geçmek istemediğini söyleyip en yakın arkadaşlarına havale etmesiyle kuruluyor. Fethi Okyar tarafından 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruluyor. 3 ay sonra bu parti de kapatılıyor.
Parti üzerinde çok duruyorum. Çünkü Cumhuriyet yeterli değil, önemli olan demokrasidir. 1946’da Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ile üçüncü teşebbüs ile Demokrat Parti kuruluyor. İlk girdikleri seçimi kaybediyorlar. 1950 seçimleriyle beraber gerçek manada demokrasiye adım atmış oluyoruz. Demokrat Parti dönemi halkla bütünleşme, Anadolu insanın önemli mevkilerine gelebilmesidir. Bu parti dönemi ile halkın da idarede söz sahibi olduğunu görüyoruz.
Cumhuriyet dönemindeki gelişmeleri birkaç safhada ele alabiliriz. Buna biz dönemlendirme diyoruz. 100 yıllık dönemi Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruluşu ve Millî Mücadele sonrasında Atatürk’ün ölümüne kadar olan kısma 1.dönem diyebiliriz. Genişletilmiş haliyle 1946’ya kadar olan kısmı 1.dönem olarak alabiliriz. O dönemi eleştirirken kişi üzerinden değil, dönem üzerinden eleştirmeliyiz. 1960’a kadar olan, ihtilalin yaşandığı dönem, 80’li yıllara kadar olan dönem olan Turgut Özal dönemi ve 2000’den sonraki dönem şeklinde sınıflandırabiliriz. Darbeler şekil değiştiriyor. Her zaman emir komuta zinciri içerisinde iktidara el koyma şeklinde olmuyor. Burada sevindirici olan şey bütün bu aksaklıklara rağmen seçimlerimiz normal zamanlarında yapılmıştır. Seçimlerin yurt dışına kıyasla Türkiye’de zamanında ve olgunluk içerisinde olduğunu yalnızca biz değil yurt dışındaki gözlemciler de söylüyor. Seçilmiş kişiler her zaman iyi şeyler yapmazlar. Biz doğru yolu göstermeliyiz.
“ORDU İÇ İŞLERİNE KARIŞMAZ”
Milli Güvenlik Kurulu 1961’deki Anayasa ile dahil edildi. Görevi ülkeyi dış müdahalelere karşı korumaktır. Orduyla ilgili bir husustur. Günümüzde normal işleyişinde devam etmektedir. Türk milleti antik çağlardan beri ordusuyla meşhurdur. Bizi biz yapan ordumuzdur hep gurur duyuyoruz. Ordumuz göz bebeğimizdir ancak görevinin iyi anlaşılması gerekiyor. Ordunun görevi dış tehlikelere karşı vatanı ve milleti korumaktır. Ordu, iç işlerine karışmaz. Herkesin görevi belli ve bunu yerine getirmelidirler. Kurumlar çok önemli ancak işlevleri yerine getirilmiyor. Ya ideolojik ya da siyasi olmuş oluyor ve ikisi de çok tehlikeli. Sağ sol ideoloji fark etmeksizin ikisi de çok tehlikeli ve katiyen bulaşılmaması gerekiyor. Özellikle bizim gibi akademisyenler için son derece önemli bir husustur. Türkiye; Milli Güvenlik Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve çeşitli odaların müdahalelerinden kaynaklı Türkiye epeyce sıkıntılar çekip kayıplara uğradı.
“HALKA RAĞMEN HALK İÇİN POLİTİKASI”
Halka rağmen halk için sözü çok önemlidir. Halkı cahil görmemek gerekiyor. Köydeki Ayşe teyze ile okumuş birisinin oyu eşit olur mu deniliyor. Okumuş insanların çıkarı vardır, ancak Ayşe teyzenin hiçbir beklentisi yok ve benim için daha değerlidir. Okumuş ya da okumamış olarak ayrıştırma yaparsak demokrasi zedelenir ve yaralanır. Demokrasinin gereği herkesin oyunu serbestçe kullanmasıdır. Ülkemizde seçimlere çok büyük bir katılım oluyor bu da bir olgunluktur. Bizim insanımız pasif gibi gözüyor ancak seçim zamanı en kutsal görevi yerine getiriyor. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere silah arkadaşlarını rahmetle anıyoruz. Milletimizin fedakârlığını da göz ardı etmemeliyiz.
Cumhuriyette eksik kalınan noktalar olduğunu düşünüyor musunuz?
Cennet gibi bir vatanımız var. Çok daha iyi bir konumda olmamız gerekiyordu. Geniş topraklarımız var hiç ekilip biçilmiyor. Üzülerek bakıyorum. Eleştirdiğimiz noktalar var ancak çok büyük işler başarılmıştır. Sahip olduğumuz coğrafya çok önemli bir coğrafyadır. Biz bu coğrafyaya 1071’den beri bedel ödüyoruz. Topraklarımızı savunmak için hep savaştık, savaşmaya da devam edeceğiz. İnsanların bu benim temsilcimdir diyerek seçtiği seçilmişlere değer vermek lazım. Olumsuzluklara rağmen çok iyi konumda olduğumuzu söylemek gerekiyor. Gelecek için en ufak ümitsizliğim yok. Genç nüfusumuz var. Çok iyi eğitim almaları, almamız lazım. Geçmişte de günümüzde de bu konuda yapılan hatalar var.
“DEĞERLERİMİZ GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE ERİYOR”
Kültürel kayıplarımız olduğunu düşünüyor musunuz?
Tabi kazanımların yanında çok büyük kayıplar da şüphesiz var. Büyük bir erozyon var. Değerlerimizi kaybediyoruz. Ama bunların iyi bir programla yeniden kazanılmasının mümkün olduğunu düşünüyorum. Dil konusunda da kayba uğradık. Türkçemiz çok zengin bir dildir. Elimde gördüğünüz sözlük 1890’li yıllarda yazılmış sözlüktür. Burada 100 bin Türkçe sözlük İngilizce karşılıklı şekilde yazılmıştır. Sosyal alanlarda yapılan tezlerle yeni yeni kavramlar dilimize giriyor. Çok güçlü bir örf âdete sahibiz. Bizi biz yapan birtakım değerlerimiz var. Bu değerlerin çok iyi korunması lazım. Dini ve milli günlerinin, kültürel değerlerimizin kıymetini bilmek gerekiyor. Büyük insanlarımızı unutmamamız gerekiyor. Bir millet ancak önemli insanlarını hatırlamakla, onları tanımakla güç kazanır. Burada büyük bir eksikliğimiz var.
Cumhuriyetin 100.yılında Türk gencine yüklenmesi gereken misyonlar nelerdir?
Kendi dönemimle karşılaştırarak söylüyorum ki gençlerimizin çok iyi imkanları var. Gençlerimizin şikâyet etmeyerek sahip oldukları imkanları çok iyi şekilde değerlendirmeleri gerekiyor. Ancak gençlerimizin bu imkanları iyi değerlendiremediği kanaatindeyim. Gençlerimizin sorumluluk üstlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Hayatınızda mukayese ilkesini benimseyin. Akademisyenlere de burada büyük sorumluluk düşüyor. Bizim de sahip olduğumuz bu imkanları aynı şekilde çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
Sizin bir Türk gencine okumasını önerdiğiniz kitaplar var mı?
Elbette, önerilecek çok kitap var. Türkiye’de 2022 yılında 85 bin kitap yayımlanmış. Bu kitaplar konusunda çok seçici olmamız anlamına geliyor. Nurettin Topçu yakından tanıdığım Fransa’da yetişmiş bir yazardır. Çok güzel kitaplar yazmasına rağmen unutuldu. Hikâye olarak Refik Halit Karay mutlaka okunmalıdır. Hatırat okumanızı tavsiye ederim. Falih Rıfkı Atay’ın yazdığı Çankaya kitabı Atatürk’ü tanımak açısından son derece önemli bir eserdir. Tek bir hatıratla da yetinmemek gerekiyor. Çünkü hatıratta şahıslar kendilerini daima önemli konumlara getirirler. Bu yüzden mukayeseli şekilde okumak gerekiyor. Bazı dini kitapların okunması gerekiyor. Diyanet İşleri tarafından çıkartılan 2 ciltlik bir ilmihal var. Son derece önemli ve güvenilir bir kaynaktır.
İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet İpşirli ve İstanbul Medipol Üniversitesi Gazetecilik Öğrencileri Tuba Koç – Fatmanur Kılıç